Galatasaray & Fenerbahçe: Başarı Sonrası Yönetim Zaafları

Bu sezon Fenerbahçe'nin düştüğü durum hepinizin malumu, Alper abi gayet iyi özetlemişti geçen. Nisan 2008'de Şampiyonlar Ligi Çeyrek Finali oynayan, şampiyonluğu son ana kadar kovalayan takımın bir senede düştüğü durum. Bu keskin düşüşler aslında Türk futbolu için çok uzak bir durum değil, eğer genel resme bakarsanız Aziz Yıldırım'ın da işin içinde olduğu daha büyük çapta bir benzerini görmek mümkün. Evet, 2000'de zirve yapan Galatasaray'dan bahsediyorum.

İstikrar son yılların moda deyimi oldu spor medyasında ve camiasında, ille de istikrar diye diye başarı da kulüp değerinde istikrarı sağlayamayan kulüpler görür oldu taraftarlar, görünen o ki bu gerçekle yüzleşmek için sıra Fenerbahçe taraftarında. Ancak bu tablodan genel bir sonuç çıkaracaksak ilk önce işin aslına, yani Galatasaray'ın o dönemine inmek gerekiyor.

17 Mayıs 2000 sonrası yaşanan büyümeyi ve bunun getirilerini değerlendiremeyen ve değerlendiremediği gibi gelen bu büyük başarıyı kendi adına sahiplenmeye çalışan her öğenin yozlaşmasını engelleyemeyen bir yönetim anlayışı hakimdi Galatasaray'a. "UEFA Kupası sonrası forma satılmadı" yüzeyselliğinden bahsetmiyorum bu noktada. Bunlar zaten zamanın ölçütlerinde yapılıyor olması gereken kurumsal hamlelerdir, futbol yönetiminden bağımsız olarak. Benim esas anlatmak istediğim futbolun yönetiminde başarıyla beraberinde gelen sorumluluğu kaldıramamak. Aziz Yıldırım'ın tesadüf diye tanımlayıp işin içinden çıktığı durum tam da buydu işte, kendi vaadi o noktaya ulaştıkları zaman istikrarı sağlayacak yapıyı kurduklarıydı.

Geçtiğimiz seneye kadar daha umutluydum ben bu konuda. Galatasaray yerine hangi kulüp olursa olsun futbol kültürümüzün, hayallerimizin müsade etmediği bu büyük başarıya hangi takım ulaşsa aynı süreçten geçecekti. İlk deneyimde süreklilik sağlanamayacaktı belki ama böyle net bir örnek önümüzde dururken tekrar o seviyeye yaklaşabilen kulüp Galatasaray'ın hatalarını en azından bu kadar sert biçimde tekrar etmez sanıyordum ama Fenerbahçe hatalı yönetim anlamında bunun bile ötesine geçti.

Aziz Yıldırım muhtemelen Galatasaray'ın hatasının sadece yeterli sermayeyi oluşturamamak sanıyor ve paranın olduğu yerde başarının sürdürülebilir olacağını sanıyordu ama öyle değil işte. Aslolan futbol yönetimidir, Galatasaray'ın hataları temel olarak bu noktadaydı o dönem. Sihirli kelime istikrar burda da karşımıza çıkıyor. İstikrar başarılı oyuncularınıza saplanıp kalmak olarak algılanmaya devam ediyor, Galatasaray'ın yapamadığı da buydu. Elinde parlattığı onca oyuncu varken onları değerlendirip yerlerini doldurmayı büyük kulüp olamamak olarak okuyup bu oyunculara uçuk sözleşmeler verip kulüpte tutmaya, üstlerine bir ton bonservisle pek de faydalı olamayacak oyuncu eklemeleri yapmaya çalıştılar. İşte futbol yönetimi bu noktada devreye giriyor.

İstikrar kulübün hem maddi hem de kadro kalitesi yönünden istikrarı demektir ve bunu sağlamak için gerekirse en iyi oyuncunuzu bile satabilirsiniz. Siz bir Barcelona değilsiniz, bir Manchester United değilsiniz. Eğer bu kulüplerle yarışabilmek istiyorsanız ilk önce kulübün altın jenerasyonuyla değil düzenli olarak başarılı olabilmeyi öğrenebilmeniz, sağlayabilmeniz gerekir. Bosman diye bir kural çıktığında ağzı açık bakmak yerine ne olduğunu öğrenmeyi gerektirir devamlılık. Yoksa toplam değeri 40 milyon doları aşan üç oyuncunuzu üç otuz paraya alır götürür Inter, siz de o oyuncuların yerini doldurmak için gerçekten 40 milyon harcarsınız.Şimdi günümüze dönelim. Galatasaray yönetimi o dönem bosman başta olmak üzere 2001 krizi vs. gibi birçok ekstra faktörün de etkisiyle yönetmedi bu süreci. Galatasaray'ınkine benzer bir model kurgulayıp bunun sonunda Şampiyonlar Liginde çeyrek final görmüş olan Fenerbahçe ne yapabildi peki, kadro kalitesini aynı tutmak için daha fazla para harcamaktan başka? Fenerbahçe'nin önünde büyük bir pazarlama şansı yoktu bu kadrosuyla zira bu başarıyı getirenler zaten maliyetli yabancı oyunculardı, kabul ediyorum ama bir kadro yönetimi bu kadar kötü yapılabilir mi? Elindeki her değerli oyuncuyu bosmanla kaptırmakta bu kadar ısrarcı olan başka bir kulüp görmedim, duymadım. İstikrar her başarılı oyuncuya sıkı sıkıya yapışmak, sözleşmeleri bitince de sinirlenip on milyonlarca euro bonservisle yeni adam almak değildir, buna futbol yönetimi derseniz insanlar gülerler. Bunları yapanın Galatasaray'ın Türk futbol tarihini değiştiren efsanevi süreci tesadüf olarak tanımlayan kişi olması da ironik bir durum.

Biraz Rıdvan Dilmen'lik yapalım. Denizli'de yenilen kadroya baktığınızda Tuncay, Appiah, Anelka ve Aurelio gibi isimleri görebiliyordunuz. Bu oyuncuların inatlaşmalar yüzünden takımdan ayrılış sürecinin Fenerbahçe'ye maliyeti nedir? Bu oyuncuların yerine gelen adamlara ödenen bonservis toplamı ne kadardır, bu bedel kimin cebinden çıkmıştır? Fenerbahçeliler bu soruların cevabını sorgulamadıkça her kaçan şampiyonluk sonrası benzer süreçlerden geçmeye alışsınlar, benim söyleyebileceklerim bunlar.

Uzun zamandır bir Aziz Yıldırım değerlendirmesi yapmak istiyordum, 'Galatasaray'ın Geleceğini Kurgularken' serisiyle bu noktada örtüşünce günümüz ağırlıklı bir futbol yönetimi eleştirisine döndü son halinde. Galatasaray'la ilgili fırsat buldukça yazmaya devam edeceğiz tabii...

Bu Yazıyı Paylaş!

Bookmark and Share

5 yorum:

Arkhe dedi ki...

Mesele bedava giden Lugano yerine 3-5 milyon €'ya Bilica'yı almamak lazım.

Lugano'yu çeyrek final sonrasında 7-8'e satıp Bilica'yı bulabilmek, 400.000 €'ya onu almak lazım.

Jordi Metal dedi ki...

Harika bir yazı olmuş öncelikle tek solukta okudum :)

Öncelikle sıkı bir scout ekibi kurulmalı her takımda bölgeleri iyi taramalılar. Benim blogumdaki Mantıklı Transfer Önerileri etiketine yazdığın 20 küsur futbolcunun 7-8 tanesi transfer oldu misal. Bu transferlerden Milan'ın aldığı T. Silva hariç toplam transfer edilen oyuncuların maliyeti 10 milyon Avro bile değil. Basit bir müşteri temsilcisi ben bile bu oyuncuları popoumun üstünde keşfedebiliyorken bizim yöneticiler bulamıyorsa burda ciddi problem yönetimlerin zihniyetinde. Ama her başa gelende aynı zihniyete sahip olmaz ki be karşeşim. bi tanesi benim gibi senin gibi düşünse keşke. Ben önerdiğim oyunculardan transfer olanlarıyla ilgili sezon bitince performans değerlendirmesi de yapacam blogumda. Sevgiler.

erdersson dedi ki...

türk futbolunda skor odaklı bir anlayış olduğu içindir bazı şeyleri es geçiyoruz.neyi es geçiyoruz .futbolu.durum o hale geldiki forma satışları ile kupa almak herşeyin önünde olmaya başladı.kulüpler taraftara futbol izlettirmek heyecanlı tempolu bir oyun izlettirmek için varlar.birinci önemde olması gereken budur.örnek barca yada manu.eğer bu takımlar iyi futbol tempolu heyecanlı futbol oynamıyorsa stadlar yüzdeyüz dolarmı?forma satışları olurmu?kötü bir filmi sırf ismi var diye izlemek insanlar.en azından avrupda böyledir.önce takım iyi olacak.skibbeli galatasaray iyiydi.ama türkiyede iyi futbol önceliği olmadığı için önce skor olduğu için olmadı.insanlar skibbeli galatasarayın iyi oyununu izlemeye giderler.giderkende yanında forma çerez alabilirler.ama önce iyi futbol.r.madrid capelloyu şampiyon olmasına rağmen gönderdi.yerine iyi futbol oynatan shusteri getirdi.dünyada da takip edilen şey genelde iyi futboldur.dünyanın her yerinde neden barca manu takip ediliyor.elbette skorda etkili ama öncelikli etkili olan iyi futboldur.özetle şu yorumu yapabilirim.galatasaray yada skibbeli galatasaray uefa kupasını almadanda forma satabilir trübünü doldurabilir.yada doldurmalıdır.oynadığı iyi oyunla!

Adsız dedi ki...

Gerçekten muhteşem bir yazı olmuş. Çok uzun yazıları okuma özürlüsü bir insan olarak hiç bir cümlesini atlamadan, sonuna kadar zevkle okudum yazını. Tebrikler

alperensaylar dedi ki...

basit bir örnek vermek istiyorum transfer konusunda;

geçenlerde bir arkadaşım, üniversitesinde panele katılan bülent uygun'un sezon başında fenerbahçe'ye porto'da oynayan hulk'u önerdiklerini anlattığını söyledi.(bülent uygun aynı zamanda menajerlik de yapıyormuş) bonservisi de japonya'da oynayan bir oyuncu için ucuz bir maliyetmiş. fakat tabi ki sonrasında bildiğimiz gibi fenerbahçe'nin aldığı kişi sırf 27 golle gol kralı olduğu için alının 14 milyon avroluk güiza oldu.

merak ediyorum acaba hulk alınsaydı ne olurdu? hangisinin başarısızlığı daha çok eleştirilirdi acaba? en fazla 3 milyon avroluk hulk'un mu yoksa 14 milyon avroluk güiza'nın mı? 5 sene önce nobre'yi bulup bu ülkeye getiren yönetim niye hala ortega ve türevleri sevdasında?

eğer yeni atılımlarınız da bu yönde olacaksa hiç yapmayın, kandırmayın bizleri. taraftar artık kaliteli futbol, vazgeçmeyen pes etmeyen futbolcu görmek istiyor. 14 milyon avroluk balon futbolcu değil!

Related Posts with Thumbnails