Selçuk İnan & Yeni Galatasaray

Ve kartlar yeniden dağıtılır... Bu yerli kıtlığında piyasanın en iyisi olan Selçuk İnan, beş yıllık imzasıyla Galatasaray'daki en büyük boşluğu doldurdu. Yıllardır orta sahaya benzer bir oyuncu görmeye hasretken Selçuk'un imzası Galatasaray'ın gelecek sezon var olup olmayacağını belirleyecekti. Didier Drogba da dahil olmak üzere yapılabilecek tüm kariyerli transferlerden çok daha kritik bu transferi bitiren herkesi kutlamak lazım.

Bir takımın Avrupa kupalarına katılamadığı bir sezonda bu çapta bir transfer gerçekleştirmesi paradan bağımsız olarak bir vizyon ve ikna kabiliyeti gerektirir. Sezonun en gözde oyuncusunun zirvedeki takımlarından elinden alındığı şu durumda Fatih Terim'in büyük payı olduğunu görmek zor değil. İkinci döneminde hayata geçiremediği operasyonu bu kez gerçekleştireceğinin sinyallerini veriyor. Sarplara, Özbeklere sığınmak zorunda olmayan bir Galatasaray izleyeceğimizi bilmek bile güzel.

Selçuk İnan'ın ilk isim olarak yazılacağı Galatasaray orta sahasının nasıl şekilleneceği ise şimdiki soru işareti. Üç orta saha kimlikli oyuncunun takımda yer bulacağını tahmin edersek Selçuk'un yanına yerleşecek bir yabancı ile duruma göre Yekta Kurtuluş ve Colin Kazım rotasyona girebilir. Kim Kalström ismi geçiyor, gerçekleşirse iki tane merkez orta sahayla Arsenal 4-4-2'sinden esinlenen bir düzen görebiliriz. Tabii bunlar için henüz erken, önce gelecekleri, gideceklerin belli olmasını bekleyeceğiz.


Son bir not, Selçuk İnan sadece bir milli takım oyuncusu değil, aynı zamanda Arda Turan'ın çok yakın arkadaşlarından birisi. Manisaspor'da aynı odayı paylaştıkları gibi günlük hayatlarında da sıkça görüşen isimler. Bu açıdan İspanya'ya gitmeye meyilli olan Arda'nın kalma ihtimalini de kuvvetlendiren bir transfer oldu. Kısacası tam anlamıyla 12'den vurdu Selçuk transferi. Gelecek sezonun Galatasarayı bir başka olacak gibi...

Gökhan Töre'nin Dönüşü

Türkiye'nin iki gün önce açıklanan milli takım kadrosunun belki de en ilgi çekici ismi Gökhan Töre. Chelsea rezerv takımında gözlerden uzak bir gelişim sürecindeki Gökhan, iki ay önce Finlandiya A2 mücadelesine çağrıldıktan sonra Guus Hiddink'le yaptığı görüşmelerin meyvesini alarak ilk kez A milli takım kadrosuna alındı ve bu sanılandan daha önemli bir hamle.

Alt yaş kategorilerinde Türkiye'yi seçmiş olan Gökhan'ın Hiddink öncesi dönemde milli takımla arasında bir soğukluk vardı. Bugün dahi 19 yaşında olan 92 doğumlu oyuncu iki kez formasını giydiği U-21'de son olarak 2 Mart 2010'daki Slovakya maçına çağrılmış, kalan dönemde bir daha davet almamıştı.

Merak ettiğim bu durumu üst düzey bir milli takım yetkilisine sormuştum. Öğrendiğim kadarıyla pek de uyumlu bir oyuncu değilmiş ve bazı sorunlar yaşıyormuş o dönem. Ne kadarı doğru, ne kadarı yanlış bilemem ama hem marjinal bir oyuncu oluşu hem de Türkçe ve İngilizcesinin zayıflığı yanlış anlaşılmasına yol açmış olabilir. Tüm bu karmaşanın yanısıra biz Almanya'dan yeteneklerle uğraşırken, Alman yetkililerin de onun için çok uğraştığının altını çizeyim. Ne olursa olsun, sonunda Türkiye için mücadele edecek olması büyük kazanım.

Öte yandan Arda Turan'ın olası gidişini hafifletecek, onun ofansif yaratıcılığını Galatasaray'a katabilecek yegane isim olarak gördüğüm Gökhan'ın ön plana çıkışı bir yandan da üzdü beni ama çok da yapacak bir şey yok. Kendinden bir yaş büyüklerle oynadığı her şampiyonayı domine etmiş, adeta tek başına bir takım gibi oynamış bir oyuncuyu saklama imkanı da yoktu zaten. Adam adeta bir buldozer. Hızlı, kuvvetli ve muazzam bir top tekniği var. Chelsea rezerv takımının da en yetenekli isimlerinden, duran topları da o kullanıyor. Birebir yakaladığı rakibine düğüm atacak türden, zaten Türkiye'de en bilinen videosunda Türkiye U-21 formasıyla Beşiktaşlı Tabata'ya futbolu bıraktıracak bir çalım attığını görebilirsiniz. Gerisi için Belçika maçını ve sonrasını beklemek durumundayız...

Türkiye Süper Ligi'nde Son 10 Yılın Puan Durumu

Süper Lig'de son 10 yılın puan durumunu iki sene önce blogda vermiştim ama güncelleme vakti geldi sanırım. Galatasaray'ın berbat yılı ve Fenerbahçe'nin 18. şampiyonluğunun ardından zirve el değiştirdi. Son 10 yılda 100 maç ve üstünde Süper Lig maçı oynayan takımların tamamına yukarıdaki tablodan bakabilirsiniz. Sıralaması koyu yeşil olanlar 2010/11 sezonunda Süper Lig'de mücadele eden aktif takımları gösteriyor...

Bursaspor ile Gaziantepspor'un UEFA Avrupa Ligi Yolu


Türkiye Ligi'nde son haftanın iki soru işaretinden birisi şampiyonluk, diğeri de UEFA Avrupa Ligi'ne ligden katılacak ekiplerin sıralamasıydı. Bursaspor sürprize izin vermeyerek üçüncü sırayı aldı, ikinci devrenin en başarılı ekiplerinden Gaziantepspor uzun bir aranın ardından tekrar Avrupa sahnesine çıkmaya hak kazandı. Yine de grup aşamasına kalmaları için epey uğraşmaları gerekecek.

Fazla tekrara giriyorum belki ama bence Türkiye'nin Avrupa kupalarında kaydedemediği aşamanın temel sebebi düzenli bir dördüncü temsilci çıkaramaması. UEFA Avrupa Ligi'ne gidenlerin hepsi ilk turda seribaşı olamadığından kötü eşleşmelerle zor durumda kalıyor. Trabzonspor'la yaşanan bu kısır döngü onlara geçen sezon Liverpool'u getirdi.

Mayıs 2011 itibariyle Türk takımlarının UEFA sıralamasındaki yeri ve puanları...

Bu döngüyü kırmaya en çok yaklaşan ekip ise Bursaspor'du. Ön elemeye takılmadan direkt olarak Şampiyonlar Ligi'ne gittiler ve 5 bonus puanı ceplerine koydular. Burada alınacak fazladan bir galibiyet ve beraberlik onlara bugün UEFA Avrupa Ligi son eleme turunda seribaşı olma unvanıyla dönebilirdi ancak durum onlar için de zor.Yukarıdaki tablodan da gözüktüğü üzere Bursaspor, Şampiyonlar Ligi'nden aldığı puanlarla takım puanını 12.010'a yükseltti fakat bu puan dördüncü ön eleme turunda seribaşı olmaya yetmiyor. Şampiyonlar Ligi elemelerinden de en düşük puanlı takımların geleceği varsayılan (ki hem Bursa hem Antep'in işine en gelen durum) sırlamada dahi son seribaşı 14.624 puanı bulunan Anorthosis. Bursa ile aynı puanı bulunan Trabzonspor da ilk turda elenirse burada seribaşı olamayacak.


Gaziantepspor ise son beş yılda Avrupa kupalarına katılamadığı için puan hanesi ilk tablodan da görebileceğiniz gibi Türkiye takımlarının minimumu olan 7.010 ile açılıyor. Bu puan 70 ekibin katıldığı 3. ön eleme turunda Gaziantep'i 33.sıraya taşıyor ki bu turda seribaşı olmak için yeterli. Tahmin edebileceğiniz gibi bu turun geçilmesi halinde kırmızı-siyahlıların dördündü turda seribaşı olma şansı ise bulunmuyor.

Umarım bu sezon Bursaspor ile Gaziantepspor kısır döngüyü kırarak önümüzdeki sezonlarda en azından UEFA gruplarına kolay yoldan giderler. İki sene önceye kadar bizle benzer bir durumda olan Portekiz'e bakıp ibret almak için geç bile kaldık...

İkinci Lig'den UEFA'ya: Blackpool & Birmingham


Premier Lig'de düşen takımlar son hafta mücadeleleriyle belli olurken, İngiltere adına absürd bir tablo da ortaya çıktı. Championship'e düşen Lig Kupası galibi Birmingham ile ligin en az kart görerek fair-play kontenjanını kazanan ekibi Blackpool, gelecek sezon UEFA Avrupa Ligi'nde yer alacaklar. Bu da gelecek sezon Championship'in Premier Lig kadar Avrupa Ligi kontenjanı olacağı anlamına geliyor.

İlk bakışta oldukça garip görünebilir ancak Avrupa kupaları için yeni bir durum değil bu. İlk olarak Doğu/Batı Almanya birleşmesi sıraında Bundesliga II'ye dahil edilen iki Doğu Almanya ekibi RW Erfurt ile Hallescher'in açtığı yoldan lig ikincisi olmasına karşın şike sebebiyle küme düşürülen Marsilya devam etti. 1999/00'de Kupa Galipleri Kupası'nın UEFA Kupası bünyesine dahil olmasıyla artık sıradan bir hale geldi. Hatta Aachen, 2004/05 sezonunda UEFA Kupası gruplarını aşıp AZ'nin karşısına dikildi. Bu sene de benzer bir performans Lausane'den gelirken, Blackpool ile Birmingham'ın gelecek sezon UEFA Ligi'nde takip edilesi takımlar olacağından kimsenin şüphesi yok.

Aşağıda merak edenler için UEFA Kupası/Ligi'nde mücadele eden takımların bir listesi var. İsviçre Üçüncü Ligi'nde mücadele etmesine karşın özel bir statüyle 99/00'den bu yana her sezon UEFA ön elemesine katılan  Liechtenstein ekibi FC Vaduz hesaba dahil değil.

Fransa: Marsilya 94/95; Gueugnon 00/01; Strasburg 01/02; Lorient 02/03; Châteauroux 04/05; Guingamp 09/10

Almanya: RW Erfurt 91/92; Hallescher FC 91/92; Union Berlin 01/02; Alemannia Aachen 04/05

İngiltere: Ipswich Town 02/03; Millwall 04/05
İsviçre: Lugano 02/03; Wil 04/05, Lausanne-Sport 10/11
İrlanda: Bray Wanderers 99/00; Dundalk 02/03
Portekiz: Beira-Mar 99/00; Leixões 02/03
Sırbistan: Buducnost Banatski Dvor 04/05; Sevojno 09/10
İsveç:: Östers IF 04/05; Åtvidabergs FF 06/07, BK Häcken 07/08

İskoçya: Gretna 06/07; Dunfermline Athletic 07/08, Queen of the South 08/09


Kaynak: RSSSF.com

Ümit Karan'a Veda


Galatasaray tarihinin en büyük takımı hangisiydi derseniz ilk önce 2000, ardından 1989 ekipleri akla gelebilir ama benim için belki de en özeli 2001/02 Galatasarayıydı. Büyük bir jenerasyon dağılmış olabilirdi, Hakan Şükür, Emre Belözoğlu, Okan Buruk artık İtalya'da oynuyor, Hagi ise kramponları asmıştı belki ama Galatasaray'ın Avrupa kimliğinin, ne olduğunun tanımlandığı seneydi o sene. Ümit Karan ise o takımın golcüsüydü.

Roma, Liverpool, Barcelona... Bugün dahi tüyleri diken diken edebilecek çaptaki bu takımlarla aynı grupta yer alan Galatasaray'da sahne Ümit'indi. Camp Nou'da gol atan, Roma'da topu sol ayağıyla önüne alıp sağıyla ağları bulan Karan... Hakan Şükür'ün dönüşüyle birlikte başlayan tartışmalı dönemi, 99 numarayla ve golleriyle dönüp iki şampiyonluğun altına imzasını koyması bir şerit gibi akıllardan geçiyor ama Karan benim hatıralarımda bir Şampiyonlar Ligi golcüsü olarak kalacak.

Hareketli sosyal yaşantısından da hareketle hep futbolu erken bırakacağını düşünmüşümdür Ümit'in. Eskişehirspor'daki iki senesinin ardından bir sene daha kontratı bulunmasına karşın daha fazla tutunamadı ve başkan Halil Ünal'ın isteğiyle yeşil sahalardan protokol tribününe geçiş yaptı. Karan, artık Es-Es'in sportif direktörü ve muhtemelen bugünden sonra Batuhan Karadeniz'in kaçırdığı gollere tribünde delirerek kariyerini sürdürecek. Her alanda başarıyı hak eden 99 numaralı adama bir saygı duruşu da bizden...

Galatasaray 238 maç, 98 gol
Gençlerbirliği 150 maç, 61 gol
Eskişehirspor 42 maç, 13 gol
Ankaraspor 12 maç, 5 gol
Türkiye 16 maç, 3 gol

Gönül'lerin Şampiyonluğu

İlk devre sona erdiğinde Fenerbahçe'nin ortaya koyduğu performans Galatasaray ve Beşiktaş'tan halliceydi. Daha oturaklı ve iş yapabilecek bir kadroları vardı elbette ama kazanan takım değillerdi, olacak gibi de gözükmüyorlardı. Bu kararlılığı ortaya koyabilmeleri bence önemli ve takdiri hak ediyor. Deplasmanda kazanamayan, iç saha galibiyetlerine bel bağlamış bir halden ikinci devrede tek beraberlik firesiyle tam 49 puan çıkardılar. Bu duruşu sergileyen adamların başında Alex de Souza gelebilir ancak bir yıldızı yukarıya çeken adamlar yanındaki arkadaşlarıdır ve Gökhan Gönül'ün, Emre Belözoğlu'nun, son dönemde Miroslav Stoch'un verdiği katkı burada çok çok mühim.

Şampiyonluğun görünen mihenk taşı belki Gaziantepspor maçı, orada kaybedilecek bir puan haftalar kala farkın dörde çıkmasını sağlayacaktı ve iş bitecekti ama Fenerbahçe bugün şamipyonsa bence bunu Türk Telekom Arena ve İnönü Stadı'nda aldığı altı puana borçlu. İki maçın hikayesi de gözümün önünde... Birer kez daha oynansa sanmıyorum ki Fenerbahçe iki maçı da kazansın ancak Telekom Arena'da topu alıp Alex'e içeri gir işareti yapan Gökhan Gönül ve Ferrari'nin desteğiyle İnönü'yü ikinci yarıda teslim alan kaptan bence en kritik virajı almalarını sağlayan isimlerdi.

Aykut Kocaman sezon başında fikirlerini sahaya yansıtmak istedi ama pratikte geçerliliği olmayanlarını ayıkladı, planını yeniden kurguladı ve doğru parçaları doğru sisteme yerleştirdi. 33 yaşındaki Alex de Souza, Zico'nun pas makinesinden sonra bu kez daha bitirici bir rolde şampiyonluğa yürüdü. Hakem hataları, açıklamalar, o, şu, bu... Elbette sinir bozan ve işin tadını kaçıran hatalar vardır ama dünyanın her yerinde güçlü futbol takımları mağdur edilmek istenmez, çekinilir. Galatasaray'ın bu sezon birçok hataya gıkını çıkaramıyor olması da aynı durum. Belki 'gönüllerin şampiyonu' olamayabilirler ama Gönül'lerin şampiyonluğa yürüyüşüne saygıyla bakmak gerek...

Türkiye, Arjantin Olsaydı

Farklı ülkelerde farklı küme düşme/yükselme yöntemleri var: play-out, kısa dönemli lig vs. Bunların arasında en enteresan olanı ise bence Arjantin'de uygulanan ve son üç sezonun puan ortalamasını alarak en az puana sahip üç takımın düşmesini öngören sistem. Böylece sezonluk başarısızlıklar yerine istikrarlı olarak aşağı bölgede yer alan takımlar bir alt kümeye gönderiliyor. Avrupa'da ne kadar geçerli olur, bilinmez ancak mantıklı bir tarafı olduğu aşikâr.

Ben de bunu Türkiye'ye uyarlarsak nasıl olur diye düşünüp dün gece Spor Toto Süper Lig'in son üç sezonuna göre tabloyu oluşturdum. Belki de tarihin en düşük düşme barajlarından birini oluşturan Bucaspor, Konyaspor ve Kasımpaşa yine çizginin altındalar. Onların hemen üstünde ise Manisaspor ile Ankaragücü var.

Üç sezonun ortalamasını alınca 70 puan barajının üstünde kalan tek takımın Fenerbahçe, diğer iki takımın ise Trabzonspor ile Bursaspor olmasını da kaydadeğer bir not olarak düşmek gerekiyor...

*Arjantin demişken tablonun orjinalini de paylaşayım. River Plate küme düşme sınırında...

Hayallerde Yaşamak

"Ben zoru tercih ettim, bazı oyuncuların üzerine inatla gittim ve kazanan ben oldum. Gökhan Zan, Servet gibi oyuncuları kazandım. Hiç oynamayan Insua'nın benimle birlikte Arjantin Milli Takımına çağrıldığını görüyoruz. Futboluna ve yeteneğine inandığım gençleri kazanmak için her şeyi yaparım."

Galatasaray-Konyaspor maçı sonrası Galatasaray Teknik Direktörlüğüne veda eden Bülent Ünder...

Küme Düşmeyen Altaylı: Okay Yokuşlu

Bank Asya 1.Lig'de düşen son ekip ligin gediklilerinden Altay oldu. Yetiştirdikleri oyuncularla ve gelenekleriyle bence Bank Asya'ya çok şey katıyorlardı, düşmelerini istemezdim ama giderayak Türk futboluna belki de son yılların en büyük hediyelerinden birini vermek üzereler: Okay Yokuşlu.

1.5 sezon önce Musa Çağıran'ın Galatasaray'a transferinin kesinleşmesinin ve Musa'nın bir süre sahalardan uzak kalacak bir sakatlık geçirmesinin ardından Türkiye standartlarından çok önce A takım formasına kavuştu Okay. Türkiye'nin son dönemdeki en güçlü jenerasyonlarından 94'lülerin kaptanlığını üstlenen genç Altaylı, bence bu jenerasyonun en komple oyuncusu. Şimdilik biraz daha ofansif gözükse de fiziği, iki ayağına da hakim oluşu ve pozisyon bilgisiyle Türkiye için bulunmaz nimet olan komple bir orta sahaya evrilmesi işten bile değil.

Az önce de söylediğim, özel bir takım olan Türkiye U17'deki performansının Avrupa kulüplerinin de ilgisini çektiği söyleniyor. Bayern, Dortmund gibi haberler var ama Türkiye'den genç bir oyuncunun bu kadar üst düzey ekiplere sıçraması daha önce görülmüş bir şey değil. Altay da maddi sıkıntıları sebebiyle en yüksek teklife Okay'ı bırakacak gibi. Beşiktaş'ın ciddi şekilde ilgilendiği söyleniyor ama henüz net bir şey yok. Alacak yerli futbolcu bulamayan Galatasaray yönetiminin de şiddetle eğilmesi gereken isimlerden birisidir Okay. Bizden söylemesi...

*Tam Saha'nın genç oyunculardan sorumlu devlet bakanı Ceyla Kütükoğlu, kendisiyle geniş bir röportaj yapmıştı birkaç ay önce. Ayrıca FCN Blog'dan Kemal Demirkan da kendisiyle sohbet etme şansı bulmuş. Okay'ı daha yakından tanımak isteyenler için;
Tam Saha
FCN Blog

Ünal Aysal Galatasaray Başkanı: Yeni Galatasaray?

Galatasaray'da aylardır süren keşmekeş son buldu. Artık binbir türlü saçmalıkta önce teknik adama sonra yönetime bakıp "Burada yetkili bi' abi yok mu?" demek zorunda değil Galatasaraylılar. Belki de enkaz edebiyatı yapılmaya en uygun dönemdeyiz ama bu söylem Galatasaray için çok lüks ve bir günün dahi önümüzdeki yılları kurtarmak adına önemi var.

Seçimlerden Ünal Aysal ve ekibinin galip çıkacağını sokakta top oynayan çocuklar dahi biliyordu ancak bu ekibin nasıl bir yol izleyeceği esas soru işaretiydi. Yeni dönemde yeni bir Galatasaray mı göreceğiz, yoksa isimleri eski bazı yönetici ve sorumlular eski hataların üzerinden bir kez daha mı geçecek? Umarım bu sorunun cevabı tez zamanda birinci seçenekten olur yoksa işler sanılanın da ötesinde karışabilir.

Yeni yönetimin ağır toplarından Ali Dürüst'ün Habertürk'teki röportajı bence bu açıdan dikkat çekici, bir o kadar da tehlikeli. Dürüst diyor ki;

"Soruyorum size, bu takımdaki yerlilerin üstüne Türkiye’de alabileceğiniz kaç isim var? Hadi gönderdik, yerlerine kimi alacağız? Sizce Semih mi, Baros mu? Zaten Türkiye’de yıldız yetişmiyor. İşte Arda, dünya çapında bir yıldız. F.Bahçe’de Emre var, Gökhan Gönül, Volkan gibi isimleri de konuşabiliriz. Trabzon’da Selçuk ve belki 1-2 isim daha. Eldeki takım boş değil. 20 oyuncu gönderip 20 tane alamayız."

Benim buradan anladığım eğer transfer politikasında etkinlik Dürüst'te olursa Servetli, Sarplı, Baltalı "Milli Takım Klanı" takımda kalmaya devam edecek ki bu da takımın gerçek sorununun sümen altı edilmesi ve ön tarafa yapılacak transferler ne kadar büyük olursa olsun verim alınamamasıyla aynı anlamı taşır. İleri uca gerçekten Drogba gelse dahi topu onla gol bölgesinde buluşturamayan bir savunma ve orta sahayla gelecek sezon adına eldeki tek hedef olan şampiyonluğa yürümek zor. Bir savunma ya göbekten ayağa paslarla doğru bir hücum başlatabilir, ya da topu beklere açıp bu oyuncuların yardımıyla topu diğer bölgeye taşır. Galatasaray'da bu ikisi olmadığı, bu savunma oyuncularıyla da olamayacağını bildiğimize göre bu açıklamanın kişisel bir fikirden öte olmamasını ummaktan başka çare yok. Bu da işin sadece futbol takımı tarafı. Galatasaray adına yakışmayan öyle şeyler oluyor ki sol baştan tekrar saymaya kimsenin takati yok.

14 ay önceki seçimlerde Adnan Polat'ın devam etmesinin en doğrusu olduğunu düşünsem de beklentilerimin 180 derece tersini görmüşken yoğurdu üfleyerek yeme yanlısıyım ki yukarıda verdiğim örneğe benzer birçok anekdot da beni buna doğru itiyor. Görevden alındığından beri TV'lerde felaket tellallığı yapan Bülent Tulun, Seyrantepe projesinin içine eden süreçte başrolü oynayan Refik Arkan... Bekleyelim, görelim diyorum. Dediğim gibi her şey Galatasaray'dan yana olur umarım...

Eski Açık @ Lig Radyo / 4 Mayıs

Geçen haftadan itibaren programı blogda yayınlayacağımı söylemiştim. 4 mayıs programının linkleri aşağıda. Bu kez mp3 kesip biçme konusunu da araştırıp sadece programı yayınlamayı başardım! İlk bölüm 10, ikinci bölüm 50 dakika. Telefon konuklarım ise Gülengül Altınsay ile Çağlar Torun'du. İyi dinlemeler...
Related Posts with Thumbnails