
Geçtiğimiz sezonun sonunda ne oynadığı belli olmayan, pozisyon üretemeyen, yarı sahayı geçemeyen bir takım görüntüsündeydi Galatasaray. Frank Rijkaard ve ekibinin elinde sihirli değnek yok, bu takımın dönüşümü zaman alacak demiştik ilk geldiğinde ancak Rijkaard, Neeskens ve teknik ekibin kalanı o kadar iyi bir iş çıkarıyor ki sihirli değnek olmadan bir takımın oyun yapısına bu kadar kısa sürede ancak bu kadar etki edilebilirdi. Bir makine düzenine doğru ilerliyor Galatasaray, kendine has setler oluşturmaya, geriden bilinçli şekilde oyunu kurmaya, topu verimli kullanmaya başlayan bir Galatasaray görüyoruz. Eksikleri var elbette ama sadece ilacı zaman olan eksikler bunlar, beraber oynadıkça aşılacak bazı alışkanlıklara ihtiyacı var takımın. Güzel günler bekliyor bu takımı.
Medyadaki algı ise bu yönde değil pek sezon başından beri, pozisyon bulan ve bunu skora yansıtan bir takım olmak kötü bir özellikmiş gibi lanse edilmeye devam ediyor. Bugüne kadar oynanan hiçbir maçın ölçü olmayacağı gibi garip bir ana fikir oluşturuldu bugüne kadar, buna Kayserispor'u da katacaklar mı, çok merak ediyorum. Ligin son üç yıldaki en defansif takımı Kayserispor'a karşı zorlanmadan 4 gol atıyorsa artık bazı tabuların yıkılması gerek. Galatasaray yeri geldiğinde maç da kaybedecektir, doğaldır ama üstüne koyan bu yapıyı yermek için saçma sapan çıkışlar yapmanın alemi nedir? Ligin bana göre en iyi 7 takımından ikisi olan Kayserispor ve Gaziantepspor'a puan vermeden rahat geçmiş bir takımın hakkını vermek bu kadar zor olmamalı.
Maça dönelim. Bu maçla beraber benim gördüğüm en temel ipucu şu. Frank Rijkaard ligin ilk safhası için ideal 11'ini belirlemiş ve bu ideal takımın arasındaki iletişimin oturması için ısrarla bu ekibi kullanacak. Ara ara da rakiplere göre diğer oyuncuları hazır tutmak ve durumlarını görmek için rotasyona giren bir takım göreceğiz. Deplasmandaki Levadia maçı böyle olur muhtemelen. Yapılan doğru mudur, bence kesinlikle. İsimler tek tek tartışılabilir, herkesin farklı bir görüşü olabilir ancak takımın bir bağ kurmasını olabilecek en kısa sürede tamamlayabilmek için en doğrusunun bu olduğuna şüphe yok.
Takım arasındaki bağdan söz ettik, bunun en önemli örneği orta sahada Mustafa Sarp ve Ayhan Akman arasında kurulmuş gözüküyor. Kağıt üstünde birçok kişinin burun kıvırıp takımın zayıf halkası olarak göreceği bu ikili takımın en verimli oyuncularından, özellikle Mustafa Sarp'ın ortaya koyduğu performans takdire şayan. 28 yaşına kadar İstanbul deneyimi olmayan bir orta saha oyuncusunun tarihin en iyi Galatasaray kadrolarından birine bu kadar iyi uyum sağlayıp yerini sağlama alması kolay görülecek türden bir olay değil. Kararları çok doğru ve basit, ayağa oynuyor ve sürekli boşa çıkıp arkadaşlarına seçenek yaratıyor. Ayrıca pek görünmeyen bir diğer özelliği de hücuma katılan arkadaşlarının arkasını toplaması. Oynayabildiği kısa süre içerisinde Tobias Linderoth'ta gördüğümüz bu özelliği Mustafa'da görmek beni şaşırttığı kadar sevindirdi de. Keşke bir 3 sene kadar önce alsaymışız diye geçmiyor değil aklımdan.
Yeri gelmişken, Sabri Sarıoğlu'nun hakkını teslim edeyim. Sabri'yi sağ bekin temel gerekliliklerini yerine getirmeyen bir oyuncu olarak görürüm ve bu nedenle sıkça eleştiririm. Bu maçta görevini özellikle ilk 75 dakika layıkıyla yerine getirdi. Hücum performansından söz etmiyorum, o inişli çıkışlı olur ancak aynı zamanda asli görevlerini de aksatmamayı başardı Sabri. İlk yarıda girdiği ters kademeler çok önemliydi, doğru zamanda doğru yerde olmayı başardı. Son 15 dakikada bir-iki pozisyon hatası yaptı ama skorun rahatlığına verip fazla önemsemedim. Bu maçta alkış tuttuğum oyunculardan biri oldu Sabri. Diğer bekimiz Hakan Balta ise malesef sakatlandı, inşallah ciddi bir şey değildir. Yerine giren Uğur Uçar'ın sağ bekin olduğu kadar sol bekin de alternatifi olduğunu söylemiştik geçtiğimiz yazılarda, o da sol tarafta fazla sırıtmadan oynayabileceğini gösterdi bizlere. Türkiye'de defans hattında birden fazla mevkiide oynayan oyuncu sayısı çok az. Altyapıdaki stoper tecrübesini de unutmamak gerekir.Uğur Uçar bu anlamda bir jokere dönüşebilir zamanla.
Hücum hattında ise işler yolunda ve gördüğümüz kadarıyla bu derinlik ve kalitedeki bir hatta kolay kolay sıkıntı yaşamayacağız. Milan Baros'un bugünkü performansı kanat-forvetler ve serbest oyun kurucu Arda Turan'la uyumu açısından da oldukça önemliydi, özellikle Arda'nın Baros'a servis ettiği pozisyonlar tekrar tekrar izlenmesi gerekiyor. Dördüncü golde geçen sene Galatasaray'ı Avrupada yıllar sonra başarılı kılan Lincoln-Baros uyumunun izlerini gördüm, inşallah bu yönde gelişmeye devam eder bu ikili arasındaki trafik. Gaziantespor ve Denizlispor maçlarında gördüğümüz en önemli sıkıntıların başında geliyordu bu, Kayserispor maçı bunun kronik bir arıza olacağı yönündeki şüphelerimi büyük ölçüde kaldırdı açıkçası.
Elano bugün bir vites daha atıp 45 dakika oyunda kaldı ve siftahı yıllardır özlemini çektiğimiz güzellikte bir şutla yapmayı başardı. Cepheden bu kadar güzel bir şut golü görmeyeli uzun süre olmuştu, maç sonu sohbetinde bunu konuştuk arkadaşlarla. Kewell'ın Bordeaux'ya attığı gol yazılabilir belki bunun yanına ancak o biraz daha farklı bir goldü, hem açısı hem de vuruş stili bakımından. Elano topu vurduğu an gol diye ayağa kalkmıştım bile, o derece enfes bir şut çıkardı sol ayağından. Eminim benle beraber tüm futbolseverler memnundur böyle bir golü izlemekten. 'Temposuz' Elano, Deivid'den kötü Keita'yla beraber takıma kısa sürede uyum sağlayacak gibi görünüyor.
Kayserispor tarafında ise gereksiz bir sertlik vardı ve hakem Halis Özkahya sağolsun bunu teşvik etmek için elinden geleni yaptı. Bu kadar tek taraflı sertlik varken uyarıların bu kadar hafif kalması şaşılacak şey. Bizim hakemlerimiz sarı kartın sadece ceza sahası içinde yere düşen ya da itiraz eden oyunculara kullanılabileceğini düşünüyor galiba. Cana kasteden iki tekme atmadığınız sürece kart görme ihtimaliniz yok. Sertliğe müsamaha tanınır denilen Premier Lig'de Cangele ilk yarıyı çıkaramazdı şu haliyle. Defansif kimliğinin yanına hakemlerin zaafından da faydalanan bir sertliği de eklemiş Kayserispor. İki pas yapan her oyuncuya krampon gösteren oyuncular var Kayserispor'da.
Son olarak bir de Ariza Makukula'ya bakmak gerek. Attığı iki golle maça damgasını vuran oyunculardan biri oldu Portekizli oyuncu ancak iki pozisyonu izlesem ve hangisi rakip kaleye atmıştır diye bir soruyla karşılaşsam muhtemelen kendi kalesine atttığı ikinci golü tercih ederdim. Yaptığı koşu, vuruşu tam bir forvet koşusu. Şaka bir yana, fiziğiyle gerçekten bu ligde birçok takımın başına bela olacak izlenimi verdi bana Makukula, kesinlikle bir Aghahowa performansı beklemiyorum ondan.
Ligdeki 3 maçta, 3 galibiyet ve 11 gol. Bu atılan 11 golün takım içerisinde paylaşıldığını da düşünürsek Galatasaray'ın hücum performansı son yılların en iyisi olmaya aday. Ankaraspor ve Beşiktaş maçlarından sonra bu performans üzerinde daha derin ve detaylı yargılarda bulunabiliriz ama şimdiden iyi bir Galatasaray'ın yolda olduğunu söylemek kahinlik olmaz bana göre...