Yetiştir sat ve ele! Standard Liege bu sene gerçekten Avrupa'ya bir şeyler öğreten ekiplerin başında geliyor. Futbolun transfere 10-15 milyon euro harcayıp başarının gelmesini beklemek olmadığını, futbolcu satmanın başarısızlığa eşit bir kavram olmadığını gösterdiler herkese.
Aslında bu hikayenin başı Perşembe günü değil bundan bir ay önce biz Galatasaray'ın Steaua Bükreş gibi ahı gitmiş vahı kalmış (!) bir takıma nasıl elendiğini tartışırken yazıldı. Standard Liege Avrupa kupası kültürünü belki de en iyi özümsemiş kulüp olan Liverpool'a ecel terleri döktürmekle meşguldü. Liverpool'a tam 209 dakika geçit vermediler. TVU player karşısında maçın penaltılara gidip gitmeyeceğini düşünürken bize cevabı Massimo Busacca değil Dirk Kuyt vermişti. Orda yıkılsalar da birçok futbolseverin takdirini kazanmışlardı.
Liverpool'a elenmelerinden sonra onları beğenenin sadece futbolseverler olmadığını net bir şekilde görecektik. Everton'ın teknik patronu David Moyes'in orta saha transferi için Marouane Fellaini'yi istediği transferin son günlerinde gündeme düştü. Mehmet Topal ismi de sıkça geçmişti ada basınında ama transferi gerçekleşen Standard Liege'li Marouane Fellaini idi. Tam 18.5 milyon euro ödediler onun için. Ancak bu transferi daha da ilginç yapan bir detay vardı, bu transferin tarafları UEFA Kupası 1.turunda rakiplerdi.
Daha ilk maçta Standard kolay lokma olmadığını Everton'a kendi evinde ecel terleri döktürerek gösterdiler. İki defa öne geçtikleri maçta Belçika'ya 2-2'lik skorla avantajlı döndüler. Moyes ve öğrencileri için artık beraberlikten fazlası gerekiyordu. Ancak Standard Liege beraberliğe bile izin vermedi. En iyi oyuncusunu tam 18.5 milyon euro'ya sattığı takıma karşı 1 dakika bile geriye düşmeden turu geçmesini bildiler.
Hikaye güzel, İngiltere patentli olunca daha da ilgi çekiyor ancak hoş bir hikayeden daha fazlası var burda. Futbolcu satmanın doğru ve planlı bir şekilde yapıldığında kulübe ve kulübün tanınırlığına nasıl katkı yaptığını, yeni gelecek oyuncuların Standard Liege'de oynarken nasıl güvenli oynayacaklarını, bir sonraki oyuncu satışında kapının 10 milyon+ bir bonservisle açılacağına kadar birçok sonuç çıkıyor ortaya. İşte benim için kulüp yönetmek budur. Yoksa kulübün o anki maddi imkanlarıyla maksimum transfer yapmanın kulübe abartıldığı kadar katkı yaptığını düşünenlerden değilim. Eğer öyleyse bizim üç büyüklerimizin herhangi bir Rus ya da Yunan kulübünden ne fazlası olduğunu sormamız gerekecek ki bu daha derinlemesine konuşulacak bir konu.
Yazıyı bitirirken de Mohammed Adama Sarr'a burdan selam göndermiş olalım, Standard Liege yazısı yazmışken onun ismi geçmese ayıp olurdu. Lokomotif Moskova'ya attığı gol hala aklımdadır...
1 yorum:
lezzetli bi yazi olmus, eline saglik. ozellikle transfer konusundaki kafasizligimiza da aynen katiliyorum.
merseyside'din lpool tarafindakiler de kendi eledikleri takimin donup everton'i elemis olmasiyla da iyi kafa bulmuslardir.
Yorum Gönder