Uzun süredir NBA'den uzak kaldık, sezon da yaklaşmaya başladı. Değerlendirme zamanı. Her takımı yakından izleyip değerlendirme yapacak bilgim, zamanım vs. olmadığı için grup olarak değerlendirme yapmanın daha mantıklı olduğunu düşündüm.
Geçen senenin şampiyonu Boston Celtics'le başlamak lazım. Sadece Atlantik grubunun değil doğu konferansının açık ara favorisi normal sezonda. Ancak Celtics'te tek bir hedef var, o da tekrar şampiyon olmak. Bundan aşağısının kurtaracağını sanmıyorum. Bu yıl doğudaki takımlarındaki atılımı ve "büyük üçlü"nün bir yaş daha yaşlandığını göz önüne alırsak geçen seneki kadar parlak bir normal sezon istatistiği beklemenin yanlış olacağını düşünüyorum.
Celtics'in yedekleri geçen seneki kadar güçlü değil. James Posey'i New Oerlans'a kaptırdılar. Finallerin gizli kahramanı PJ Brown da basketbolu bıraktı. Bu oyuncuların yerine Draft'ın 30. sırasından seçilen JR Giddens (ki hala anlayamadığım bir seçimdir) ve free-agent forvet Darius Miles takıma katıldı. Miles eskisi gibi dönebilirse bir nebze toparlayabilir bench'i ama onun da garantisi yok. Yine de 60 galibiyeti bulacaklardır öyle ya da böyle.
Toronto Raptors geçen sezon her sene üstüne koyan takım görüntüsünden biraz uzaklaşmıştı. Bunda Chris Bosh'un formsuzluğu da etkendi tabi. Jose Calderon yükselişi en çok dikkat çeken oyuncuydu, o da bunun karşılığını sağlam bir kontratla almış oldu. 5 yıllığına 45 milyon dolar alacak.
Bu sene Toronto'daki en büyük değişim ise şüphesiz Jermaine O'neal'ın gelmesi. Kapasitesi, kalitesi ortada ancak esas soru O'neal'ın ne kadar sağlıklı kalacağı. İşte bu sorunun cevabı muhtemelen Toronto için sezonun gidişatını belirleyecek. Sağlıklı bir O'neal'la konferans finaline bile yürümeleri sürpriz olmaz ama onsuz ikinci tura dahi geçecekleri şüpheli. Draft'tan seçtikleri Roy Hibbert'ı Indiana'ya verdiler, o takastan gelen oyuncu ise 41. sıra seçimi Nathan Jawai. Free agent olarak çok tanıdık bir ismi de kadrolarına kattılar, Willie Solomon. TJ Ford'un da gidişiyle rotasyonda şans bulabilir, süre almayı hakediyor. Toronto'nun normal sezonda 45-50 galibiyet arası bir derece ile bitireceklerini düşünüyorum, ondan sonrası ise şu an görünür değil onlar için.
Philadelphia 76'ers geçen senenin "gelecek vaadeden takımlar"ından biriydi. Sene başında play-off'a kalamaları bile şüpheli görülürken onlar play-off'larda Detroit Pistons gibi bir takıma ecel terleri döktürmeyi başardılar. İyi bir takım çekirdeği oluşturdular Andre Iguodala liderliğinde. En büyük eksikleri pota altında iyi bir skorerlerinin olmamasıydı. Bunu da sağlıklı olduğu zaman ligin en iyi iç skorerlerinden biri olan Elton Brand'le sözleşme imzalayarak büyük ölçüde giderdiler.
Elton Brand gibi All-Star seviyesinde bir oyuncuyu kadrolarına katmakla kalmadı 76'ers. Play-off'larda başarının benchten geçtiğini düşünerek Kareem Rush, Donyel Marshall, Theo Ratliff gibi kadroya derinlik katacak kaliteli free agent'larla sözleşme imzaladılar. Önleri açık. 50 galibiyet alacaklarına kesin gözüyle bakıyorum, takımın uyumuna göre galibiyet sayısı daha da artabilir.
New Jersey Nets takım olarak büyük bir yapılanma hamlesine girişti. Geçen sene Jason Kidd'i gönderip karşılığında kontratı biten oyuncular ve birkaç genç oyuncu alan New Jersey Nets GM'i Rod Thorn benzer bir hamleyi Richard Jefferson takasında da yaptı. All-star seviyesindeki tek oyuncusuna karşılık Yi Jianlian ve kontratı 2010'da bitecek olan Bobby Simmons'ı aldı. 2010 yılına özellikle vurgu yapmak istiyorum çünkü Nets'in bütün planı "LeBron yılı" olarak da adlandırılan 2010 yılı Free Agent piyasası için bomboş bir salary cap hazırlamak. Bu nedenle işine yarasa da yaramasa da kontratı 2010 yılında bitecek ne kadar adam varsa topladılar takıma. LeBron da gelmezse ne halt edecekler, onu da bu işi yapanlara sormak lazım.
Bu sene dişe dokunur yaptıkları tek iş draft'ta iyi oyuncular seçmek. Draft dönemi yaptığım değerlendirmede Nets'in seçtiği oyunculara değinmiştim. Drafttan 15 gün önce ilk 5'te seçilmesine kesin gözüyle bakılan draft'ın en iyi pivotu Brook Lopez'i 10. sırada, İlk turun ortalarında seçilmesi beklenen NCAA finallerinin göze batan oyuncusu Chris Douglas Roberts'ı tam 40. sırada seçtiler. Draft'ın en büyük steal'larından biriydi. Ancak bunlar Nets'i play-off potasına yaklaştırmaya yetecek gibi durmuyor, hatta lotarya'ya bile oynayabilirler.
Atlantik grubunun son ekibi New York Knicks. Bu kadar büyük bir potansiyele rağmen bu kadar berbat yönetilen kaç takım vardır dünyada acaba? NBA'in açık ara en çok para harcayan kulübü, salary'leri 100 milyon dolara dayanmış durumda. Ancak ortada bırakın başarıyı başarının kırıntısı bile yok. Senelerdir play-off yüzü göremiyorlar. Isiah Thomas'tan artık illallah etmişti New York Knicks taraftarı, bu sene başında gönderilmesini de oldukça sevinçle karşıladılar.
Zeke'nin yerine gelen Donnie Walsh'un ilk hamlesi koçluğa Mike D'Antoni'yi getirmek oldu. Sevdiğim, beğendiğim bir hoca ancak New York Knicks hoca öğütme konusunda master yapmış bir kulüp, başarılı olur-olamaz, onu bilemem. Draftta 6. sıradan Danilo Gallinari'yi seçmeleri büyük olay yarattı, seçim açıklandıktan sonra taraftarlar uzun süre tepki gösterdiler bu seçime. İyi bir potansiyeli var ama Knicks'in ihtiyacı daha hazır bir oyuncu muydu diye düşünmüyor değil insan. Gallinari'nin yanı sıra oyun kurucu bölgesine Chicago Bulls'tan ayrılan Chris Duhon'u kadrolarına kattılar. New York için 'play-offlara oynar' demek bile büyük cesaret isteyen bir olay. O yüzden Knicker'lara hiç bulaşmadan yazıyı bitirmek en iyisi...
0 yorum:
Yorum Gönder