Dün üzgün, biraz da kırgın bir ruh haliyle bir değerlendirme yazısı yazmıştım Metalist maçıyla ilgili ancak dünkü yazıda bir şeyler eksik kaldı benim için. Daha sakin kafayla özelden genele uzanan bir yazı daha yazmam gerektiğine karar verdim.
Seneye şampiyon olmuş genç, yetenekli, mücadeleci gençlerin yanına yapılan göz alıcı yabancı transferleriyle girildi. Önce Harry Kewell, sonra Fernando Meira, Morgan De Sanctis ve son olarak Milan Baros. Bu oyuncuların gelişine sevinmeyen bir Galatasaray taraftarı olmadığı gibi takdir etmeyen diğer takım taraftarı da yok denecek kadar azdı, tam bir fikir birliği vardı bu oyuncuları kaliteli ve gerekli transferler olduğu üstüne.
Ancak ben de dahil neredeyse herkesin gözden kaçırdığı bir nokta vardı. Geçen sene birbirine uyum sağlamış, kendi kimliğini oluşturmuş bir yapı vardı ve yeni yapılan transferlerin hepsi ilk 11 oyuncusuydu. Bu oyuncular takıma girdiğinde geçen sene oluşan yapı kaldığı yerden devam etmeyecekti, yepyeni bir sentez, yepyeni bir kimlik oluşturma, takım olma sürecine girilecekti.
Transferin o büyülü rüzgarına kapılmak oldukça kolaydır, dünyayı bambaşka görür, beklentilerinizi yeniden en üst düzeye taşırsınız bir anda. Galatasaray yönetiminin ve transfer komitesinin de hakkını vermek gerek, tek tek bakıldığında hepsi başarılı, isabetli ve muadillerine göre maliyet olarak oldukça uygun transferler. Hakan Şükür'ün gidişiyle acil bir forvet ihtiyacı vardı, Milan Baros gibi gerçekten üst düzey ve kendine has özellikleri olan bir oyuncu geldi. Harry Kewell 1996'dan beri Galatasaray taraftarının en çok sevindiği yabancı oyuncu transferiydi belki de. Fernando Meira sene boyu defans hattı için en büyük sıkıntı olan arka alandan topu çıkarma konusuna kesin çözüm getirecekti. Aykut'un yan toplardaki zaafiyetini De Sanctis giderecekti. Hatta Lincoln bile sakatlıklarla ve formsuzlukla boğuştuğu bir sezonun ardından yepyeni bir oyuncu olarak dönüyordu sahalara.
Bu saydıklarımın hiçbiri çok abartılı sözler değil ancak bu oyuncuların bu saydıklarımı yapabilmesi için birilerinin yerine oynaması gerek. Bu da Türk futbolunun kendi içindeki dinamiklerine ve takımın yapısına alışması gereken 5 tane yeni ilk 11 oyuncusu demekti. Tek tek bakıldığında doğru hamleler olan bu transferlerin bütünü büyük resimde Galatasaray'ın ihtiyacı olan değişiklik değildi.
Futbolun kendi içinde bir matemaği var belki ama futbolun kendisi bir matematik denklemi değil. 2+2 her zaman 4 olmak zorunda değil. Bunu en iyi bilmesi gereken kulüp transfer dönemlerini en sakin -belki de sönük demeli- geçiren ancak son 20 senede 10 kez şampiyon kutlayan Galatasaray olmalıydı aslında. 2002'de başlayıp 6 sene süren o unutulası, sünger çekilesi dönemin bir sonucu olarak yorumlayabiliriz bunu.
Şimdi tekrar düne dönelim. Michael Skibbe yine çok ağır eleştiriler aldı, hem medyadan hem blog yazarlarından hem de kamuoyundan. Kabul etmem lazım ki Michael Skibbe'nin notu biraz kırıldı benim nezdimde. Takımın isteksiz ve hareketsiz oyununa çözüm üretemeyişi en büyük sorun gibi gözüküyor. Ancak bu bütün faturayı hocaya kesip en başta futbolcular olmak üzere diğer unsurlar hatasızmış gibi ele alanlara katılmak anlamına gelmiyor bu söylediklerim. Skibbe'yi eleştirdiğim kadar belki de daha fazla futbolcuları eleştiriyorum çünkü sahada gördüğüm bazı şeyler sadece hocanın yetersiz oyuncu değişiklikleri ya da taktik düzeniyle açıklabilecek şeyler değildi.
Bir de işin Metalist Kharkiv yönü var, onu da es geçmemek lazım. Orta ölçekte bir bütçeyle çok iyi bir ekip yaratmışlar. Pas trafiğine müthiş hakimler, bu da Türk takımlarının en büyük zaafı olan alanı iyi paylaşamamanın ortaya çıkardığı sorunları değerlendirebilme şansları veriyor onlara. Maçta çok ön plana çıkan bir oyuncuları yoktu. takım olarak bir şeyler yapan, topu ayaklarına aldıklarında diğer arkadaşının nereye koşu yapacağını, nereye pas atacağını bilen bir görüntü verdiler. Sadece ilk yarıda orta saha oynuyor sandığım ancak hücum pres alanını oldukça geniş tutan bir forvet olduğunu farkettiğim Jaja dikkatimi çekmişti. Shaktar Donetsk'in kendisine 11 milyon euro'luk bir teklif yaptığını ancak bunun reddedildiğini öğrendim, ayrıca Beşiktaş maçlarının en çok konuşulan ismi Papa Gueye'yi ise İngiliz kulüpleri takip ediyormuş. Küçümsenecek bir takım değildi Metalist kısaca.
Çok karamsar bir yazı gibi gelebilir okuyanlara ama aslında öyle değil. Beklentileri düzeltme yazısıdır bu birnevi. Galatasaray bana göre hala en geniş kadroya sahip, yetenekli oyuncu çeşitliliğinde rakiplerine göre çok önde olan bir takım. Mehmet Topal, Barış Özbek, Emre Güngör. Bu oyuncular formda bir şekilde takıma döndüklerinde bazı şeyler farklı olacaktır. Ne zaman gerçekleşir, onu kestirebilmek güç ancak takıma eksik olan enerjiyi getirecek hamlenin bu oyuncuların dönüşünden geçtiğini düşünüyorum. Galatasaray'ın dönüş yapabilecek kapasitesi var, yeter ki doğru hamleler yapılsın ve bu takıma zaman verilsin...
3 yorum:
Benim gördüğüm kadarıyla en büyük sorunlarımızdan biri fiziksel yeterlilik ve dibuna bağlı dinamizm. Takım topsuz oyunda olduğu gibi toplu oyunda da mehteran hızında hareket ediyor.
Sakat futbolcular döndükten sonra elbette takıma bir dinamizm getirecektir.Ama sorun futbolcuların durumundan öte sistemin takımla uyumundan kaynaklıyor gibi geliyor bana..
Uğur Selamlar,
Galatasaray teknik adam koltuğunda 20 senelik geleneğini bozmadı, yine Almanya tevellütü olan birini getirdi ama bunu yaparken 20 senelik ekolünü de değiştirdi.
Senelerdir bozarak oynamaya alışmış, böyle varolmuş ve başarılı da olmuş takımları vardı Galatasaray'ın. Şimdi ise oynamaya çalışan bir takım var.
Hücum presle oyun merkezini ileriye taşıyan takım artık bu işi pas ile ilmek ilmek örerek yapmaya çalışıyor.
Kolay değil, ama bu düzen oturur zamanla. Benim arkadaş çevremde Saftig benzetmesi yaptığım Skibbe bile oturtur.
Velakin takımdaki rol ağırlığının yerliden yabancıya kayması var. En büyük sıkıntıyı da bu oluşturacaktır zira kriz ve isyan gerektiren zamanlarda yabancılar o kadar da duyarlı olmayacaklardır. En azından yerliler kadar.
Yorum Gönder