Dün akşam ve iki hafta öncenin ortak fikriydi bu. Hep gözlerde büyümüştü bu takımlar, transfer bütçeleri Galatasaray'ın kat kat üstündeki Benfica ve Olympiakos o bildikleri ekipler değillerdi (!) Spor yazarlarımızın Galatasaray'ın galibiyetleri hakkındaki düşüncesi buydu, yoksa Galatasaray kim ki karşısındaki takımdan iyi oynamak, iyi pas yapmak, iyi mücadele etmek ne haddine ki rakip takım rezalet bir ekip olmadan maç kazansın? Geçen sene de dönem dönem Fenerbahçe'nin başına gelmişti bu, hiçbir rakip o bildiğimiz (!) takım değildi bunların. İrinle beslenen, birçok satılmış insan görüyorum ekranlarda, Galatasaraylı olduğunu iddia eden ama Galatasaray Avrupada kazanınca cenaze evinden gelmiş gibi moralsiz, üzgün insanlar. Yazık!...
Galatasaray'daki değişimin olumlu yönde gelişeceğini genç ve savaşkan kadronun üstüne yapılan isabetli yabancı transferleri sonrası az çok herkes biliyordu, bunu bilmek için kahin olmaya gerek yok zaten. Çıkışın Ekim-Kasım'ı bulması ise gayet doğaldı, sonuçta ilk 11'in yarıdan fazlası değişecekti. Steaua Bükreş kurası bu yolda belki de çıkabilecek en kötü engellerden biriydi, fizikli, rakibi bozan, güçlü, oturmuş bir takım. Barca, Juve çekmemenin dayanılmaz hafifliğiyle çok sevinmiştik o zaman. Futbolun dinamikleri affetmedi, yeni ve kırılgan olan güçlü ve oturaklı olan takıma elendi, doğal sonuçtu. Tam tersi de olabilirdi ancak bu Galatasaray'ın zamana ihtiyacı olduğu gerçeğini değiştirmeyecekti.
Şimdi gelelim dün akşama. Galatasaray neyi farklı yaptı, yapabildi de 2000'deki UEFA yürüyüşünden sonra ilk defa kayda değer bir deplasman galibiyeti aldı? Galatasaray'ın farklı yaptığı şey kaos düzeninde iyi işleyen oyun yapısını bilinçli ve düzenli bir oyun yapısına dönüştürmenin sinyallerini verdi. Belki hemen olmayacak bu ama Galatasaray artık üst düzey futbolda tutunacak bir düzene kavuşmak için çok önemli bir adım attı dün akşam.
Ofansif orta sahaların takımı demiştik Galatasaray için, dün de farkı yaratan oyuncuların Arda Turan ve Casio Lincoln olması tesadüf değildi. Bu oyuncular takım savunmasındaki rollerini kavradıkça, savunmaya katkıları artınca Galatasaray'ın ne kadar üst düzey bir ekip olduğunu hep beraber gördük. Arda Turan'ın defansif açıdan zayıf bir oyuncu olduğuna hiçbir zaman inanmadım. Maç öncesi yazısında da özellikle vurgulamıştım bunu zaten. Lincoln de genel kanının aksine mevkiisindeki örneklerin aksine oldukça koşan bir oyuncu, en azından Schalke ve öncesinde biz öyle biliyorduk onu. Geçen seneyi boş geçirdikten sonra bu sene tekrar formunu yakaladı Brezilyalı, neden bu kadar değerli bir oyuncu olduğunu bize tekrar hatırlattı.
Ayhan Akman'ın gösterdiği gelişime hayran olmamak mümkün değil. 30 yaşından sonra bile her gün üstüne koyuyor, her maç eksiklerinin daha farkında bir Ayhan Akman izliyoruz. Çok tuttuğum bir oyuncu değildir aslında Ayhan, ortalama bir performans tutturamadığı, bir maç iyi oynarken diğer maç çok kötü bir oyun çıkarabildiği için favori oyuncularım arasında olmamıştır hiçbir zaman. Ancak bu saygıyı haketmediği anlamına gelmiyor, büyük oyuncu işte böyle olunuyor. 21 yaşında gelişimi duranlara inat devam ediyor Ayhan Akman. En az Ayhan kadar saygıyı hakeden bir diğer oyuncu da Emre Aşık. Gol attığı için değil, ne zaman formayı alsa hakkını verdiği için, hiçbir zaman formaya küsmediği için. İşte benim için Galatasaraylılık tam anlamıyla budur.
Daha değinilmesi gereken birçok konu var ama başka bir yazıya bırakmak istiyorum diğer detayları. Bugün Ülke Puanı yazısının yanı sıra Galatasaray ve Fenerbahçe'nin takım puanlarıyla ilgili bir yazı da yazacağım. Blogger'ın engellenmesi sebebiyle kaynamıştı arada...
1 yorum:
bu hafta alınan puanlardan sonra üke puanı yazını bekliyorum lion.özellikle gsnin takım puanını
Yorum Gönder