Futbol tarihinin en ciddi transfer hamlelerinden birini yapan Real Madrid, altın çağlarından birini yaşayan Barcelona'ya karşı. Sezon başından beri herkes bu senaryonun, bu rüyanın peşinden koşuyor ve bunun doruklarına ulaşabileceğimiz iki 90 dakika mevcuttu hali hazırda, ilki geride kaldı. Sahadan galip ayrılansa transfer sezonunda yaptığı tek flaş transferinin ayağından bulan Barcelona oldu.
Maçtan önce Messi-Ronaldo ikilisinin de yedek başlayabileceği haberleri geliyordu esasen ama Real Madrid takımı seramoni sonrası Barcelonalı oyuncularla el sıkışırken önce Lionel Messi'yi ardından Cristiano Ronaldo'yu gördük. Bu iki 'sakat' yıldız maça ilk 11 başlayınca maçın heyecan kat sayısı da doğal olarak arttı elbette. Kaka ve Ronaldo'lu kadrosuyla Nou Camp'a çıkan Real Madrid aslında geçtiğimiz sezon oynadığı 'Çanakkale Geçilmez'den farklı şekilde başlamadı maça ve Barcelona'ya açık alan vermemenin ve doğru, net paslarla hızlı biçimde Barcelona kalesine inebilmenin Real Madrid adına maçı kazanabilmenin en kestirme yolu olduğunun bilincinde bir görüntü çiziyorlardı. Aslında planlarına uygun başlayan taraf da onlardı, akışkan pas trafiğiyle oyunu ele alan ve kaleye rahatça inen Barcelona takımı özellikle ilk 20 dakika çok zorlandı pas yaparken. Pasların şiddeti, hızı bir türlü ayarlanamadı, Real Madrid'li oyuncular birçok pas arası yaptılar ya da rakiplerinin doğru pasları atmasına engel oldular.
Bu ilk 25 dakikalık bölümde gol pozisyonları da hep deplasman takımları lehineydi. Ronaldo'nun soldan inişleri, Kaka'nın driplingleri birkaç defa sonuç verdi. Hele Kaka'nın ceza sahasına dalıp Ronaldo'ya verdiği, Ronaldo'nun da tek vuruşla kaleye göndermek istediği top bana göre maçın kırılma noktasıydı. Fikir doğruydu belki ama sol köşe o kadar boş ve savunmasızken o şutu ortaya Valdes'in ayaklarına nişanlamak bu seviyede bir maçta yapılacak son vuruş değildi. Bana göre Valdes'in kurtarışından ziyade Ronaldo'nun kaçırdığı bir pozisyondur o.
İlk yarının ikinci bölümünde pas trafiğini biraz daha toparlamış bir Barcelona görmeye başladık ancak bu sefer de Henry'nin efektif olmayan oyunu Barcelona için problem çıkarmaya başladı. Benim bugüne kadar izlediğim en verimsiz Henry performanslarından biriydi, İbra kaçta girer diye iddiaya girer oldum etraftakilerle. Henry'li forvet hattı ne kadar yetersizse Puyol'lu defans ise o kadar başarılı bir performans ortaya koydu ki Puyol'un kendisini önüne attığı toplar, pozisyonlar maçın kaderini çizen bireysel performansların başında geliyordu.Süper yıldızların sakatlıkları zaman geçtikçe etkisini gösterdi zaten, Barcelona'nın esas oğlanı Messi bugün idare etti, Ronaldo'nun pili de ilk yarım saat sonrasında bitti. Birbirine denk iki takımın mücadelesi görüntüsü ortadayken beklenen değişiklik geldi. Henry kenara gelirken İbrahimoviç oyuna giriyordu. Aynı dakikalarda oynanan Sivasspor-Beşiktaş maçında da oyuna İbrahim Şahin'in giriyor olması tesadüf müdür, ironi midir, orasını size bırakıyorum. Barcelonalı İbrahim girdikten kısa süre sonra sonra ayağına gelen ilk pozisyonu nefis bir tek vuruşla bitirerek maçı ev sahibine getiren golü atmasını bildi. Orta harikaydı belki ama o ortayı Nou Camp'ın en üst katına dikecek forvet o düzeyde bile fazlasıyla mevcut, oyuna henüz ısınmamışken fırsatı tepmemesi takdire şayan.
Gol oyunu bir şekilde açtı zaten, Real Madrid birkaç hamle yapmak istedi ki bunların başında Raul geliyor elbette. Busquets'in atılması Madrid ekibini ümitlendirse de maçın başında bulunan o pozisyonların benzerini yakalamaları pek mümkün olmadı. Olanlarda da Puyol göğsünü siper etti desek yeri. Barcelona'nın net pozisyonları ise bu döneme denk geliyor aslında. Maç boyunca ortalıklarda göremediğimiz Messi o net pozisyonu bitirebilse bugün Ronaldo-Messi dülellosunun galibi olarak manşetleri süslüyor olabilirdi ortalama oyununa rağmen. Yine de eşitliğin skorda değil de kırmızı kartlarda Lass ile gelmesi ev sahibi takım adına memnuniyet verici bir maç sonucu oldu. Maçın kahramanı ise az önce dediğimiz gibi tartışmasız Puyol'du. Real Madrid mağlubiyete rağmen Nou Camp'ta özellikle ilk yarıda etkin bir oyun ortaya koyabilmesi önemli, özellikle Kaka'nın performansı bu takımın tek süper yıldızı olmadığını ispatlar gibiydi. Hatta bu görüntüde ben Kaka'yı Ronaldo'nun önüne yazabilirim.
Mehmet Demirkol, yanılmıyorsam Futbol Kulübü'nde bir kişiden alıntı yaparak söylemişti, "Bir insan 3 maç peş peşe izliyorsa o insan yarı ölüdür." Bu maçtan önce seyrettiğim Everton-Liverpool ve Arsenal-Chelsea maçlarıyle beraber benim de günlük futbol limitim fazlasıyla doldu. Mutluyum, mesudum o ayrı ama en güzelinden bir maç yazısı yazacak takatim kalmadı, El Clasico'yu dahi zor yazıyorum. "İki maç da çok iyiydi, işte Premier Lig bu!" diye sığ bir yorum yapıp günü tamamlamak istiyorum artık müsadenizle...
0 yorum:
Yorum Gönder