Hazır U17 Dünya Şampiyonasındayken bahsetmemiz gereken konulardan birisi de bu. Ülkemizde malesef böyle bir algı var, alt yaş takımlarımız ortalığı yardırıyor da üste bir şey taşıyamıyormuşuz gibi. Evet, elimizdeki mevcut potansiyeli üste taşıyamadığımız doğrudur, bunun sebebi bu oyunculara profesyonel düzeyde şansın az gelmesidir ama yanlış olan alt yaş milli takımlarımızın hiçbir zaman bahsedildiği kadar büyük başarılara imza atmıyor olması.
Sadece şunu desek bile yeterli aslında. 1985'ten bu yana düzenlenen U16/17 Dünya Şampiyonasına katılım sayımızın henüz iki olduğunu biliyor muyuz? Bundan bir önceki şampiyona da zaten yarı final oynadığımız 2005 Peru idi, yani bu alanda aslında çok ama çok gerideyiz tahmin ettiğimizden. Kabul etmek gerekir, Türkiye turnuvalara gitme özürlü bir geleneğin takımı ve bunun alt yaş kategorilerinde de yansımaları var elbette. Yetenekli birçok jenerasyonumuz organizasyonsuzluk sebebiyle çok turnuva kaçırdı ancak bu bile A milli takımımızın karakteriyle birebir uymuyor mu? Aktarılamayan bir karakter değil malesef aktarılan bir karakter söz konusu burda. Daha o yaş kategorilerinde bu psikolojiyle baş edemiyorsak milli takım iki turnuvaya üst üste katılamıyor diye aslında çok da yüklenmemek gerekiyor demek ki.
Sadece U17 düzeyinde geçerli bir durum değil bu, U20 Dünya Şampiyonlarında da tablo aynı. Orda da sadece iki katılım var, birisi 1993'te, diğeri 2005'te. 1993'teki jenerasyon zaten 1996'da başlayan ve Türk futbolunu bir adım öteye taşıyan jenerasyon, onlar görevlerini bir şekilde yaptılar. Bu da demek oluyor ki sanılanın aksine iyi jenerasyonlar üste çıktıklarında da iş yapıyorlar. 2005'teki takım ise beklenen etkiyi pek yaratmış gözükmüyor, isterseniz kadro üzerinden bakalım o jenerasyona.
Kaleciler: Serkan Kırıntılı, Şener Özcan, Bekir Küçükertaş.
Defans: Uğur Uçar, Ergün Teber, Yasin Çakmak, Aytaç Ak, Sezer Sezgin, Murat Özavcı, Ozan Tahtaişleyen, Hakan Aslantaş.
Orta Saha: Zafer Şakar, Burak Yılmaz, Sezer Öztürk, Selçuk İnan, Gürhan Gürsoy.
Forvet Kerim Zengin, Olcan Adın, Gökhan Güleç, Ergin Keleş, Ali Öztürk.
Bu takımdan A milli takım havuzuna girmiş oyuncular Serkan Kırıntılı, Selçuk İnan, Burak Yılmaz ve Yasin Çakmak. Hepsi bir dönem denenmekten öteye geçemediler. Uğur Uçar, Hakan Aslantaş, Sezer Öztürk, Gökhan Güleç gibi oyuncular Süper Lig düzeyinde forma şansı bulsalar da ümit milli takım düzeyinin ötesinde katkı veremediler. Sorun oyuncularda mı, yoksa üste taşımakta mı ikilemi burda tekrar karşımıza çıkıyor. Beklentilerimizi ve durumumuzu bir daha gözden geçirmek gerekiyor bu noktada. Ne oyuncularımız sandığımız kadar büyük yetenekler, ne de biz elimizdeki sayıca az değeri de üst yapıya taşımakta yeterince özenliyiz. Bunun bir an önce farkına varsak hiç de fena olmayacak...
14 yorum:
Bireysel olsada mesela bir şehir efsanesi daha vardır;
'Arda Fabregas'ı under 17'de delik deşik ettiği'gibi
Under 17'de Milli takım Fabregas'ın İspanya'sı ile karşılaşmıştır elbette ama o turnuvada Arda Turan yoktur.
Tabi konu şehir efsaneleri değil ama aklıma gelmişken bunu sıkıştırayım dedim.
Bunun nedeni belli bir oyun mantalitemizin olmayışıdır.Maçın son dakikasına kadar asılan bir ekol bıraktığını söylesede Fatih hoca :)Bu tarza ekol denebilirmi bilemiyorum yani onunda 'efsane yönü' ağır basıyor denilebilir.
@Burak Beşinci,
Ben aynısını Sergio Ramos için duymuştum. Yani Arda genç milli takımda oynarken Sergio Ramos'u "delik deşik" etmiş diye. Zaten 2. İspanya maçında zorlu dakikalar yaşatmıştı.
Uğur, Uğur'dan bahsederken bir parantez açmak da gerekir elbet. Zira sakatlık öncesi performansı yükselişe geçmişti. Benim inancım milli takıma çağırılacağı yönündeydi. Hala inanıyorum, yine bir terslik olmaz İnşallah.
güzel tespit etmişsin uğur..itiraf edeyim ben de altyapıdaki bu sorunun bu kadar olduğunu bilmiyordum. yani en azından sürekli olarak katılan 2-3 turnuvada başarı elde eden genç milli takımlarımız var die düşünüodum..ancak yine de o tarihi başarıyı yakalamış U-17'den şu anda daha çok isim yer almalıydı a milli takım'da..
ancak verdiğiniz bu 2005 kadrosu çok da başarılı değildi turnuvada ve yanlış hatırlamıyorsam ilk turdan elendi. esas jenerasyon 2005'teki U17 takımı o çocuklar büyüdüler artık ama hiç biri bırakın milli takımı kendi takımlarında bile şans bulamıyorlar. kim vardı o kadroda volkan babacan, erkan ferin, aydın yılmaz, tevfik köse, nuri şahin, özgürcan özcan hepsi aklıma gelmedi sizden bu takımla ilgili bir yazı gelirse çok mutlu olurum. 3-0'dan 10 kişi ile döndürdükleri brezilya yarı finali vardı. 4-3 kaybetmiştik ve nuri şahin'in gözyaşları vardı akıllarda kalan.
bir de sercan yıldırım, batuhan karadeniz, emre çolak, abdülkadir kayalı'nın oynadığı bir takım var. bu takım da başarılı olamadı ama içinden iyi oyuncular çıktı.
bu gençler hakkında uzun uzadıya birkaç yazı daha çıkar sanırım.
saygılar.
Aslına bakarsanız bu konuda Nijerya'dan çok da farkımız yok. İstikrarlı bir şampiyona takımıyız gibi bir iddiayla söylemiyorum bunu. Tamamen dünyaya sunulan alt yaş gruplarındaki yeteneklerin A takım seviyesine gelmede sorun yaşamaları konusunda bağdaştırıyorum Nijerya'yla bizi.
Yoksa Nijerya özellikle U17'nin Brezilya ile beraber en iyi geçmişe sahip takımlarından. Ikpeba ve Kanu'yu çıkarmalarından belli zaten.
Ama şimdi biraz Nijerya üzerinden gitmek istiyorum. Bakıyoruz Celestine Babayarolar, Kanular, Ikpebalar bu alt yaş gruplarındaki şampiyonalardan çıkıyorlar. Avrupa kulüp futbolunda da çok önemli yerlere geliyorlar. Ama A Milli Takım seviyesinde Nijerya'ya bakıyorsunuz Dünya Kupası'ndaki en iyi dereceleri 9.luk ve sadece üç kere finallere katılabilmişler. Konfederasyon Kupası keza öyle, en iyi dereceleri dördüncülük ve tek katılabildikleri sene de o. Afrika Uluslar Kupası ise biraz daha farklı, iki şampiyonluk var.
İş ciğersizliğe gelince, önlerinde duracak bir tek belki de Gana falan var. Ve başarılı oldukları küçük yaş grupları da saf yetenek ve kondisyona dayanıyor büyük ölçüde. Yani 16-17 yaşındaki bir çocuktan bütün sahaya hakim olmasını, kendini gösterme dürtüsünün önüne geçip futbol oynamasını beklerseniz biraz fazla ütopik kaçar. Ama yaş büyüdükçe futbol öğretilmeli. Tarihi, bugünü, gittiği yer, teknik ve taktik anlayıştaki değişimler ve elbetteki akıl.
Eğer ki fizik gücüyle yeteneğin üzerine zekayı, aklı ve tanrı vergilerini doğru kullanma becerilerini öğretmezseniz o çocuklara, A Takım seviyesinde de istikrar tutturamazsanız.
İşte başımıza gelen de bu. Bide bunlara ek olarak kulüplerinde oynama şansı da bulamıyor çoğu gencimiz. Hem gelişimlerini yanlış şekilde yönlendiriyoruz hem de gelişmelerini engelleyecek şekilde fırsat cimriliği yapıyoruz.
Her sene bir Arda çıkarmaktansa her ay üç Selçuk İnan/Uğur Uçar/Sezer Öztürk çıkarsak, yıldızları bulmak daha kolay olur. Önce futbolcu çıkarmalıyız ki üste yıldız taşıyalım.
NOT1: (Çok dağılmaya başlamıştı konu, bağlamak zorunda kaldım, ben bunu blog'da biraz daha detaylandırayım :)
NOT2: Ara kısa sürmüş neyse ki, çok sevindim
postla alakasız ama bugün yayında(yenilsende yensende)damat ercanın terbiyesizliğinden de bahsetseydiniz keşke. birileri konuşmalı bahsetmeli ve tepki oluşmalı. damat olmanın ülkenin büyük!!! gazetelerinden birine spor müdürü olmaya yetmemesi gerektiğini siz ve sizin gibiler(ekrana çıkabilenler anlamında söylüyorum)söylemeli dile getirmeli bence. saygılar sevgiler
Aslında Eray biraz dile getirdi, ben de fırsat kolluyordum ama malesef konular yoğun olunca ben de şunu söylemek istiyorum diye giremedim araya. Bundan sonra fazla konuk alınmayacak programa, o yüzden bu tip konulara değinme şansımız daha fazla olacak. İllaki konuşulur o konu...
@ Number 7,
Sergio Ramos'da bir efsane yok öyle birşey : )Arda ile Ramos iki kez karşılaştı o da A milli düzeyde.Çok az yorum yapan olmuş Uğur'un yazdığı yazı ve benim yorumum sonrası bütün futbol dünyasını sarsacağımızı düşünmüştüm ehheh:)
Şaka bir yana, neden eldeki potansiyelimizi değerlendirmediğimiz konusunda benim teknik olarak nacizanede olsa bir fikrim var.Benim gördüğüm bizde genç oyuncuların mevkilerinin belirlenmesinde karavanalar çok oluyor.
20 yaşına kadar forvet olarak yetiştirilmiş bir oyuncunun o mevki için 'yeterli olamayacağı notu' 20 yaşında raporunu ekleniyor ve çocuğu sonradan devşirmeye çalışıyorlar çoğu zamanda başarılı olunamıyor.
İspanya da 16 yaşında kimin ne olacağı hani mevki için yeterli olabileceği denenmeden biliniyor ve kimse oyuncu devşirecem diye vakit ve oyuncu kaybetmiyor.
Aklıma gelmişken bir örnek vereyim mesala Galatasaray Paf takımından kanat oyuncusu Caner Öztel.Çok suratli ve iyi orta açan bir oyuncu ama golcü özelliği yok,tekniğide yok alan daraldığı zaman hiç bir etkinliği kalmıyor.
Bunu alt yapı takımı teknik direktörününde görüp Caner'in pozisyonu bir geriye çekip sağ bek pozisyonuna kaydırıp savunma yapmayı öğretmesi gerekir ki çocuğunda elinde fazladan bir mevki daha olsun.
Ama olmuyor alt yapıdaki çocuklarla baba-oğul gibi duygusal bağ yaptığın zaman.. aman şu üzülmesin, aman bunun canı sıkılmasın diye diye hiç kimseye fayda dokunulmuyor ne yazık ki.
Tabi ben bunun içinde olup söylemiyorum tamemen tahmin belkilde tamamen profosyenel bir bağ vardır oyuncu ile teknik direktör arasında.
Güzel bir konuya değinmişsin Uğur.
Altyapıdaki oyuncuların turnuva kazanması ve sürekli turnuvalarda yer alması onların tecrübe kazanması açısından önemli. Ancak asıl görev üst takımlara oyuncu yetiştirmek. Tabi burada asıl sıkıntı var. Şu anda yurt dışında altyapı alan oyuncularla Türkiye'de alan oyuncular arasında ciddi bir fark oluyor. Bence asıl sorun bu. Almanya ve diğer ülkelerde bunu engellemeye çalışıyor zaten. Adamlar tüm altyapıyı veriyor sonra biz hazırdan gidip adamları kapıyoruz. Ülkemizdeki altyapı durumları maalesef içler acısı.
Örneğin A takım 4'lü defans oynarken U21 takımımız 3'lü defans oynuyordu son yıllara kadar. Burada sakatlık var en başta. O adamı sen başta 3'lü oynatırsan sonra modern futbol anlayışı bekleyemezsin 21 yaşından sonra.
Abdullah Avcı'nın takımı tek pas ve ayağa futbol oynayarak müthiş başarılı oldu. Avrupa şampiyonu, ardından Dünya 4.sü. O takımdan şu andan elimizde sadece Nuri Şahin var, biraz da Caner. Ne defansın ''Popescu''su Erkan Ferin ilerleyebildi, ne Tevfik Köse ne de Özgürcan.. Bence Avrupa şampiyonluğunda çok önemli pay sahibi olan Volkan Babacan ise adaşı Volkan'ın arkasında yokolmaya terkedilmiş vaziyette.
Bu arada bu çıkışı yapan ve Avrupa'lı Scoutları peşine takan Caner Erkin'i yetersiz bulan Levent Eriş uzun süre paf takımında oynatmıştı. Sonra binbir rica ile takıma alındı. Gerisini biliyoruz zaten..Goller, asistler ve Rusya transferi..
Uğur abi her zaman ki gibi güzel bir yazı olmuş devamını bekleriz ve aklından bile geçirme yazılarına ara verme olayını 1 haftadır takip edemiyorum öss derdinden dolayı ben 17 yaşındayım tam 10 yıldır GALATASARAY lıyım ne enteresandırki GS li olduğumdan berli galibiyet yüzü görmedik kadıköy de ben ii bir GS li olduğuma inanıyorum eğer fb yi deplasmanda yenemiyoruz diye takımımı değiştiricek ve derbi piskopozları gibi atıp tutucak olsaydım çoktan bırakmıştım bu işi gel sen anla bu durumu. ( Unutma yazılara devam )
araştırmak gerek ama akdeniz oyunlarının bilgilerine ulaşmak uzun sürecekti yazmak istedim.
arda ispanyaya karşı akdeniz oyunlarında da oynadı ve finalde yenildiğimiz maçtaki performansı inanılmazdı. cafercanında akıllara ziyan bi golü vardır o turnuvada.
cafercanla ilgili de hala üzülmekteyim. nasıl bi manejeri vardır da bu çocuk 3. ligte oynamaktadır...
d.k.
Bizdeki bir diğer sorun da "birlikte yükselmek". Her ne kadar Abdullah Avcı'nın İBB'de kalması daha hayırlı olacak olsa da 2012'de artık A Milli olacak olan oyuncular, bundan iki sene önce İspanya'ya yenilip de elenen takımın oyuncuları olacak. Yani Abdullah Avcı'nın öğrencileri.
Burda pek çok eksiklik beliriyor. Abdullah Avcı mı yönlendiremedi, oyuncuların menajerleri mi beceremedi, A Milli takım havuzu mu çok yanlı oluşturuldu yoksa kulüpler mi köstek oldu.
Yani bakılınca bu konu çok çok ciddi bir problem. Bir sürü alt başlığa ayrılarak incelenmesi ve ona göre çözüm üretilmesi lazım. Ara basamaklarda o kadar çok hatalar yapılıyor ki..
İşin doğrusu genç oyuncular konusunda bir çok bilmediğimiz şey var biz ilk başta bazı şeyleri abartmamayı öğrenmeliyiz yazın takip edenler bilir Emre Çolak diye birisi gerçi geçen sene paf maçlarınında takip ettiğim bir oyuncuydu ama yazın hazırlık maçlarında paf maçlarında izlediğimden çok daha ii bir performanslar çıkardı buraya kadar her şey çok güzeldi sonra ne oldu sonrası gazetelerde manşet oldu neymiş iniesta neymiş xavi ya kardeşim adam 18 ini yeni doldurmuş biraz insaf iniesta xavi dediğiniz adamalar barcelonada o yaşlarda şampiyonlar ligi maçlarına çıkıyolardı.
İşte bütün sorunlar burda başlıyo abartmakta üstümüze olmadığı için emre yide ne bir daha görebilen oldu nede duyan bildiğim bişey yok ama rijkaard mutlaka bunlardan etkilendiğini anladığı için almadı a takım kardosuna diye düşünüyorum.
İşin doğrusu biraz bilmiş gibi konuştum konuyla ilgili adam akıllı bir türlü bilgi sahibi olamadım umarım en kısa zamanda birisi bu konuda bişeyler yazar.
Yazmayacağım demiştim ama dayanamadım yine. İsmini yazmaya cesaret edemeyen kişi, ben burda Uğur Uçar kötü mü demişim ki eski yazılarımla çelişsin? "Süper Ligde oynuyor ama milli takıma çağrılmadı." diyorum, Uğur kötü mü demiş oluyorum bunu söyleyince. Önce Türkçe öğrenin, sonra bana laf sokmaya çalışın.
Uğur bence Türkiye'nin en zeki savunma oyuncularındandır, fizik olarak hazır olduğu zaman Gökhan kadar, Sabri kadar iyi sağ bektir. Belki bu yazdığımı anlarsın diye bir daha yazıyorum...
Yorum Gönder