61. dakikada başlayan 65. dakikada biten garip bir maç oldu Ankaragücü-Galatasaray maçı. Galatasaray diğer lig deplasmanlarında olduğu gibi rakibin tempoyu düşürdüğü, Galatasaray'ın tempoyu yükseltmek için gerekli enerjiye sahip olmadığı bir maç oluyordu yine. Ta ki Ankaragücü defansı büyük bir gaflette bulunup Lincoln'ü gol bölgesinde asist yapacak durumda bırakana dek. Milan Baros'un ayağına gelen poizsyonları değerlendirmesini de es geçmemek gerek, şimdiden 10 gole ulaştı ki Türkiye Liginde tek forvet oynayan bir yabancı için müthiş bir ilk sezon istatistiğidir bana göre.
"Maçın kırılma anları" daha doğrusu pişmanlık anları olur her takım adına. Eminim bir çok kişi ya Ankaragücü'nün direkten dönen topu gol olsa ne olurdu diye düşünüyordur ama bu kırılma anını seçmek subjektif bir konu. Kaleye gidecekken kalecinin kafasına çarpıp çıkan top da bir kırılma anı olabilirdi bu durumda. Önemli olan maçların subjektif alternatifleri değil maçın kendisidir.
Galatasaray sağ beki Barış'la kotarıp orta sahayı beşlemek niyetiyle çıktı sahaya ancak bence büyük bir yanılgıydı bu. Ankaragücü 'nün Galatasaray'ın bek katkısından yoksun üç ağır defans oyuncusunu zorlayacak hücum aksiyonlarından yoksun olması Galatasaray'ın şansıydı bugün. Murat Erdoğan dışında elle tutulur bir oyuncuları yoktu. Bir ara Murat Duruer düzenli forma giyiyordu kanatlarda ancak onun da sesi soluğu kesik uzun süredir. Kocaelispor ve Hacettepe'yle beraber en zayıf kadro yapısına sahip ekip bence Ankaragücü, hatta Kocaelispor'un bile gerisine koyabilirim hücum anlamında. Bu da Galatasaray'ın işine geldi doğal olarak, goller de gelince maçı koparmasını bildi takım.
Lincoln Süper Ligde 6 gol 9 asist gibi müthiş bir performans sergiledi bu sene. Avrupada yaptıklarını da katarsak 8 gol 15 asist gibi bir istatistik ortaya çıkıyor ki gerçekten süperstar istatistikleri bunlar. Son yıllarda Alex De Souza'dan görürdük bu tip istatistikleri, Galatasaraylılar olarak böyle bir oyun kurucu performansı izlemeyeli çok uzun yıllar olmuştu.
İstatistik meselesine girmişken Kewell ve Baros'u da yadsımamak gerek. Sezon başında geldiğinde 10 golün üstündeki her performansı kabulüm demiştim Baros için. Küçümsemek adına değildi asla, Türkiye Liginin yabancı forvetler için özellikle ilk senede oldukça zor bir lig olabildiğini göz önüne almıştım. Son senelerde gol atma konusunda sıkıntılar yaşayan bir oyuncuya göre oldukça kısa sürede atlattı alışma dönemini, buna Kewell'ı da katabiliriz. Maç içi performansı olarak sağa geçtikten sonra bariz bir düşüş yaşasa da skora katkı yapmaya deva eder Harry Kewell. Onun gol sayısı da hiç azımsanacak cinsten değil, şimdiden 6 golü buldu. Attığı golün harika olduğunu da söylemek gerek, bu kadar sert ve isabetli şut atabilecek oyuncu sayısı bir elin parmaklarını geçmez Türkiye'de.
Barış'ın sakatlığı korkuttu yeniden, umarım bir sorunu yoktur. Çok yoğun bir tempodan başarılı bir şekilde çıkmasını bildi Galatasaray. 10 günde oynanan 3 Ankara takımına karşı 7, Berlin deplasmanından 3 puan, yeterince iyi. Gençlerbirliği deplasmanından da 3 puanla dönebilirse içerde Beşiktaş maçıyla iyi bir kapanış yapabilir ilk yarıya. Üç büyüklerin berbat deplasman performansını göz önünde bulundurunca yakalanacak her seri sıralamada büyük farklar yaratabiliyor.
Erman Toroğlu ve Rıdvan Dilmen'in yorumlarını dinlemeye gidiyorum müsadenizle. 5 dakikada üç pas vermek günahtır ya da 1-0 gerideki takıma tokat atar gibi şut atılır mı gibi tespitler var mı, kontrol etmek gerek...
1 yorum:
Bu arada Kewell iki 90 dakika çıkardı lakin vücut kaldırmadı galiba kontrole gitmiş.
Yorum Gönder