Mustafa Denizli'nin sahaya çıkarttığı kadro, onun ilk yarıyı 0-0'a bağlayıp son bölümde bir gol bulmak üzerine bir kurgu düşündüğünü gösteriyor ki düşününce fazla da mantıksız gelmiyor. İlk devreyi önde bitiren bir Beşiktaş, Manchester United'a karşı puan alma zorunluluğu olmayan bir Wolfsburg'u getirirdi, zaten kazanmak isteyenenin bile bütün defansı hastanelik olan Manu'dan üç yediğini bugün gördük. Şöyle bir bakınca da Beşiktaş'ın Şampiyonlar Ligi'nde tek maçta üç gol atacak bir hücum varyasyonu, çeşitliliği yok, zaten toplamda atılan gol sayısı iki. Ligde bile tek maçta üç gol atmışlığı yok zaten. (Edit: Fenerbahçe maçı hariç :) ) "1-0 olsun bizim olsun"cu Mustafa Denizli de döperle rest dediği akşam masadan eli boş ayrıldı, bence çok da abartmamak gerek.
Günün en önemli haberlerinden birisi Berezuktsky ikizlerinden Alexander olanıyla benim birkaç senedir TSL için gözümü kestirdiğim adamlardan Ignasevich'in dopingli çıkmasıydı şüphesiz, zaman bulamadığım için irdeleme fırsatım da olmadı. Statüde yazan belli, "ikiden fazla oyuncunun yasaklı madde ya da yöntemle doping kullanmışsa bu ilgili takımı turnuvadan ihraca götürebilir" demiş UEFA ancak metindeki 'may' kelimesi takdir hakkının bir şekilde ilgili komiteye bırakıldığını gösteriyor. Şampiyonlar Ligi gibi bir sahnede ihraç gibi ekstrem bir kararın beklendiği kadar kolay çıkması benim aklıma yatmış değil. Takımın geri kalanında da aynı maddeye rastlanmayacağını varsayarak söylüyorum tabii. Gönlümden geçen elbette ihraç kararı çıkması ama dediğim gibi, fazla ümitvar olmamak lazım.
Bizim buralarda adettir, bir torbadan diğerlerine göre nispeten zayıf bir ekip gelince düğün dernek yerine döner her yer, sanki tur geçilmiş gibi. Alakası yok halbuki, o takım son 5 senelik performansıyla 2. torba görmüş bir takım sonuçta. Anlık bir şans o, sahaya çıkınca yine de karşıdaki takım sizden kuvvetliyse farkeden bir şey olmuyor. Gerets'li Galatasaray'a çıkan Şampiyonlar Ligi grubunu hatırlayın, orda ikinci torbadan PSV gelmişti, yine benzer tartışmalar dönmüştü. CSKA Moskova, Beşiktaş'tan daha yüksek bütçeli (hoş, düşününce Beşiktaş da iyi bonservis harcadı), daha nitelikli bir kadroya sahip. Akinfeev ve Krasic'in toplam değeri bizdeki milli takım görmüş yerlilerin toplamı kadar vardır sanıyorum. O yüzden vurulsa da öldürülmemesi lazım Beşiktaş'ın. O son dakikadaki gol yenmese iyi olacaktı gerçi de neyse, klasik Türk futbolu sendromlarından birisi de odur. Dünya Kupası'na gidemememizin esas nedeninin Sami Yen'de Riera'dan yediğimiz gereksiz son dakika golü olduğunu unutmuşuz gibi. Gibisi fazla zaten, çoktan unuttuk, hatırlayacağımız da yok.
Velhasıl konuşulması gereken esas konu deplasmanlardan 4 puan çıkarmış bir ekibin evinde 0 çekip elenmesidir. Takımlarımız son yıllarda ilginç bir değişim geçiriyor, Avrupa'daki klasik "Türkiye deplasmanı" tabuları yıkılıyor, takımlarımız da iç sahadan ziyade dış sahalarda etkili olan bir kimliğe bürünüyor. Galatasaray'ın son iki yıldır ortaya koyduğu iç saha/deplasman performansı, Fenerbahçe'nin çeyrek final aldığı sezon ortaya koyduğu iç saha serisini son iki sezonda kaybetmesi, Beşiktaş'ın bu sezonu. Bence gerçekten ilginç ve derinine inilmesi gereken bir durum. Taraftar baskısını ya da iç saha faktörünün oyunculara pozitif etkisini kaybetmiş görünüyoruz, deplasmandaki performansı da görünce ister istemez oyun kalitesinden ziyade başka faktörlere bakmak gerekiyor. Belki bu konu üstüne tartışabilir, yazabiliriz daha sonra. İşin 'sizce'si nedir, onu merak ediyorum ama...
7 yorum:
"Ligde bile tek maçta üç gol atmışlığı yok"
bir daha düşün bakalım :)
Eheh. En göz önündeki maç aklıma gelmedi vallahi. Başka da yok ama, ondan eminim. :))
Bence bu seneki CL tecrübesi Beşiktaş'a çok artılar kazandırmıştır. Öncelikle kendilerine ve oyunlarına güvenebilmeyi öğrenmiş Beşiktaş. Vaktinden önce öten M.Denizli temkinli olmakla kontrollü olmayı birbirine karıştırmasa daha iyi sonuçlar elde edebilirlerdi. Geçen seneden kalma son dakikalarda gol yeme sendromu, kontrol ile alakalı bu noktada. Maç esnasında Beşiktaşlı oyuncuların bu kontrolsüzlükten müzdarip oldugunu gözlemleyebiliriz. Zira BJK nin iyi pas yaparak futbol özelliği bu maçta hemencecik rakip sahaya gitmek için topu aceleyle ileri sürme anlayışına dönüştü. Nihat'ın şuurlu şuursuz şutlarıda bu anlayışın bir uzantısı olarak düşünülebilir. Vesselam önemli olan katılmak diyor ve susuyorum=)
Taraftar baskısını da sabırsız olmakla açıklayabiliriz. Saldırın saldırın saldırın modeliyle futbol oynamak! Galatasaray'ın geçen sene Skibbe ile Uefa Kupasında deplasmanda oynadığı maçları göz önünde bulundurursak, ve bu sene ki Wolsburf, Manu maçlarını da değerlendirmeye alırsak görürüz ki, deplasmanda takımlarımız sabırlı oynamayı becerebiliyorlar. Türk insanı sabırsızdır ve takımlarımız bence baskı altında ( sadece taraftar değil medya-yönetim vs..)hep başarısız olacaktır. Galatasaray UEFA Kupasını kazandığı sene deplasmanda çok daha iyi maçlar çıkarabilmişti, Mallarca, Hertha Leeds maçlarında mesela. F.Rijkard ın Maraton a verdiği röportaıjı hatırlatmak istiyorum =) Üstad ayağının tozuyla bu sorunu zaten kavramıştı..
"Türk futbolunda her şeyden biraz var. Ama hiçbir şey tam değil. Bu işi hem zorlaştırıyor hem de komplike hale getiriyor. Daha çok tepkisel bir oyununuz var. Karşı takıma göre taktikler belirleniyor. Kalite, güç aslında üç aşağı beş yukarı aynı. İşler kötü gittiğinde bir anda oyun mantalitesi kaybolabiliyor. Yürekten oynayan oyuncu sayınız çok. Ama bu bazen aklı devre dışı bırakıyor. Herkes kendi başına maçı çevirmeye kalkıyor''
Akinfeev ve Krasic'in toplam değeri bizdeki milli takım görmüş yerlilerin toplamı kadar vardır sanıyorum
Bunu diyeceksek Avrupa kupalarına hiç katılmayalım.Nasıl olsa istisnalar hariç hepsinde transfer gözdesi futbolcular var.
Fenerbahçe'ye elenen Sevillalı futbolcular malum.
Aydın, değer=kalite vurgusu yapmadım orda ben, sadece Akinfeev'i "Bu kaleci iyiymiş yav, hem de genç baksana" diyerek tanımlayan yorumculara ve bu tanımlara inanan kesime göndermedir o. Yani CSKA dün keşfedilmedi, onu demeye çalışıyorum...
Dzagoev, Krasiç, Akinfeev yada Necid gibi adamları geçtim Aldonin gibi görev adamlarını bile yeni keşfetti İlker Yasin ki kendisi son 3-4 senede en az 4 cska maçı anlattı. Tabi ne araştırma nede daha önce anlattıklarını gözden geçirme zahmetine katlanmamış kendisi bariz bir şekilde.
Yorum Gönder