Bilica'nın dün akla hayale gelmeyecek bir şekilde penaltı yaptırdıktan sonra gidip penaltı noktasını dağıtması günün olayı. Dün maçı yazarken ben de değinmeden geçemedim bu absürd olaya lakin maçın önüne geçen her hareketin tartışılmasında olduğu gibi tartışma ekseni karşı tarafın niyetini okuma seansına dönüşüyor ve işin şirazesi kayıyor. Taraftar refleksleri ve karşıdakini birey olarak değil topluluğun herhangi bir parçası olarak görüp genellemeyi içinde barındıran bu tartışma kültürü hemen hiçbir yapıcı sonuç üretmeyen, kısır ve aklın kaybolduğu gereksiz tartışmalara dönüşüyor. Bir şeyler değiştireceksek önce kendi bakış açımızı sorgulamamız gerekiyor.
X takımın bir futbolcusu rakibine kontrolsüzce girdikten sonra penaltıya sebebiyet verip ardından penaltı noktasını tekmeleyerek dağıtıyor. X taraftarları da dahil olduğu aklı selim hemen herkes hareketin anlamsızlığının farkında. İyi, güzel herkes olayı kınıyor derken taraftar reflekslerini tutamayan, kendince madur olan Y taraftarları bu olaya gereğinden fazla anlam yüklüyor ve X takımının karakteristik yapısını sorguluyor. Baştan olayın anlamsızlığını kabul eden bir kısım X taraftarı ise "ben iyi niyetli yaklaştım ama bu kadarı fazla" diyerek bu kez objektif bakmaya çalıştıklarını ama Y takımının da zamanında bunu bunu yaptığını, kimsenin X kimliğini sorgulama hakkı olmadığını söylüyor. Bu kez de onlar kendilerini baştan haklı olarak konumlandırdıkları için bakış açılarında buradaki değişkenin olay değil destekledikleri X kulübü olduğunu varsayıp bunun üzerinden "yeter artık, söz bizim" sloganıyla özetleyebildiğimiz patlamayı gerçekleştiriyor. Bundan sonra işin geleceği nokta ise başka bir takıma gönül vermiş bir futbolseverin kendi takımının maçı üzerine bir şey söylemeyi hakkı olmadığını düşünen güruha yeni neferlerin katılması oluyor...
Şu yukarıda bahsi geçen olayda Bilica'nın ya da hakemlerin rolünün artık bir önemi yok, onlar zaten her maç sonrası sahneye konacak bu anlamsız oyunun çıkış noktasını oluşturuyor. Meydan artık kutuplaşmaktan tanımlanamaz bir haz alan ülkemiz futbol ahalisinin başrolünü oynadığı bu oyunun. Onlar hakkında ise oluşan yargılar çok daha sert, birisi haklı diyorsa diğeri futbol hayatının bitirilmesi gerektiğini düşünüyor...
İşte maç sonrası inatla bu sunî gündemin kucağında kendimizi bulmamak adına yapılacak tek bir şey var. Konuyla ilgili kendimizce oluşturduğumuz fikri elde tutmak kaydıyla mümkün olduğunca saha içine konsantre olmak çünkü bu oyunun aslî unsuru orada. Geri kalanlar bu oyun için birer yardımcı olmaktan öteye gidemez. Nereye bakarsak orayı görürüz çünkü. Yeşil sahada futbol adına müthiş hareketler, makine düzeniyle işleyen takımlar, hatasız maç yöneten hakemler olmasa da gözümüzü futbola açtığımızda usta bir ayaktan ceza yayı önünden atılmış muhteşem bir şut, sol kanattan akan gencecik bir adam göreceğiz belki. Adı Ronaldinho ya da Marcelo olsa neler konuşacağımızı düşünelim yeter. Yemeğin etrafında sinekler her zaman vardır. Yemeği bırakıp sineğe bakarsanız o sinek yemeğe konar, mide bulandırmaktan öteye gider, yemek mundar olur. Biraz da yemeğe baksak hiç fena olmayacak sanki...
10 yorum:
Yemeğin içindeki sinek değil fare büyüklüğünde olunca yapacak bir şey yok, yemeğe bakmaya fırsat olmuyor.
bu durum sadece ve sadece bizim ülkemizde olabilir zaten. tek suçlu hakem, tek suçlu bilica.. ya peki beşiktaş? ya denizli? beşiktaş kaç kuruşluk top oynuyor? kadro kalitesinin/maliyetinin karşılığı bu mu?
kimse beraberliğin onların hiçbir işlerine yaramadığı halde m.denizli'nin neden tello ve bobo dışında tamamı (9 oyuncu) defans/defansif oyuncularından kurulu bir takımla sahaya çıktığını sorgulamıyor. kimse holosko'yu 2. dakikada gol yedikten sonra değilde son 5 dakikada oyuna aldığını sorgulamıyor. 8 milyon dolarlık tabata'nın, kurtarıcı yusuf şimşek'in nerede olduğunu düşünmüyor, nihat kahveci+nobre'nin toplamda attıkları golün neden bursaspor'un kalecisi kadar olmadığını sorgulamıyor ama herşeyi bilica'ya bağlamayı başarıyor.
Her Kadıköy derbisinde aktörler farklı olsa da çok iğrenç bir film izlettriliyor bu topluma,ya da şöle söyleyim:tohumlar serpiliyor.
10 yıl önce sidik torbaları ve dışkı(murat özaydınlı-aziz a.ş.) ile miafir edilen GS taraftarının çığlığı yeterince ciddiye alınsaydı,bu 10 yıllık çirkeflik filmleri bu kadar uzamazdı..
Sineklerden kurtulmanın yolu onları görmezden gelip yemeğe devam etmek değildir. Bu ürünlerin geliştirilme amacı insanların sineklerden rahatsız olmadan yemek yiyebilmesini sağlamaktır. Bilumum haşere ilacı bu işi yapmak için özel olarak geliştirilmiştir. Sinekleri görmezden gelenler her defasında daha büyük bir sinek topluluğu ile karşı karşıya gelmek zorunda kalır.
Arkadaşlar, sineği görmezden gelin yazmıyor orada, bir gözünüz de yemekte olsun artık yazıyor. Hala en uç noktalarda herkes. Kimse Bilica'ya yüz verilmesin demedi, sahadaki oyuna da bir bakın. Alex'i, İsmail Köybaşı'nı görün diyor. Kendimizi tiksindirinceye kadar Bilica konuşmak sorunu ortadan kaldıracak mı? Savaşa mı gidiyoruz, neyin sinek topluluğu? Futbol bu arkadaşlar, ayakla oynanan bir oyun. Oyunu sevmezseniz, değer vermezseniz esas o zaman 'sinek topluluğu' içinde kalırsınız. Asıl olan yemektir, sinek değil...
14-15 yaşımıza kadar mahalle maçları yaparız, mahalle dediğimiz de ya yan apartmanlardır ya da yan sokaklar, beraber oyun oynadığın, evine atari oynamaya gittiğin arkadaşların yani, uzaktan tanımadığın kimseler değil. Daha sonra sınıf maçlarına geçersin, beraber aynı koridorları paylaştığın, aynı dershaneye gittiğin, kimileriyle yıllarca görüştüğün yan sınıftaki arkadaşlarınla. Bir de takım tutarsın, rekabetin olduklarınla oynamak, onları yenmek istersin. Bu kimi zaman tüm ülkeyi kasıp kavurabilir FB-BJK gibi, kimi de yereldir, yandaki stadyumda Turkcell süper Lig veya Bank Asya ligi maçı oynanırken, o maç kum sahadadır ve o kum sahadaki maçı izleyenler, yanda oynanan Turkcell Süper Lig maçını izleyenlerden fazladır. Takımının golünü görmek istersin, kazanmak istersin, bizim bilmem kim de ne çalım attı ama sağ çizgide demek istersin maçtan sonra. Kazanınca hayat güzeldir kısa bir süreliğine, karşı tarafı kızdırma hakkı sendedir, söz senindir galipsindir. Ancak, o karşı tarafta kızdırabileceğin, iddaya girebileceğin, takılabileceğin birileri olmasa zaten tadı ne olurdu ki? O atmosferi tatmak için, imkanı olan stadta, olmayan cafelerde, kahvelerde normalde ödediğinin kaç katı parayı neden versin? Ortada izlediğin oyunu senin takımınla onun en büyük rakiplerinden biri oynuyor ve yeri geldiğinde bitsin artık şu maç derken aslında dakikasına bilmem kaç milyon verdiğini unutuyorsun. Her takımın ve taraftarın farklı karakteristiği olacak ki, bu işin tadı olsun, bilinmezliği olsun, normalden farklı bir oyun olsun. Sen bu yüzden belki de o maç geldiğin oyunlara gelmeyip, yaptığın hataları yapmayıp, bir an önce gelsin seneyeki maç diyeceksin, Bobo seneye bilenecek geçen senenin gazıyla diyeceksin, Guiza bu maç atamadı Beşiktaş'a ama aksilik oldu normalde boş geçmezdi seneye kesin golü var diyeceksin, Arda sakattı Baros sakattı onlar bir gelsin bakalım ne yapacak ağır Fener defansı diyeceksin. İşin tadını unutuyoruz, bir kareye takılıp kalıyoruz, kendi suyumuzda boğuluyoruz.
Haa illa da biz bu kadar para veriyoruz, yağmur çamur demiyoruz koşuyoruz takımımızın yanına, sonucu da isteriz diyorsanız, bunu sizden daha fazla istemesi gerekenler o işi profesyonel olarak para karşılığı yapanlar, futbolcular, antrenörler,vs..Yoksa Kadıköy'de maçlar gizli saklı tutulmuyor, tüm Türkiye izliyor. Fenerbahçe'nin yıpratma ve baskı stratejisine önlemini alırsın, psikolog da dahil her imkan mevcut klüplerde.
Biz biraz kenara çekilip bakalım ne olacak bu sene, yine mi yenecez ya da yenilecez, Selçuk'tan Galatasaray'a, Guiza'dan Beşiktaş'a, Bobo'dan Fener'e, Arda'dan Fener'e(aslında hep o takıma atanları yazıyordum, burada sıkıştım, Ümit Karan ve Hakan Şükür dışında Fener'e golü var kesin birinin diyemedim:)) gol bekleyelim. Deli İbo mu Gökhan Gönül mü, Ferrari mi Neill mi, Emre mi Arda mı daha iyi oynayacak, nasıl ekarte edecekler rakiplerini bakalım. Unutmayalım geriye Beşiktaş'dan kimin kart gördüğü değil Pancu, Galatasaray'ın 7 kişi kaldığı maçtan kırmızı kartlar değil Rapaiç'in füzesi ve yine bir Rapaiç'in füzesini Mondragon'un kurtarışı, Deli İbo'nun sağ ayağıyla Sami Yen'deki golü kaldı akıllarda. Bu maçtan da 3-4 yıl sonra, Bilica değil Alex'in füzesi kalır akıllarda, onca didişme unutulur gider...
anfieldyolu
yorum çok güzel. ancak bu takımın adı artık çirkefbahçe olarak tescillenmiştir. didişmeler unutulur belki ama bu çirkeflik sanırım baki kalacak...
Adamın kaç karısı olduğundan girdiler, cehaletinden çıktılar. Bilica futbol sahalarında olmaması gereken hareketler yapıyor. Emre de yapıtor, Arif te yaptı zamanında. Yapanın cezası sahada verilmeli. Toplum ceza keserse, ceza kesenlerin de cezasını birileri keser.
Eğer ceza mekanizması veremiyorsa eninde sonunda toplum keser. Topluma ceza kesecek adam da bu dünyaya gelmemiştir. Gelemez de.
Ayrıca ;
Zeki, Çevik, Ahlaklı..
Yok yok bu adam bu ülkeye yakışmıyor.
Bence Fenerbahçeye yakışmayan bir oyuncu adamın içi fesat böyle oyuncular bir takımda fazla barınmamalıdır.
Yorum Gönder