Kasımpaşa, her zaman olduğu gibi ayağa oynamayı ve topa sahip olmayı hedefleyen, pozisyonlarını rakip sahaya yerleştikten sonra pas trafikleri üzerinden üretebilen bir ekip. Andre Moritz'in dönüşü ön tarafta taşları yerinden oynatmıştı, roller değişince topa hakim olunmasına rağmen üretken bir yapı ortaya konamadı. Beşiktaş ise Yusuf, Bobo ve Tello'yla adam kaçırma konusunda sabıkalı olan Kasımpaşa savunmasının arasına derin toplar atıp Holosko'yla poziayon bulmak istiyordu ki özellikle ilk yarıda bunu yapabildiklerini gösterdiler. Holosko biraz daha becerikli olabilse ilk yarıda da öne geçen taraf olabilirlerdi. Kasımpaşa savunmasında ciddi bir derinlik problemi var, bir anda rakip oyuncu topla beraber defansın 10 metre önünde topla buluşabiliyor. Bu arızlalarını sezon başından beri gideremediler. Bu eksiklerini de topa sahip olarak, rakibe hücum şansı tanımayarak yenme derdindeler. Yanılmıyorsam 20. dakikada topla oynama yüzdeleri ev sahibi lehine 64-36 idi. Bundan beş sene önce ligin alt yarısında bulunan bir ekibin şampiyonluk yarışında iddialı bir takıma bu üstünlüğü kurması olay olurdu, şimdi ise Kasımpaşa'nın oyun karakteri denip geçilebiliyor.
Maça ilk müdahele de ev sahibi ekipten geldi, takımdaki rolleri değiştiren Moritz'i kenara alan Yılmaz hoca, Sancak Kaplan'ı sahaya sürüp Murat Erdoğan ve Yekta'nın ofansif orta saha/kanatlar oldukları, Cenk'in arkaya gelip top alan forvet rolüne büründüğü, Gökhan'ın ise son vuruşçu olarak uç eleman görevini üstlendiği yapıya geri döndüler. Sancak'ın orta sahada Emre Toraman'a eşlik etmesi ve topun Beşiktaş yarı sahasında kalmasını sağlaması Kasımpaşa hücumunun ivmelenmesine yol açtı. Soldan Yekta'nın indiği net bir pozisyonun ve Rüştü'nün çizgiden çıkardığı bir kafa vuruşunun ardından Kasımpaşa golü geldi. Tomas Sivok'un mide spazmı geçirmesi sebebiyle kenara gelmesi sonrası dengesi bozulan defansın da büyük payı olduğunu atlamamak lazım elbette. Cenk İşler'in müthiş bir çapraz koşu yapıp İbrahim Kaş'ı etkisiz hale getirmesi ve Gökhan Güleç'in arkasındaki Ekrem Dağ'ı top kontrolü ve vücuduyla harcaması skoru 1-0 yaptı.
Mustafa Denizli'nin hamlesi de bu noktadan sonra geldi. Fabian Ernst'i kenara alıp maç boyunca basit oynayarak takdir toplayan Necip Uysal'ı ortada tek bırakarak ön alana iyi bir pasör olan Tabata'yı aldı, ilk yarı sonrası işlevini büyük ölçüde yitiren Holosko'yu ise Nihat Kahveci ile değiştirdi. Beşiktaş, kadro yapısı itibariyle birbirine kalite olarak çok yakın birçok hücum oyuncusuna sahip ve istenilen etkiyi kimin yapacağı da pek belli olmuyor. Oyuna girer girmez ceza yayı bölgesindeki toplu koşusunu Bobo'yla etkili bir duvar pası yapıp Tello'yu penaltı noktasında bomboş topla buluşturan Tabata, skorda geriye düşen takımına eşitlik golünü getiren adamdı. Tello'nun yan ağları enfes görüşü de atlanmamalı. İkinci golde de asisti yapan Tello kadar o bölgede faulü alan Tabata'nın da hakkını vermek lazım. Hiç yoktan bir pozisyon üretmesini sağladı takımın, Kasımpaşa defansının da duran topta kontra yemek gibi ender görülen bir olaya imza atması sonucu Bobo bir anda skoru 2-1'e getirdi. Ferrari'nin ofsaytta olması baştan beni de yanılttı ama tekrarı izleyince aktif olmadığına kanaat getirdim, gol temiz.
Mustafa Denizli'nin öğrencileri, bence bu ligin en iyi skor alan takımı. Maç boyunca pusuya yatmış ve doğru anı bekleyen bir takım görüntüsü çiziyorlar, öne geçtikleri anda da avantajlarını sağlama almak için yapı değiştirebiliyorlar. Göze hoş gelip gelmemesi bir yana, bu esneklik Beşiktaş'a az gol bulmasına rağmen bugüne kadar birçok puan getirdi, bugün de bunu tekrar görmeye yaklaşmıştık fakat normalde pek görülmeyen defans hataları buna engel oldu. Bunda Sivok'un kenara gelişinin de büyük etkisi olduğu aşikardı. Sivok'un yerine oyuna giren İbrahim Kaş, ikinci golde Şahin'e topu aldırıp boşa çıkınca 85 sonrası puan kaybetmeyi adet haline getirmiş Kasımpaşa'ya 1 puanı hediye etti diyebiliriz. İki golün pasının da Yekta Kurtuluş'un ayağından geldiğinin ise altını çizmek gerek. Yaratıcılık dendiği zaman Kasımpaşa'nın en önemli adamı Yekta. Böyle devam ettiği sürece adından daha sık söz ettireceği kesin gibi.
Beşiktaş bu sonuçla maç fazlasıyla Bursaspor'un 3, Galatasaray'ın 1 puan arkasına yerleşti ki iki takımın da maçlarından galip ayrılması durumunda üçüncüyle arasındaki puan farkını ikişer maça çıkarması anlamına geliyor bu. Bursaspor ve Fenerbahçe'nin henüz Ankaraspor'dan alacağı 3'er puanı tahsil etmediğini de düşünürsek liderle 6 puan fark var dersek yanlış bir şey söylemiş olmuyoruz sanırım. Beşiktaş'ın kaderini çizecek iki deplasman maçı var, Fenerbahçe ve Bursaspor. Bu iki deplasmandan en az 4 puan çıkarmadıkları müddetçe şampiyonluk yarışında ciddi anlamda yer alabileceklerini ben zannetmiyorum. Kasımpaşa ise aldığı bu beraberlikle düşmemeye oynayan beş ekipten kendini iyice sıyırmışa benziyor, dokuzunculuktaki Antalyaspor'un 1 puan arkasına kadar geldiler ve Ankaraspor'dan alacakları 3 puan var. (Geçen hafta aldılar o puanı, unutmuşum) Diyarbakırspor'un mevcut durumunu da düşünürsek oynayacakları yedi karşılaşmadan puan dahi alamasalar ligde kalmaları hemen hemen kesinleşti. Yılmaz Vural da bu konudaki makus talihini yenecek gibi gözüküyor...
3 yorum:
Geçen haftaydı galiba Kasımpaşa Ankaraspor maçı birde anlamadığım bir şey var herkez kendi takımını bıraktı bize yükleniyor.Bu gün hangi blok altı yazısını okusam, hangi haber yorumunu okusam hep bize sallıyorlar.Ankaragücü maçındaki olaya verilen ceza yüzünden.
Hatta NTVSpor´un internet sitesindeki okuyucu yorumlarında Diyarbakır´ın bu yüzden düşürülmediği,çünkü düşürülürse Fenerbahçe´ye ve Beşiktaşa iki puan verilmesi gerektiği, Galatasarayın Diyarbakır ile maçlarını oynadığı için hiç puan alamıyacağını iddia edenler bile var.Kaldı ki biz daha ikinci Diyarbakır maçını oynamadık.
Beşiktaşlılar kendi şampiyonluklarının engellenip bizim şampiyon olmamızın istenildiğini söylüyorlar.O yüzden ödüm koptu bir hakem hatasıyla BJK yenilir diye bu akşam çünkü hemen suçu bize atacaklardı tekrar.
Aman neyse ya çok uzun bir yazı oldu ama moralim bozulmuştu yapılan yorumlara içimi en rahat buraya dökebileceğimi düşündüm.
Ama içim rahat bu sene şampiyonluğu hak eden bir takımımız ve teknik heyetimiz var.
bu kadar zor gol atarken 2 gol attığımız bir maçı kazanımyorsak şampiyon da olamayız(ancak 8 maçta 24 puan almamız gerekir) o yüzden g.saray'ın şampiyonluğu bence belli olmuştur artık,tebrik ederim ne diyim.
Adnan Öztürk ve yapabilecekleri hakkında fazla yorum yapamayacağım ama örneğin Fatih Gökşen içn içnde olduğu bir yapılanma çok iç açıcı değil, diğer tarafta da 3 tane yabancı yönetici transferi var.
Polat tarafına bakınca, Adnan Sezgin'in orada durması bile Polat için eksi puandır benim için. Ek olarak göreve geldiği günden beri 4ayrı hoca ile çalışmış, geçen sezn daha 6. haftada şark kurnazlığı yaparak yardımcı hocaların kovulması yolu ile baş antranörü gönderme hesapları yapan bir yönetimi anlayışını sırf Rijkaard'ı GS ye getirdi diye "büyük başkan" naraları ile desteklemek hiç manalı değil.
Elano, Baros, Keita gibi transfelere gelince futbol şubesinin yapılanmasında değişen sadece Haldun Üstünel'in daha aktif görev alıyor olması yoksa sistem anlamında ne değişti acaba merak ediyorum?
GS İSİM TRANSFERİ YAPIYOR AMA TAKIM KURAMIYOR. ŞU AN GS NİN SORUNUN DENGELİ KADRO YAPISININ OLMAMASI BU ANLAMDA SIRF İSİMLERE BAKARAK FUTBOL ŞUBESİ BAŞARILIDIR, SİSTEMLİDİR DEMEM MÜMKÜN MÜ?
Neyse işin özü, Polat'da şimdiye kadar ortaya koymuş olduğu vizyon ile çok büyük başarılara koşturacak vizyon sahibi başkan değildir, olabileceğine inanmıyorum. Yılların tecrübesi ile bunları yapıyorsa iş bakışının resmidir bu.
Galatasaray için Polat bence ideal başkan modeli değildir, vizyonu belidir zaman zaman hatalar yapmaya gebedir, fakat mevcut şartlarda daha iyisi kimdir sorusunun cevabı da yoktur?
Yorum Gönder