Dün izlediğimiz efsanevi Chelsea-Liverpool maçından sonra bir şeyler karalayacaktım aslında ama blog tutan diğer arkadaşlarım öyle güzel yazılar çıkardılar ki arkama yaslanıp "hepsini okuyayım şöyle rahat rahat" hissine kapıldım. Yine de gönlüm el vermedi Pool hakkında iki kelam etmeden geçmeye. Bir-iki yazı önce Galatasaray'dan başka bir futbol takımına aidiyet duymadığımı söylemiştim ancak Liverpool'a derin bir hayranlık ve saygı beslediğimi belirtmem lazım. Kültürüne, tarihine sahip çıkışı, takım sevgisini ifade ediş şekilleriyle Liverpool benim için Avrupanın en büyük kulüplerinden biridir. Galatasaray'ın karşısında izlemek istediğim ekiplerin arasına gözüm kapalı yazarım onları, Sami Yen'de ofsayt bir golle elendiğimiz gruplar sonu istediğimiz gibi gelmese de benim için çok özeldir mesela bu yüzden. Dünkü mücadeleleri de bana o günleri hatırlattı. 82. dakikadan sonra bir gol daha atabilselerdi harika olacaktı ama Chelsea'ye de haksızlık etmek istemem, turu en az Liverpool kadar haketmişlerdi ve ilk maçta aldıkları net galibiyetin avantajını kullanmasını bildiler.
Avantajını kullanan bir diğer ekip ise Barcelona'ydı, ilk maçta madara ettikleri Bayern karşısına rakibe duydukları saygının bir belirtisi olarak tam kadro çıktılar ve en azından benim saygımı kazanmasını bildiler. Turu garantilemiş olmalarına rağmen gollerini attılar Allianz Arena'da, yenilmediler Bayern'e. Biraz sonra ise turun nispeten daha ortada olduğu iki eşleşmeyi izleyeceğiz, özellikle Porto-Manu eşleşmesinin sonucunu merakla bekliyorum...
0 yorum:
Yorum Gönder