Euro 2012 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Euro 2012 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Türkiye 0-3 Hırvatistan || Murphy Kanunları


Evet, belki temmuz ayından bu yana yapboz muamelesi gören ligdeki belirsizliğin, elemelerin son virajında büyük etkisi var. Evet, çok sağlam bir jenerasyona sahip değiliz ve özellikle hücumda alternatiflerimiz yetersiz ama bugünkü ağır yenilgide bu etkenler kadar berbat bir maç başlangıcı ve kırılma anlarının Hırvatlardan yana olmasının da payı büyük. Bir işin yanlış gitme olasılığı varsa yanlış gider, Murphy kanunları bugün Türk Telekom Arena'da da geçerliydi.

Sahaya tamamen oyunu dengede tutmak ve kontrollü olmak adına sürülmüş 11 oyuncu, pasla çıkılan bir duran topta yediği beceriksizce bir golle adeta darmadağın oldu. Gökhan Gönül'ü bugün tanımak mümkün değildi, kariyerinin belki de en önemli maçlarından birinde kariyerinin en kötü oyununu oynadı. Corluka resmen içinden geçip golü yarattı, Olic'e ise dokunmak kalmadı. Zaten milli takımı çözmüş, düşük tempoyla alan bulmakta zorlanan Türkiye'ye karşı Hırvatlar, skor üstünlüğünü aldıktan sonra sıkı bir 4-4-2'yle topla oynanılan her alanı çok doğru savundu, bir an dahi skor üstünlüğünü verecek fırsatı bize vermedi. İkinci golde kalemize inip sağlı sollu yokladılar. Top çıkaramayan savunmanın hatalarıyla tek ayak üstünde yakaladıkları pozisyonlardan birinde de sağdan indiler. Bir vurdular, olmadı ikincide arka direkte kafa golleriyle nam salmış Mandzukic'le fişi çektiler.

İkinci yarıdan uzun uzadıya bahsetmeye gerek yok. Aslında ilk yarıya göre en doğru tercihi yapıp sıkışan oyuna birebir becerisi olan bir kanat oyuncusu olan Gökhan Töre'yi sağa atarak başladı Hiddink, Gönül'ün yerine de Sabri geçti lakin bir başka duran top bir mucizenin de önüne geçti. Ondan sonrası ise alabildiğine protesto, ıslık. Televizyondan çok algılanamadı belki ama Kuzey tribünüyle sorun yaşayan Volkan'a gösterilen tepkiyle, top Sabri'nin ayağına her geldiğinde yükselen alkışlar, bağrınmalar paralel şeyler değiller. Tribünün çok büyük bir bölümü tamamen Sabri'yle alay etme amaçlı, aptalca bir tepki şekil geliştirdi, Galatasaraylıların yoğun olduğu Kuzey 1.katta yer alan azınlıktaki grup da buna kanıp ara ara destek verdi fakat kazın ayağı öyle değildi. En az Volkan'a edilen küfürler kadar kınanması gereken bir tavırdı.

Zayıf bir jenerasyonuz ve bu hücum hattıyla elde edebileceklerimiz sınırlı. Ne Almanya'dan, ne Hırvatistan'dan iyiysek Euro 2012'ye gitme şansımız zaten yoktu, doğal olan bu. Hiddink'in "Onlar bizden iyi takım" açıklaması tepki görmüş ama adam bu noktada haklı. Kaybetti, başaramadı, belki gönderilecek ama bu gerçekle yüzleşmemiz gerek. Yoksa Hiddink gider, Sağlam gelir, o gider Capello gelir, onu da gönderir Avcı'yı getiririz. Kaçırdığımız turnuvalarla kalırız. Önce "Modric kimmiş, 2008'den beri ne yapmış", "Corluka da iyi sol bekmiş ha", "Avrupa'nın en iyilerindeniz" diyen gerçeklikle yakından, uzaktan ilgili olmayan, hastalıklı fikirleri eleyeceğiz ki önümüze bakalım. Yoksa zor dostum, zor...

Tekme Üçgeni: Rooney, Love & Dzudovic


Biliyorsunuz, İngiltere'de son bir ayın vazgeçilmez gündem maddesi Wayne Rooney'nin 2-2'lik Karadağ maçında Miodrag Dzudovic'e attığı tekme ve bu tekmenin ardından UEFA'dan gelen üç maçlık ceza. Arada herhangi bir resmi maç olmadığından Rooney'nin Euro 2012 grup maçlarında oynayamaması söz konusu ve İngilizler onu bu cezadan kurtarmak adına seferber olmuş durumda.

Öte yandan olayın kahramanlarından Karadağlı Dzudovic de Rooney'nin niyetinin kötü olmadığını savunanlardan. Hatta öyle ki Rusya'da bir gazeteciden bir yardım alarak imzalı bir mektup hazırlayıp göndermesi oldu. "UEFA'nın Fair Play ilkelerine bağlılığını biliyoruz. Rooney'nin saha içinde hatasını anlayıp özür dilemesi de bu ilkelerin en iyi örneklerinden. Bizim görüşümüze göre Rooney bir maç bile ceza almamalı" diyen Dzukovic'in isteği henüz yerine gelmedi lakin Karadağlı savunmacın adını tekmelerle anılmaktan hâlâ kurtulabilmiş değil.

Dzudovic, kulüp düzeyinde Rusya Premier Ligi takımlarından Spartak Nalchik forması giyiyor ve geçen hafta rakipleri CSKA Moskova'ydı. Türk futbolseverlerin de iki kez izleme fırsatı bulduğu Vagner Love da bu karşılaşmada bu kez hakikaten acımasız bir tekmeyi oyuna sonradan giren Karadağlı'nın dizine yerleştirdi ve oyundan atıldı. Hatta Love'sız CSKA'da sazı eline alan Doumbia'nın bu maçta hat-trick yaptığını detaylıca işlemiştik. Tabii Dzudovic bu tekmeyi Rooney'ninki kadar masum görmedi ki Brezilyalı kırmızıyı görürken ona büyük bir  tepki gösterdi. Love'ı affetmeyen sadece o da değil, CSKA da 100 bin avro cezayı oyuncusuna yapıştırmış.

Durumu epey kötü görünen, hatta ilk gördüğümde bacağının kırılmış olmasından şüphelendiğim Dzudovic'in durumunu bir süredir araştırıyordum ki Karadağ Teknik Direktörü Branko Boskovic, oyuncusunu kadroya alarak sakatıkları bulunan oyuncular hakkında bir açıklama yaptı.  Takımın bir başka savunmacısı Marko Basa, ki ilginçtir o da Trabzon'un grubundaki bir diğer ekip olan Lille'de forma giyiyor, ve Miodrag Dzudovic'in oynamasının şüpheli olduğunu belirten Boskovic, "Basa'dan hâlâ endişeliyiz çünkü sakatlığının ne kadar süreceğini bilmiyoruz. Dzudovic ise dizindeki problemi maça kadar atlatacak" demiş. Karadağ da tıpkı Türkiye gibi seribaşı olarak girmediği kura çekiminde Çek Cumhuriyeti ile eşleşti ve bu ay içerisinde iki zorlu maça çıkıp Euro 2012 bileti kovalayacak. Son olarak Karadağ'ın açıkladığı kadroyu da vereyim elim değmişken...

Kaleciler: Mladen Bozovic (Videoton Fehervar), Srdjan Blazic (Panetolikos).


Savunmacılar: Savo Pavicevic (Maccabi Tel Aviv), Milan Jovanovic (Spartak Nalchik), Luka Pejovic (Jagiellonia), Marko Basa (Lille), Stefan Savic (Manchester City), Miodrag Dzudovic (Spartak Nalchik), Radoslav Batak (Mogredn Budva).


Orta Sahalar: Vladimir Bozovic (Rapid Bucharest), Nikola Drincic (Krasnodar), Milorad Pekovic (Greuter Furth), Mitar Novakovic (Amkar Perm), Mladen Kascelan (LKS Lodz), Simon Vukcevic (Blackburn Rovers), Marko Cetkovic (Jageillonia), Branko Boskovic (DC United), Elsad Zverotic (Young Boys Berne).


Forvetler: Stevan Jovetic (Fiorentina), Dejan Damjanovic (Seoul), Mirko Vucinic (Juventus), Andrija Delibasic (Rayo Vallecano), Fatos Beqiraj (Dinamo Zagreb), Radomir Djalovic (Amkar Perm).

Gerd Müller'in Rekoru

Miroslav Klose, Azerbaycan maçı öncesi demeç vermiş. Yeni hedefi olarak Almanların efsanevi forveti Gerd Müller'in 68 gollük milli takım rekorunu geride bırakmak istediğini söylemiş. Klose şu anda Almanya tarihinin en golcü ikinci oyuncusu konumunda ve 53 golü var. Yaşının 32 olduğunu düşünürsek önünde EURO 2012'ye kadar zaman var ve bu sürede 15 ya da 16 gol atmak durumunda. Bu da iyimser bir tahminle bile maç başına bir gol atması demek ki Klose'nin milli takım performansı için bile fazla duruyor.

Klose bu rekoru gündeme getirmişken bayrağı devralacak esas adamın Lukas Podolski olduğunu söylemek lazım. 25 yaşındaki bir adam 80 milli maça çıkarak 40 gol atıyor. Muazzam. Milli takım oyuncusunun sözlük karşılığı olacak gibi duruyor ilerleyen yıllarda. Bundesliga'da bugüne kadar attığı gol sayısının toplamda 39 olması çok şeyi anlatıyordur zaten. Gerd Müller'in tahtını sallayacak biri varsa o da Podolski'dir. Hoş, Gerd Müller'in 68 golü sadece 62 maçta attığını, Klose'nin ve Podolski'nin şimdiden 102 ve 80 maça çıktığını hatırlatmakta fayda var.

Euro 2012'de Türkiye: Almanya - Avusturya - Belçika -Kazakistan & Azerbaycan

Kuraları değerlendirmeden önce şunu net bir şekilde vurgulamak lazım. Dünya Kupası elemelerinde yaşanan fiyasko sonrası Türkiye için Euro 2012'ye katılmaktan daha öte anlamlar da içeriyor bu kura çekimi ve elemeler. Dünya Kupası elemelerinin ardından Avrupa ekiplerinin toplayacağı puanlarla Türkiye'nin 2.torbanın sonlarına doğru düşeceği hemen hemen kesin gibi. Eğer bu elemelerde de ilk ikide yer bulamaz ve turnuvaya katılamazsak 2. torba takımı olma statümüze veda ediyoruz, net olarak önümüzde duruyor bu. O yüzden Avrupa Şampiyonası'na gitmek kadar statümüzü korumak için de uğraşıyoruz bir yandan. 1. torba takımı olmaktan dahi önemlidir 3. torbaya düşmemek çünkü bu en az sizin kadar güçlü iki takımın bundan sonraki kuralarda grubunuzda yer alacağını garantiler ki bu da onyıllarca çıkamadığımız o girdaba yeniden adım atmak anlamına gelebilir. İki turnuva üst üste katılamamak her zaman şikayet ettiğimiz konulardan biridir ama hiçbirine katılamamaktan iyidir yine. Mutlaka bu puanlar geri kazanılmalı.Kura çekimlerini değerlendirirken en tepedeki takımdan ziyade arkamızdaki iki takıma bakmamız gerektiğini düşünüyorum açıkçası. Rakibin Almanya ya da İspanya olması o kadar da mühim bir detay değil, o takımla kafa kafaya mücadele edemediğiniz sürece. A Milli Takım'ın yıllardır edindiği bir alışkanlıktır grup maçlarında ekstra puan kayıpları yapmak, bu sefer de farklı olacağına ben inanmıyorum açıkçası. O açıdan Almanya'yı bir kenara koyalım. Dünya Kupası elemelerinde rakibimiz Bosna Hersek İspanya ve Türkiye dışındaki tüm maçlarını kazanıp iki ekibe kaptırdığı 10 puana rağmen turlamayı bilmişti, bu açıdan üçüncü torbadan gelen rakip önemli. Şöyle bir bakıyorum, İrlanda Cumhuriyeti, Bosna Hersek, İskoçya, Bulgaristan, Norveç. Bu takımlardan hangisini Avusturya'ya tercih ederim derseniz hiçbiri derim, büyük bir çoğunluğun da bu fikre katılır tahminim.

Üçüncü torbadan gelen Avusturya'nın yanına bir de Belçika'yı yazarsak rakiplerimizin tamamının Orta Avrupa'dan olduğunu görüyoruz ki ekol olarak kuzey ve doğu ülkelerine her seferinde tercih edeceğim türden, tercih edilesi bir kura diye düşünüyorum. Hoş, Belçika da bizden her türlü puan koparan bir ülkedir, 98'den sonra 08'de de üçüncü olmuştuk onlarla. Son iki ekip ise Kazakistan ve Azerbaycan, bence torbalarının ortalama takımlarından ikisi. Daha önce oynadığımız ve diğer ülkeler gibi kültürel bağımız olan ülkeler olması da olumlu detaylar. Tabii bunlar çok farazi kalıyor, daha hocası belli olmayan bir takımız neticede. Ülkece ne yöne gideceğimize henüz karar vermemişken futbol üzerine fazla eklenecek bir şey yok. Bekleyelim, görelim diyorum.

Son olarak blogla alakalı şunu ekleyeyim. Haftasonu şehirdışında olduğumdan Galatasaray maçı da dahil diğer Süper Lig maçlarını değerlendirme şansım olmadı. Belki Galatasaray maçını tekrar izledikten sonra bir maç yazısı gelebilir ya da Beşiktaş-Gençlerbirliği, Fenerbahçe-Diyarbakırspor maçlarını da dahil edip izlediğim maçların bir değerlendirmesini yapabilirim, onu bilmiyorum. Niye yazamadığımı merak edenleri bilgilendirmek istedim. En geç Salı gününe blog tekrar toparlanmış olur...
Related Posts with Thumbnails