Avrupa'nın Katarları

Avrupa'da liglerin dağılımına tepeye muhakkak İngiltere, İspanya, İtalya, Almanya ve Fransa beşlisi yazılır. Üst düzey bütün oyuncuların yolu buradan geçer, buradan yetişir. Geri kalan bütün ligler de bu beş lige göre konumlanıyor. Büyük beşliye oyuncu pazarlayan ve üst sınıf futbolcuların yetişme kaynağı olan, hatta beş büyüklerden Fransa'nın da dahil olduğu Portekiz, Hollanda grubu. Ada'yı besleyen İskandinav ligleri ve İskoçya, Almanya'yı besleyen eski Çekoslovakya ve Yugoslavya bölgesi de bu sınıfın yan kolları olarak görülebilir. Fakat bu zincirinin altında değil de yanında yer bulan, güçlü bir sermayenin bulunduğu ancak yeni gelenekleri sebebiyle kendini bu sistemin ne altında ne de üstünde yer bulabilen dört farklı lig ve ülke var: Rusya, Yunanistan, Ukrayna ve Türkiye...

Bu üç ligin mevcut yapısında ülkenin futbolu farklı bir sektör olarak tanımlayıp diğer liglere göre daha serbest bir finans denetimi sağlamasının büyük payı var. Herhangi bir sınırlamaya maruz kalmadan, mevcut bütçesinin çok üstünde harcamalar yapıp para saçabilme imkanına kavuşan takımlar kariyer hedeflerinden sapan oyuncuları kandırabilme şansına sahip oluyorlar. 2000 yılında Galatasaray'ın kaydettiği aşamayla bambaşka bir boyuta taşınan Türkiye içindeki rekabet de benzer bir kimliğe sahip. Rusya ve Ukrayna'nın çıkışı daha geç olsa da onlar direkt olarak futbol dışı paralarla dönüyor. Sebebi ne olursa olsun, işler sistemde yer almayan büyük bütçeli bu kulüpler dikkatli olmazlarsa kendilerini bir anda büyük beşlinin çöp kutusu olarak bulabilirler. Bir diğer deyişle Avrupa'nın Katarları haline dönüşebilirler.

Aslına bakılırsa bu açıdan en sıkıntılı ülkelerden birisiyiz. Vahşi rekabetin yanına sınırlı yabancı kontenjanını yazınca oluşan hazır ve direkt katkı verecek oyuncu talebi ismi daha parlak oyuncuya, dolayısıyla CV'sinde daha büyük işler başarmış oyunculara kayıyor. Yalnız burada şöyle bir sorun var. Parasını verseniz dahi bu çapta oyuncuların beş büyük lig yerine Türkiye'ye gelmesi için ortaya konulacak geçerli argümanlar çok kısıtlı Bu sınıftaki oyuncular Türkiye'ye adım atıyorsa belli defoları olduğundan büyük beşlide var olmasının zor olduğunu da gösterir bu. İşte bu yüzden oyuncu seçimi çok ama çok kıymetli, belki de İngiltere, İspanya, İtalya ve Almanya gibi büyük tüketicilerden çok daha ince çalışması gerekiyor bu ülkelerin.

Bu açıdan Türkiye'de değişen bir refleks olduğunu görüyorum bu sene, özellikle Galatasaray ve Fenerbahçe'nin yöneldiği oyuncu profillerinde gözle görülür bir değişiklik var. Miroslav Stoch, Juan Pablo Pino ve Issier Dia. 20 ile 23 yaş arasındaki bu üç yabancı oyuncuya 3 ile 6.5 milyon avro arası bonservis bedeli ödeyen iki kulüp genelde daha hazır oyunculara yönelirlerdi. Oldukça şaşırtıcı ve umut verici bir gelişme bu. Peki yaş tek kriter mi arkadaşım, her genç iyi midir diye düşünenler olabilir. Bunun da haklılık payı var elbette ama bu hamleleri değerli kılan iki önemli husus var bana göre.
  • Araştırma denemesinde bulunmak ve ülke şartları içinde risk alabilmek
  • Kariyerinde yükseliş eğrisi devam eden oyunculara yatırım yapmak
Sırf şu denemeler bile atıl kalmaya mahkum olan, beş büyük ligden çıkma oyuncuların kariyerlerinin son döneminde sıcak parayı alıp emekliliklerini bekleyeceği bir lige dönüşmememiz adına etkileyici girişimler. Görünürde herkesin şikayetçi olduğu ancak aynı kişilerin oyuncular gelince birbiri ardına kuşkularını sıraladığı bir ortamda gerçekleşmiş bu transferlerin başarısı takımlarına yapacakları katkı kadar ligin saygınlığına da katkı yapacaktır. Bunların yanına şehir takımlarından gelen Ismael Sosa, Pele hamlelerini de yazabiliriz.
Rusya Ligi'nde değişen profilin
simge ismi Japon Keisuke Honda

Diğer ülkelerdeki mevcut görüntüye de değinerek "şimdilik" son verelim bu yazıya ancak bu ana fikirde devam eden yazılar blogda yer almaya devam edecektir.

Rusya: Kulüplerin özellikle de CSKA Moskova'nın hazır oyuncu pazarından genç ve potansiyelli oyunculara doğru kaymasıyla birlikte kafalardaki Rusya imajını yıkmaya doğru gidiyorlar. "Katar grubu"nun ağabeyi gibi gözükseler de yavaş yavaş kendilerine büyük liglere doğrudan satış yapan bir lig konumuna geçtiler. Krasic, Honda gibi oyuncuların sahneye ilk kez CSKA'da çıkması önemli göstergeler. Bu oyuncuların arkasını getirebilirlerse, ki çabalıyorlar, Avrupa futbolunun kenar mahallesi olmaktan çıkıp sisteme tam entegre olmuş, önemli bir lige dönüşebilirler.

Ukrayna: Son 10 yılda büyük yatırım gören Şahtar'ın önderliğinde Brezilya pazarına giren ve bugün Galatasaray'da forma giyen Elano'nun da yer aldığı birçok ismin çıkış noktası olarak farklılaşma noktasında önemli bir adım atmışlardı. Portekiz gibi bir çıkış noktası varken Güney Amerika pazarının çıkış noktalarından biri olmaları zor ama burada ufak bir nüans var ki Ukrayna kariyer eğrisi düşüşte oyunculara yönelme noktasında en sınıftaki en tutucu ülke.

Yunanistan: Bana kalırsa "Avrupa'nın Katarı" etiketine en yakın duran ülkelerden birisi Yunanistan. Olympiakos ve Panathinaikos önderliğinde yıllardır Premier Lig başta olmak üzere birçok ligden yüksek profilde oyuncu koparmaya çalışıyorlar ve bunun yan etkilerinden birisi son durağı Yunanistan olan birçok oyuncunun bu takımlarda birikmesi anlamına geliyor. Özellikle bu sezon Olympiakos'un yürüttüğü popülist transfer politikası bence Yunanistan Ligi için iyi bir imajdan çok tehlike vâdediyor...

Bu Yazıyı Paylaş!

Bookmark and Share

10 yorum:

Spooky dedi ki...

Yazı süper çok uzatmadan şunları söyleyeyim. bence lig olarak modelimiz almanya olmalı. hem stat, oyuncu havuzu, seyir zevki konularında hem de ekonomik olarak.
anadolu kulüpleri kesinlikle gurbetçilere ve doğu avrupa'ya balkanlara odaklanmalılar.

diğer ülkeler çünkü kişisel sermayelere, oligarklara, petrol şirketlerine bağlı. dengeler hassas olabiliyor. bu işten sıkılan olursa kulüplerin gidişatı yön değiştirir.

büyükler bazında bakarsak da galatasaray ve fenerbahçe italyan devlerinin düzeyine ve alman ligi atılım yapmadan önceki bayern'in pozisyonuna oynamalılar yavaş yavaş bu gelirleri yakalıyoruz. akıllı hamleler lazım.

Frank Baumann dedi ki...

*Kadro yapıları itibariyle, Avrupa'nın Katarı denilecebilecek 2 ülke var Türkiye ve Yunanistan. Rusya ve Ukranya'da sadece zengin takımlar kariyerli oyuncu transferi yapabiliyor. Alttaki ve üstteki takımlar arasında ciddi bir fark oluyor... Yunanistan'da ve Türkiye'de ise neredeyse her takımda büyük ligler görmüş isimlere rastlayabiliyoruz.

* Bence esas tartışılması gereken Avrupa'nın kalburüstü takımlarından gelen, yüksek maaş talepleri yüzünden ülkemizi tercih eden oyuncuların takımlara verdikleridir. Katarvari transferle dünya karması görnümündeki PAOK geçen sezon Yunanistan'da 2. oldu ve Şampiyonlar Ligi ön elemesi oynamaya hak kazandı. Ön elemeyi geçemeseler bile UEFA Avrupa Ligi'nde adlarınını sık sık duyarız. TSL'de ise sırf geçen sezon Geremi, Vassell, Jorginho, Makukula, Mendozza, Shawky, Julio Cesar gibi başarılı transferler yapıldı...

* Olympiakos'un bu sezonki durumu ise biraz farklı, geçen sezon kanatsızlıktan o kadar çektiler ki, bu transfer sezonunda bütün Yunanistan'a yetecek kadar kanat transferi yapmayı amaçlıyorlar...

TA dedi ki...

''Miroslav Stoch, Juan Pablo Pino ve Issier Dia. 20 ile 23 yaş arasındaki bu üç yabancı oyuncuya 3 ile 6.5 milyon avro arası bonservis bedeli ödeyen iki kulüp genelde daha hazır oyunculara yönelirlerdi''

bunlarda hazır oyuncu değil mi? bu oyuncular 2.durakta geldiler.1.durakta değil. 3.durakta gelenler ise genelde emeklilik yaşı oluyor genelde.1.durakta gelenlere ribery örnek gösterilebilir.yada gençlerbirliğinin aldığı ermin zec transferi.yada wolsburgun yaptığı dzeko transferi.ayrıca 3-6 milyon avro gibi rakamlar düşük rakamlar değildir türkiyenin mali durumu göz önünde bulundurulursa.pinoyu kolombiyadan,stochu slovakyadan aldığın zaman 1.durak tranaferi gerçekleşir.ribery i metzden aldığın gibi.

türkiyenin gerçek katarla birlikte 2.katar olduğu malum.futbolculara verilen vergisiz rakamlar ve ödenen bonservis rakamlarının eksi artı düşünüldüğü zaman.ama ukrayna aldığı zaman satıyorda.rusyada öyle.ama katar aldığı zaman satamıyor.keza türkiyede.onun için avrupanın katarı türkiyedir denilebilir.yunanistanın türkiyeye oranla daha düşük bütçeli transferleri var.onların bütçeleri daha düşük.

isviçre ve belçika ise büyk liglerin alt yapı takımları gibi.özellikle afrikadan oyuncular genelde bu liglerde staj yapıp ondan sonra büyük liglere terfi ederler.zaten bu iki ülkenin nüfusunun azlığı vs gibi nedenlerle buna mecbur olduğu görülüyor.portekizde g.amerikalı oyuncuların dil'den dolayı ara durağı konumunda.staj yeri.
genel olarak avrupayı besleyen g.amerika ve afrikalı oyunculardır.

özetle avrupanın katarı varsa birinci sırada türkiye gelir herhalde.maalesef.(transferde artı eksi hesaplandığı zaman.)

TA dedi ki...

''Aslına bakılırsa bu açıdan en sıkıntılı ülkelerden birisiyiz. Vahşi rekabetin yanına sınırlı yabancı kontenjanını yazınca oluşan hazır ve direkt katkı verecek oyuncu talebi ismi daha parlak oyuncuya, dolayısıyla CV'sinde daha büyük işler başarmış oyunculara kayıyor''

bizim fazla sayıda yabancı oyuncu sayısına ihtiyacımız olmaması gerekir.genç ve yeteneğe açık bir nüfus var.mesela norveç isveç gen olayından dolayı yetenek konusunda ilerlemeleri zor.keza küçük nüfuslu ülkelerde yetenekli oyuncu sayıları genel olarak fazla olmuyor.bunlarda afrikaya g.amerikaya yöneliyorlar.(isviçre-portekiz-hollanda-belçika vs)
5 büyük liglerde durum farklı değil.mesela alamanya yetenek konusunda sıkıntı çekiyor.doğu avrupadan getiriyorlar.ingiltere ise genden dolayı yetenek sorunu var.onlarda dünyanın her yerinden yetenek transferi yapıyorlar.fransa afrika sömürgelerinden besleniyor.ayrıca büyük liglerde yetenek sorunu yanında yaşlı nüfus sorunuda var.

ama türkiyenin durumu öyle değil.genç nüfus ve yeteneğe kapalı değiliz.kuzey avrupa ülkeleri gen olarak yeteneğe açık değiller fazla.
yani türkiyenin kendi içine bakmaması için hiçbir neden yok.biz kendimize bakmadan dışarıda yetenek avına çıkıyoruz.

bizim hem genç nüfusumuz var hemde yeteneğe açık bir yapımız var.(kuzey avrupa ve rusya gibi düz değiliz).hal böyleyken sanki bizde hiçbir şey yokmuş iyisimi yetenek avına çıkalım demek bana saçma geliyor.alt yapıya önem verirsek dışarıdan oyuncu aramaya gerek duymayız fazla.
diğerleri dışarıdan oyuncu arıyorsa bunun nedenleri var.yukarıda yazdığım gibi.(nüfus ve yetenek azlığı.)

outlaw dedi ki...

ta,

nasıl genlermiş futbol yeteneğini engelleyen kuzey avrupalılar'da?

bir şeyi iddia etmeden önce biraz bilgi sahibi olmak gerekmez mi konu hakkında? yeni bir araştırma mı yaptın, "futbol geni" diye bir şey mi varmış?

bilimsel olarak insanlarda "ırk"lardan bahsedilememesinin nedeni örneğin iki isveçli arasındaki genetik farklılığın bir türkle bir isveçli arasındakinden büyük olmak zorunda olmaması.

almanya milli takımında "yabancı"ların oynamasının nedeni de almanlar'ın genetik yeteneksizliği falan değil, o "yabancı"ların yabancı falan olmaması. almanya'da doğmuş, almanya'da futbol oynamaya başlamış insanlar. on milyonlarca "yabancı" yaşayan bir ülke...

TA dedi ki...

@outlaw

ingiliz oyunculardan brezilya yumuşaklığı hiçbir zaman beklenemez.coğrafik şartlarda yeteneğe etki eden unsurlardan biridir.mesela mesut özil alamanyada yetişmiş ama işte alamanyada yetişse bile onun genlerinde yetenek var.istisnalar her zaman olabilir bu konuda.ben genel olarak söylüyorum.ince klas oyuncuların belli bölgelerde yetişmesinin coğrafik durumla ilgisi vardır(sosyolojik nedenleride vardır ayrıca).mesela sergen ve tanju çolak.neredeyse sıfır eğitim ile saf yetenek olarak bu topraklarda yeşermiştir.alamanya düz oyuncu fabrikası seri üretim yapıyor.ingiltere zaten kuzey ülkesi olması nedeniyle ince klas ayaklar fazla çıkmıyor.milli takımı görüyoruz.fransa sömürgelerine muhtaç.ırkçılıkla ilgili değil söylediğim.coğrafik konumlanma.isveç ve norveç futbolu cografik durumdan dolayı fizik ile oynanan bir futbol.coğrafyanın insan fiziğine etkisini inkar etmemek lazım.cografyasından dolayı fizik gücü yüksek(kalas:) ) olan oyuncuların ince bilek olmasını beklemek olmaz.
bizimde coğrafyamız norveçte olsaydı böyle oyuncular olması kaçınılmazdı.
ama bizim coğrafyamız hem fizik gücü hem de yetenekli oyuncu profiline uygun yapıdadır.

outlaw dedi ki...

coğrafyanın insanın fiziğine etkisi tabii var, ama onun dışında daha birçok faktörün de var. ve mesut özil'in yaşadığı coğrafyanın bir adı var, o da gelsenkirchen...

almanya üretmiştir mesut'u, babasının zonguldaklı olmasından gelmez futbol yeteneği...

verdiğin örneklerin çoğu(nun konumuzla alakası) teker teker çürütülebilir, girmeyeceğim o işe ayrıca.

ama senin genlerle açıkladığın birçok şeyin ülkenin (en geniş anlamda) futbol sistemiyle, kültürüyle, geleneğiyle açıklanır.

bir de birşeyi bir kere söyledin diye inatla savunmak zorunda değilsin. istersen otur bir düşün, bir de karşı tarafın argümanlarını değerlendir.

kuzen larry dedi ki...

Şimdi TA ın avukatı gibi olucam ama dayanamadım;

@outlaw

Her şeye ırkçı yaklaşım diye atlayıp insanlık dersi vermeyi çok seviyorsun anladığım kadarıyla ama abartma istersen.

Adam zaten genç futbolcuları sulayalım nasıl olsa genlerden dolayı yetişirler, sisteme falan da gerek yok demiyor ki öyle demiş gibi cevap veriyorsun. Almanların 4 milyonluk nufüstan çıkardığı adamı biz 70 milyondan çıkaramıyoruz. biraz altyapıya eğilelim de biz de çıkaralım diyor.yabancı transerine bağımlı olmamalıyız diyor. Sonuç olarak bilinen bir şey söylüyor ama çok da doğru söylüyor. Şu an o aşamaya ulaşmamız zor gözüküyor tabi ama yapılması gereken bence de budur.

Gen havuzunun geniş olması da her zaman avantajdır yetenek açısından. almanlar onca nüfuslarına rağmen mesut gibi, yıldıray gibi bir adam çıkaramadılar mesela senelerdir. başka yetenekleri olan daha iyi oyuncular yetiştirdiler ama bu tip oyuncular yetiştiremediler. Biz de türkiyede nüfusa oranla yeterince yetiştiremedik. Bizim yetiştiremeyiş nedenimiz de senin söylediğin şeyler işte.

Bazı gerçekleri görebilmek için ırkçı olmaya falan da gerek yok tavsiyem rahat olun biraz.

outlaw dedi ki...

kuzen larry,

iste fark mesela su cümlede: "almanlar onca nüfuslarına rağmen mesut gibi, yıldıray gibi bir adam çıkaramadılar mesela senelerdir."

adamlar tam da öyle futbolcular cikardilar, isimleri de mesut ve yildiray.

ben mesela siyaset felsefesi okudum, konu hakkindaki bilgim, birikimim, yetenegim sence daha cok babamin arap olmasi sebebiyle al-farabi'ye mi dayaniyor, yoksa almanya'daki siyaset felsefesi ögrenimine mi? cevabin birincisi olmayacaksa: futbolcularin icin neden farkli olsun?

almanya'daki azinliklarin tabii ki toplumun genelinden farklilasan özellikleri var, ama bunlari dahi almanya'daki azinligin yasamiyla, kültürüyle anlatmak, türkiye referansiyla anlatmaktan daha dogru.

ayrica yukarida da dedigim gibi her ülkenin belirli bir futbol kültürü var, buna bagli olarak belirli tipte futbolculari daha kolay yetistiriyor ya da hic yetistiremiyor olabilir, normaldir.

ama birilerinde "genden dolayi yetenek sorunu var" demek baska bir sey...

kuzen larry dedi ki...

@outlaw

Verdiğin örnek alakasız bence. Senin bahsettiğin düşünsel bir faaliyet.Biz burada tamamen fiziksel özelliklerden bahsediyoruz. Doğru örnek siyahi insanların yüzme sporuna yeteneksiz olması olabilir mesela. %100 değildir ama futbolda da genlerin etkisi vardır. Mesut ve Yıldıray da genlerinden dolayı türk coğrafyasının bedensel özelliklerini taşır her ne kadar orada doğup büyümüş olsalar da.

Bu onların alman olmadıklarını da göstermez, almanya için oynamalarının yanlış olduğunu da.

Ama gen bilimi diye de bir şey var, onu inkar etmemizi de gerektirmez.

Related Posts with Thumbnails