2009'dan 2011'e Galatasaray Yabancıları (1)

Transferler yapılır, üzerine fikirler belirtilir ama toplamda söylediğiniz fikir bütünlüğünü parça parça anlatmak gerçekten zor iş. Birkaç gündür geniş bir Galatasaray analizi hazırlığı içindeydim, Keita'nın transferi de bunun üstüne geldi, iyi oldu. Bence Galatasaray'da transferin ilk aşaması tamamlandı. Hazır tablo da biraz daha netleşmişken Galatasaray'ın dününe, bugününe ve yarınına biraz daha yakından bakmak gerek...

2009/10 Sezonu'nda Bonservisi Galatasaray'da Olan Yabancılar

Oyuncu                  Yaş   Ödenen Bonservis           
Tobias Linderoth:      31      3 milyon avro
Milan Baros:             29      5.5 milyon avro
Harry Kewell:           31      Yok
Leo Franco:              32      Yok
Elano:                        29     7 milyon avro
Kader Keita:             29     8.5 milyon avro
Shabani Nonda:         32     500 bin avro
Lucas Neill*:              31    1 milyon avro  

Galatasaray'ın sezon başındaki yabancı kadrosu bu şekildeydi. Tek tek bakın, hepsi iyi adamlar, yaşlı da değil dersiniz ama toplamda bakarsanız ortada feci bir tablo var. Galatasaray bir risk alıp hazır yabancılarla başarıyı yürümeyi tercih etti geçen sene, bunu da Elano ve Keita'ya iyi bir bonservis bedeli ödeyerek yaptı. İsimler iyi, oyuncular kaliteli. Kabul edilebilir bir yol ama bu transferlerin bedelini Şampiyonlar Ligi'ne ihale etmiş ve 30 yaş ortalamalı bir yabancı rotasyonuyla yola çıkmışsanız başarısızlık sizi beklediğinizden de fazla vurur. Öyle oldu. Bugün yaşananlar bu sebeple dünün artçılarıdır, bu durumu kabullenip geleceğe yönelik bir plan oluşturmaya o şekilde başlanmalıdır.

Yukarıda geçen sezon kadroda bulunan yabancılara ödenen bonservis bedellerini toplayınca 25.5 milyon avro ediyor. Yaşlarına bakarsanız bu adamların en genci 29 yaşındaki Baros, Elano ve Keita. Bu üçlüden Baros takımın en vazgeçilmez oyuncusu, ayrıca en verimlilerinden biri. O ne pahasına olursa olsun kalacaksa, ki onun hakkında da yazmıştık geçen, Galatasaray'ın elinde az çok para edecek iki yabancı oyuncu var demektir bu. Geçen sene yapılan büyük yatırımın karşılığı maddi olarak 20 milyon avro değil 1 milyon avro olacaksa bu ikiliden en az birinin gitmesi gerekiyor.

Keita, top ayağında olduğunda her zaman başarılı işler yapan bir adam. Rakip eksiltir, iyi orta keser, gerektiğinde şut atar. Bunda hemfikir olmayan yok zaten ama Keita, maça her an ağırlığını koyabilen bir adam değil. Bir maç bunları kusursuz yaparken (ki yaptığında Galatasaray kazanmıştır genelde) diğer maçta tercihlerini tamamen yanlış da olabiliyor.

Başarılı bir oyuncudur ama Galatasaray'ın 8.5 milyon avro bonservis bedeli ödediği hücum oyuncusunun daha verimli, takımın diğer parçalarını da işleten bir adam olmasını ben tercih ederim. Üstelik takımın net bir nakit sıkıntısı varken ve kadro yenilemesi gerekiyorken 8.2 milyon avro teklif gelmişse satılmasında da bir sakınca yoktur benim açımdan. Sanki gitti ve yerine kimse gelmeyecek diye düşünülüyor. Transfer çılgınlığına kendimizi fazla kaptırmış olabiliriz ama gerçeklere gözünü kapatanlar kusura bakmasın, bu iş böyle. Galatasaray yatırımını mümkün olduğunca geri alıp bir sene boyunca daha da yaşlanan yabancılarını yenilemek zorunda, bunun için de para eden ve gidişini tolere edebileceği oyuncuları gönderecekti. Bu kaçınılmazdı.

Keita'nın gidişini olumlu bulduğum için Galatasaray Sözlük'te bir şeyler yazılmış. Blogda çok şey yazıp çizdim ama kendimle ilgili pek bir şey söylemeyi sevmem. Birinci tekil şahıs konuşmak önce konuya, sonra okuyana saygısızlık bir kere. Başkaları gibi gözlem yeteneğim böyle, yazılarımın kalitesi şöyle diyerek sahte samimiyetler üretmedim, asla popülizme girmedim ama bu kez bir şeyler söyleyeyim.

Ben de taraftarım, ben de sağ kanatta akan Keita'yı izlerken ayağa kalkmak, alkışlamayı seviyorum ama benim kafamdaki Galatasaray sevgisi bu değil. Galatasaray hep daha iyiye koşmalıdır, her açıdan en iyisi olmalıdır. Bunun için kafa patlatıyorsam ve bu bana mantıklı geliyorsa saha içinde bana hoş görünen bir oyuncunun da gitmesine olumlu bakabilirim. İster deli deyin, ister işin mi yok deyin, bu böyle. 15 yaşındayken de böyleydi, muhtemelen 35 yaşındayken de böyle olur. Televizyona çıkmak, gazeteye yazmak benim bakış açımı, yazdıklarımı değiştirmedi. Bu blogu tutmaya başladığımda, daha önce forumlarda benzer şeyleri yazdığımda da bunlar yoktu zaten. Çok okunmak için yazmıyorum, öyle olsun istesem duyduğum her transfer haberini/dedikodusunu yazar, taraftar genelinin reflekslerine göre her konuyu da nakış gibi işlerim. Yapmıyorum. Bundan sonra da yapmam diye düşünüyorum. Bu sebeple fikirlerimi ne yönetime ne taraftarın geneline göre değiştirecek değilim. Benim için önemli olan Galatasaray'dır. İşte bu yüzden Diyarbakırspor maçında 20 bin kişinin 18 bini takımı gol attığında yuhalarken yanımdakiler bana tip tip bakarken ben takımı alkışlıyordum. Benim Galatasaray'ım banadır, beğenmeyenler kendileri bilirler ama tutup da burada yazdıklarım yüzünden benim şahsıma laf edecek adamları önce yukarıya havale eder, sağ üst köşedeki çarpı tuşuna basmalarını tavsiye ederim. Aslında daha sert konuşmak lazım da neyse, uzatmayıp yazıya dönelim.

30 yaş üstü yabancı oyuncular takıma iki sebeple katılır. Ya hazır ve hemen katkı vermesi beklenen ama maddi anlamda geri dönüş beklenmeyen oyunculardır, ya da takıma hakikaten tecrübe katmasını bilen adamlardır. Bu tanıma en iyi uyan iki oyuncu Harry Kewell ve Lucas Neill'dır. Keita ve Elano bu sınıfa ait değil, verilen parayı yakıp takımda tutmanın maliyeti de bonservislerinin çok ötesinde adamlar. Gidenler arasında takımda kalması gereken bir oyuncu varsa bence bu Harry Kewell'dır. Dünya Kupası fırsatı ve iki sezonda ortaya koyduğu performans sonrası iyi bir kontrat istemiştir, anlaşılamamıştır onla da...

Şu noktada geçen sezonun başında takımda olan Kewell, Nonda ve Linderoth takımdan ayrıldı, muhtemelen Leo Franco da bu oyunculara katılacaktır. Yerine gelen yabancıların ise mutlaka 20-25 ve 25-30 yaş aralığında dağılmış olması gerekiyor. Tek tek oyuncuların kalitesine bakılarak sözde hazır oyunculara yapılan yatırımların iki senedir Galatasaray'a ne şekilde döndüğü belli. Üstelik tercihler bu şekilde olur ve sahada bulunacak 6 yabancı yine 30 yaş civarı oyunculardan seçilince geri kalan yerli rotasyonuna da büyük etkisi oluyor. Galatasaray'ın kadrosunun dibindeki dinamit bence bu dengesizliktir. Yerliler üzerine de yazacağım bir yazı, orada konuşuruz. Takım yapısının kökten değişmesi gerektiğini düşünüyorum ve bu sebeple isteyerek ya da istemeyerek yapılan bu operasyonu makul karşılıyorum. Şimdilik bu kadarını söylemiş olayım.

Ayrıca son bir not, gönderilen yorumların bir kısmı panelde gözüküyor ama yorumları onaylama ekranına gelince yok oluyor. Niye yorumumu yayınlamıyorsun diyen varsa onu da açıklamış olayım...

Bu Yazıyı Paylaş!

Bookmark and Share

29 yorum:

onur dedi ki...

Teorik olarak denecek hiçbir şey yok, ancak pratikte durum ortada: Şu anda 4-3-3'ün ileri üçlüsü Baros-Arda-Elano şeklinde. Yedekleri de Aydın-Batdal-Serdar olarak şekilleniyor. Şahsen Batdal'dan bişey beklemiyorum (adam olsa idi şu yaşa kadar birinci lig tecrübesi olurdu), Aydın'a herhalde hiçbir oyuncuya sövülmediği kadar sövülmüştür blog sayfalarında, Serdar da ikinci bir camadam vakası olarak elimizde patlayacak bence.

Haa GS yönetimi iz üzerinde, 3-5 milyon € maliyet ile bizi taşıyacak 23-25 yaş arası kanat oyuncuları alacaktır bu saatten sonra diyorsanız umarım haklı çıkarsınız. ben yine de aktive ettireyim lig TV'yi, bu sezon kombine bünyeye zarar zira!

aks111 dedi ki...

ya ben bu adam olsaydı süper ligde oynardı bilmem ne olayına katılmıyorum.Herkes başka yollardan geer olmamıştır anlaşılmamıştır bu o adamın değerini değiştirirmi.Hele adama bonservis bedeli verilmemişken.Para vermeden bi kumar oynuyorsun ya tutarsa diye.Bunda bi sakınca görmüyorum.Herkes paraguay ın sol beki moreli izledi demi.Nasıl iyi topçu demi ama 32 yaşındaydı nerdeydi daha önce ?.Vera vardı paraguay sağ kanadı mutlaka dikkat eden olmuştur kaç yaşında 31.Maicon u kim tanıyordu daha önce adam 29 yaşında şu anda.Birileri bi şekilde şanslıdır gelir mesela arda turan.Bazılarınada şans anca 24 25 te belkide daha sonra güler.David villa gibi bi adam barça transferini 29 yaşında yapıyorsa sebepleri vardır herhalde.

turkusev dedi ki...

galatasaray sadece 09/10 sezonunda 30 ya$ üstu transferler yapdi. bundan once hep 18-19 ya$indakileri transfer ediyorduk demi ?? yarin hava alaninna 20 ya$inda bir delikanli inecek 2 sene sonra 50 milyon barcaya satacagiz degil mi ?
karde$ birak bu i$leri 8.5 milyona dünyada keita yokdur.keita aç gözlulerin kurbani oldu.
alirken alki$liyordun gönderken yine alki$liyorsun!!
içindekileri yazarsan keita satanlara sende söveceksin .

Ibrahim Temel dedi ki...

Ugur abi insanlarin agzi torba degilki buzebilesin, ben senin bu benim bakis acima gore densiz diye tabir edebilecegim insanlara bakmadan guzel yazilarina devam etmeni diliyorum.

Bencede Keita takimin genel yapisiyla uyusmuyordu, Ben Guney Amerika'li ve Afrika'li futbolcularin(Belki uzun sure somuru altinda yasayip birbirlerine simsiki sarildiklari icindir.)transfer edileceklerse en asagi 3 veya 4'erli gruplar halinde transfer edilmesi taraftariyim cunku ozaman kendilerine bir ortam olusturabiliyorlar(bazen bu ortamlar kelepceli felan oluyor ama olsun:D)ve takimlarina faydali olabiliyorlar.

Keita'ninda ilk yarida faydali olabilmesininde Nonda'nin burada olmasina bagliyorum ben, iki oyuncuda bu donemde cok faydali olmuslardi, ama ikinci yarida Keita tokezlemeye basladi, buda takimin cokusuyle birlesince ortaya kotu bir durum cikti.

Ben yanina afrikali(ozellikle ganali) bir kac oyuncunun daha alinacagini dusunuyordum ama satildi bencede olumlu bir satis. simdi bence ayni seyler Elano icinde gecerli en yakin zamanda Elano icinde cozum bulunmali.

Simdi Defansa bir stoperin gerektigi asikar, onlarin onundeki ikiliye en az bir mumkunse iki on liberonun alinmasida gerekli duruyor, onlarin onundeki uclude oynayabilecek Emre Colak'ida dahil edersek 4 oyuncu var buda demek oluyorki burayada en az bir mumkunse iki oyuncu lazim birde Baros'un yanina forvet alinmasida uc kulvarda yarisacak bir takim icin elzem gerekliliklerden biri yani toplam 6 oyuncuya ihtiyac var suanki transfer butcesinin 18 milyon euro oldugu biliniyor kisi basina 3'er milyon euro dusuyorki bu paraylada gunumuz futbolunda ancak gelecek vaad eden gencler yada 30 ustu emekliler alinabilir, bizim takiminda guzel arama-tarama ekibi olmadigini goz onune aldigimizde ben Rijkaard'a basarilar dileyerekten onumuzdeki senedende umudumu kesmis bulunmaktayim.

Adsız dedi ki...

Transferde yönetimin mantıklı ve planlı hareket ettiği fikrine katılmak mümkün değil!

TA dedi ki...

bonservisi olmasada bazı oyuncuların maliyeti aşırı yüksek durumda.
mesela roberto carlos. bonservisi yok sözde ama iki yıllık maliyeti 8 milyon avroya yaklaşıyor.

galatasaray son 2-3 yılda hem bonservisi yüksek oyuncu alırken bonservisi olmayan oyunculara ödenen rakamlarda bonservis ödenmişcesine yüksek oluyor

geçmişte bonservise verilen rakamlar bu kez oyunculara veriliyor.
türk kulüplerinin bosmandan ekonomik anlamda faydalandığı söylenemez.özellikle 3 büyüklerin.

onur dedi ki...

@ aks111

Yahu Maicon dediğin adam 4 sezondur İnter'de oynuyor, ondan önce de 2 sezon Monako ve 3 sezon Cruzeiro tecrübesi var ki 8 sezon birinci lig tecrübesi eder (daha cruzeiro'da şampiyonluk yaşamış) yani 21 yaşından beri üst düzey oynuyor.

David Villa ise 5 sezon Valencia, 2 sezon ise Zaragoza tecrübesi ile geliyor Barca'ya eder 7 sezon. Yani 22 yaşından beri...

Ne dersen de, çakma İbrahimoviç denilen bir adam bu santrafor yokluğunda illaki 1.lig yapardı bence.

mirmak dedi ki...

Sevgili Uğur,

Seni severek takip eden, acaba Uğur ne yazmış, diye merak edenler var. Bizleri spor gazetelerine ve diğer niteliksiz futbol yorumcularına mecbur bırakmayacağını umuyorum.

Bilinçsizce hakkında olumsuz yorum yapanları pek umursamamanı salık vericem; eminim sen de böyle düşünüyorsundur zaten.

İlk bakışta Keita'yı göndermek yanlış gibi algılansa da; eğer doğruysa, Lyon'a ödenmesi gereken taksitlerin Katar kulübü tarafından karşılanacak olması transferi daha da anlamlı kılıyor.

Orta saha için yapılacak transferlerden birinin Hollanda milli takımından Schaars olma ihtimalı var mıdır sence?

Acep yönetim, Hollanda'nın dünya kupasından elenmesini bekliyor olabilir mi bu transferi sonlandırmak adına?

Sanırım Schaars yüksek bonservisi olan bir oyuncu da değil.

Kallström ve Schaars'ın bize ilaç gibi geleceğini düşünüyorum. Elano'nun kalması ihtimali dahilinde, gerçekleşirse, oluşacak bu veya buna benzer bir orta saha yapılanması ve mevcut kadro ile sence Keita'yı bu sezon arar mıyız?

Uprising dedi ki...

ugur abicim sallama bunları bizim ülkemizde böyle bir takım şerefsizler insanları eleştirmeyi, düşüncelerine art niyetli bakmayı,herkesin kendileri gibi çıkarları için birilerinin kuyruguna girdiklerini sanıyorlar bu heryerde böyle maalesef.biz seni biliyoruz sen kendini biliyorsun bunlara cevap vermek deger vermek demek görmemek duymamak lazım.

bu arada yönetimle alakalı cıkan haberlere dedikodulara inanmıyorum hele bir bekleyelim görelim diyorum ama insan merak etmiyorda değil senin bilgilerinle aydınlanacagımızdan eminim.

umarım bundan sonra yapılacak transferler takıma katkı saglarlar yoksa yıldızmıs önemli deil bizim için.yoksa o stadı yıldızsın dolduran avrupada sayısız takım var biz dolduramıcaksak zaten hosnut olmadıgım gs taraftar kimliğinden iyice soguyacagım.

yunsmre dedi ki...

ya galatasarayın yaşlı almasına takılan insanlara söylüyorum galatasaray genç denilen topçulardan en iyisi olan gioyu getirdiğinde neredeydiniz..niye sahip çıkmadınız..kardeşim ben seni takip ediyorum beğenmediğim yazın olsa ki olmadı tıklayıp başka yazıya geçerim blogun mantığı bu..sen her sağduyulu ve futbolu bilen galatasaraylının yapması gerekeni yapıyosun aynen devam kardeşim..

sembolist dedi ki...

Uğur geçen sezon soru işaretleriyle dolu bir sezon oldu benim açımdan.
Elano-Keita özelinde şöyle bir çelşki var:Dünya kupası dolaysyla,oynadıkları mevki ititbaryle sakatlanma ihtimalleri yüksek olduğu için fazla risk mi almadılar aceba?
Bunun yanı sıra bir diğer soru soru da;sağlam iki ön futbolcusu olmadığı için mi Elano ve Keita beklentilerin çok altında kaldılar?
Sırlarla dolu bir sezondu geçen sezon:)
Bu arada bizim yönetim kayserisporlu Abdullah'ı keşke bonservis ödeyip alabilse.Bir süre sonra 5-6 ilyon eurodan kapı açılma ihitmali var.Hani para artı aydın yılmaz veya Mustafa sarp-barış şeklinde bir transfer çok mantıklı olur.(kayeride yaşamamın bunda etksi büyük,çünkü onu çok yakından takip ettim:)

pclion dedi ki...

Sağolun arkadaşlar, zaten blogu okumadığını söyleyen birisinin sözlerine anlam yüklemek hataydı, gerek bile yokmuş. Her neyse...

Mesut, Abdullah'ı beğendiğimi yazmıştım blogda, hatırlarsın ama ben düzenli izleyemiyorum senin kadar. Kayserispor'la aramızda çok ciddi problemler var, Ali Turan, daha önce Gökhan Ünal... Bence zor.

Ahmet Giray dedi ki...

Yazının özellikle yabancıların yaş portfoyü kısmına katılmakla beraber, katılmadığım yönleri var. Özellikle yabancılara verilen ve onlardan kazanılan paralar kısmı.

Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Büyük hedefleri olan hiçbir takımın oyuncu alım satımında kar elde etmek gibi bir amacı olamaz. Benden daha iyi takip ediyorsunuz, avrupadan örneklerle zenginleştirilebilir burası.

Klüpleri bu stratejide ikiye ayırabiliriz.

1. Sınıfa gelir gider döngüsününde oyuncu alım satımı ciddi yer olanlar diyelim. Bu adamların gelir kısmına koyacak ne bir marka gücü ne de kazanılmış başarılar olacağından haliyle futbolcu keşfi ve satışı çok önem alır. Ancak keşfetmek (çok riskli ve zaman harcayan bir olgu) ve satış gibi kavramlar sizi başarıdan uzaklaştırdığından bu zinciri kırmanız istisna olabilir.

2. sınıfa ise üst düzey hedefleri olan klüpler diyelim. Bu adamların girdilerinin büyük kısmını marka güçleri oluşturur. Bu da kazandıkları başarıları ve tarihleri gibi faktörlerle orantılıdır. Bu takımların başarı kazanması marka değerini kuvvetlendireceğinden başarıya giden yolda yapılan yatırım aslında girdidir. O yüzden tutup bu takımlardan o oyuncuyu şu kadara aldı hadi satsın bu kadar kar etsin mantığı yaşam döngülerine ters. Bu şekilde bir davranış modeli bu klüpleri diğer gruba itmeye başlar ki sonunu pek hayırlı görmediğim bir durum.

Tabi burada dikkat edilebilecek en önemli konu yatırımını yaparken bütçe dengeni sarsmamak olabilir. Bizim takım örneğine gelelim. Mesela 200M TL bütçesi olan bir takımın her sene bu 200M'u arttıracak gelirler için 15-20M gibi rakamları sonradan satış düşünmeden harcaması çok normal. Bu para asla sokağa atılmış değildir.

Esas tehlike o satışların derdine düştüğünüzde ve başarılarınızdan uzaklaştığınızda 200M'u staddan formadan reklam gelirlerinden toplayamamak.

En nihayetinde futbol klüpleri kar amaçlı kuruluşlar değildir ki, onlardan tek beklenen taraftarlarını mutlu etmeleri ve bu şekilde yaşamlarını sürdürmeleridir.

Koray Özdemir dedi ki...

Uğur Meleke çok yazdı bu yaş konusunu. Başarılı takımların yaş ortalamaları 25-27 arasındadır dedi hep. Avrupa'nın büyük kulüplerinde de oyuncuların yaş ağırlığının 24-29 arasında toplandığını söylüyordu. Skibbe'nin başarısız olması--nın en temel nedeni yabancıların yaşlarıydı. Bu çok açık. Aynı durum, Rijkaard'ın başına gelmeden akılcı hamleler yapılması gerekiyor.

Tamam, kadro istikrarı önemli de, Galatasaray istikrarlı olabilecek bir kadro kurmadı ki geçen yıl. 29 yaşındaki Elano'yla, 32 yaşındaki Leo'yla hangi kadro istikrarından bahsedeceğiz? Önermelerin çok doğru, Galatasaray'ın yabancı oyuncularının yaş aralığı 20-25 arasında olmalı. Dünya Kupası'nın Avrupalı yarı finalistlerine bakarsak düşük yaş ortalamasının ne kadar önemli olduğunu anlarız.

Adsız dedi ki...

Uğur bence para konuşur abdullah olayında ama bişi sormak istiyorum sana a takıma yükselenler arasında cem sultan yok nedenini biliyormusun

Adsız dedi ki...

Uğur'un haksız yere eleştirildiğini düşünüyorum. Ortada bir durum var. Galatasaray Şampiyonlar Ligine katılamadı ve buradan geleceği beklenen önemli miktardaki nakit kasaya girmedi. Bu koşullarda çok sayıdaki yüksek maliyetli oyuncu Galatasaray için bir lüks haline geldi ve ilk ciddi teklif gelen Keita satıldı. Belki Elano'ya ciddi bir teklif gelmiş olsa bugün Keita takımda kalacak ve Elano'nun performansından memnun olmayan pek çok Galatasaray taraftarı büyük sevinç duyacak ve yönetime övgüler dizecekti...
Bu bakış açısı içerisinde Uğur'a hak veriyorum ancak benim sevgili Uğur'dan beklediğim bu değil..

Açıkçası ben bu blogu takip ederken gelecekte spor medyası içerisinde önemli bir yer edinebilecek bir potansiyeli takip ettiğimi düşünürek bakıyorum. Bu doğrultu da biraz daha farklı bakış açısı görmeyi umuyorum. Olay analizlerinin ana akım medyadan ayrıştığı ve okuyucuya farklı bir düşünce yolu açacak bir bakış açısı içermesini bekliyorum.

Geriye dönük bir eleştiri yapmak gerekirse 2 Temmuz 2009'da ''Bu transfer Galatasaray tarihinin en büyük transferlerinden biridir. Belki gelmiş en büyük isim değil Keita, belki en formda oyuncu da değil ama bu potansiyelde kariyerinin belki de en önemli döneminde Galatasaray'a gelen en kariyerli adamlardan birisidir Keita. Yönetim gerçekten inanılmaz bir iş çıkardı, tekrar teşekkür ediyorum kendi adıma....''

6 Temmuz 2010 ''Galatasaray'ın yabancılarında şöyle bir problem var. Hemen hepsi büyük maliyetlerle geldi ve Galatasaray bu oyunculardan zarar etmek istemiyor. Keita'nın da 29 yaşında olduğunu, Dünya Kupası'nda tekrar vitrine çıkma fırsatını kaçırdığını ve bu sezon Şampiyonlar Ligi'nde boy gösteremeyeceğini düşünürsek Galatasaray'ın son treni yakaladığını görmek zor değil. 8 milyon 150 bin avroya Katar'a giden bir oyuncuya Avrupa'da kaç para verirler, onu da hesap etmek lazım.''

Her okuyucu okuduğu bir yazıda kendi düşüncelerini görmek ister. Bu, eleştirinin sorunlu doğasının bir parçası. Diğer taraftan tutarlılık,sebep sonuç ilişkilerini gösterebilmek, büyük resmi anlatabilmek gibi daha nesnel durumlar da var.

Demem o ki Keita'nın gönderilmesinin bende yarattığı hayal kırıklığı kadar olmasa da (ve hayal kırıklığıyla ilişkili olarak) bu transfer yaklaşımının ana akımla eşlmesi bir blog takipçisi olarak bende de hayal kırıklığı yaratmadı değil.

Şampiyonlar Ligine katılmama üzerinde yaratılan bu (klasik) meşrulaştırmayı anlayabiliyorum ancak Şampiyonlar Ligi gelirleri olmadan 1 sezon dahi finanse edilebilecek bir yapı için 20 milyon avro harcayan bir yönetimin, ertesi sezon 2 oyuncu satıp elde ettiği 15 milyon avro ile yeniden yapılanmanın gelirini sağladığının ifade edilmesi her iki durumunda yönetimin ''projesi'', yönetimin ''stratejisi'', transfer ''politikası'' gibi sıfatlarla tanımlanmasını anlamakta zorlanıyorum. Bir yıl o kadar da uzun bir zaman değil..

silent lucidity dedi ki...

dünyanın en iyimser yorumu olacak ama;ben keita hamlesini barca'nın ronaldinho hamlesine benzetiyorum.sonucunun da öyle olmasını umuyorum:)ama tabii emre çolak'tan messi olmaz,o ayrı bir konu.

bu arada uğur,gs sözlük'te yazılanlara takmadan yazılara devam edersin umarım çünkü biz bu blogu objektif görüyoruz ki okuyoruz,aksini düşünen kimse okumak zorunda değil ama kurunun yanında yaş da yanmasın.

Adsız dedi ki...

Uğur'un haksız yere eleştirildiğini düşünüyorum. Ortada bir durum var. Galatasaray Şampiyonlar Ligine katılamadı ve buradan geleceği beklenen önemli miktardaki nakit kasaya girmedi. Bu koşullarda çok sayıdaki yüksek maliyetli oyuncu Galatasaray için bir lüks haline geldi ve ilk ciddi teklif gelen Keita satıldı. Belki Elano'ya ciddi bir teklif gelmiş olsa bugün Keita takımda kalacak ve Elano'nun performansından memnun olmayan pek çok Galatasaray taraftarı büyük sevinç duyacak ve yönetime övgüler dizecekti...
Bu bakış açısı içerisinde Uğur'a hak veriyorum ancak benim sevgili Uğur'dan beklediğim bu değil..

Açıkçası ben bu blogu takip ederken gelecekte spor medyası içerisinde önemli bir yer edinebilecek bir potansiyeli takip ettiğimi düşünürek bakıyorum. Bu doğrultu da biraz daha farklı bakış açısı görmeyi umuyorum. Olay analizlerinin ana akım medyadan ayrıştığı ve okuyucuya farklı bir düşünce yolu açacak bir bakış açısı içermesini bekliyorum.

Geriye dönük bir eleştiri yapmak gerekirse 2 Temmuz 2009'da ''Bu transfer Galatasaray tarihinin en büyük transferlerinden biridir. Belki gelmiş en büyük isim değil Keita, belki en formda oyuncu da değil ama bu potansiyelde kariyerinin belki de en önemli döneminde Galatasaray'a gelen en kariyerli adamlardan birisidir Keita. Yönetim gerçekten inanılmaz bir iş çıkardı, tekrar teşekkür ediyorum kendi adıma....''

6 Temmuz 2010 ''Galatasaray'ın yabancılarında şöyle bir problem var. Hemen hepsi büyük maliyetlerle geldi ve Galatasaray bu oyunculardan zarar etmek istemiyor. Keita'nın da 29 yaşında olduğunu, Dünya Kupası'nda tekrar vitrine çıkma fırsatını kaçırdığını ve bu sezon Şampiyonlar Ligi'nde boy gösteremeyeceğini düşünürsek Galatasaray'ın son treni yakaladığını görmek zor değil. 8 milyon 150 bin avroya Katar'a giden bir oyuncuya Avrupa'da kaç para verirler, onu da hesap etmek lazım.''

Her okuyucu okuduğu bir yazıda kendi düşüncelerini görmek ister. Bu, eleştirinin sorunlu doğasının bir parçası. Diğer taraftan tutarlılık,sebep sonuç ilişkilerini gösterebilmek, büyük resmi anlatabilmek gibi daha nesnel durumlar da var.

Demem o ki Keita'nın gönderilmesinin bende yarattığı hayal kırıklığı kadar olmasa da (ve hayal kırıklığıyla ilişkili olarak) bu transfer yaklaşımının ana akımla eşlmesi bir blog takipçisi olarak bende de hayal kırıklığı yaratmadı değil.

Şampiyonlar Ligine katılmama üzerinde yaratılan bu (klasik) meşrulaştırmayı anlayabiliyorum ancak Şampiyonlar Ligi gelirleri olmadan 1 sezon dahi finanse edilebilecek bir yapı için 20 milyon avro harcayan bir yönetimin, ertesi sezon 2 oyuncu satıp elde ettiği 15 milyon avro ile yeniden yapılanmanın gelirini sağladığının ifade edilmesi her iki durumunda yönetimin ''projesi'', yönetimin ''stratejisi'', transfer ''politikası'' gibi sıfatlarla tanımlanmasını anlamakta zorlanıyorum. Bir yıl o kadar da uzun bir zaman değil..

pclion dedi ki...

Aslantepe, o noktada haklısın ama şöyle de bir durum var. İnsan başına gelmeden bilmiyor. O ana kadar Galatasaray kariyerinde düşüşe geçmiş çok az oyuncuyu takıma getirebilmişti. Belki Jardel diyebiliriz, Lincoln vs.

Ancak bu sezon görüldü ki Galatasaray'a ve Türkiye Süper Ligi'ne ligin adından büyük adamlar getirmek performans olarak yeterli katkı vermiyor. Twitter'da yazmıştım, 60'lık dedelerin 20'lik Azerilere parayı bastırıp getirmesi gibi olmasın transfer.

Hayal kırıklığı yaratmasın ilk yorum, aslında orada yazdığım da yanlış değil fakat transfere daha dar bakmıştım, şimdi transferlere bakışım oturuyor diyeyim. Yine de toplamda bakarsak Keita ortalama bir performans gösterdiği bir sezonda geldiği paraya gönderilebiliyor ki artık 29 yaşında olduğunu unutmayalım.

Elano/Keita önemli bir deneydi ve transfere bakışımda yeni bir parametre getirmiştir, öğretmiştir. Bu parametre nedir? Türkiye'yi kariyerinin bir parçası olarak tanımlayabilir mi bu oyuncu, "Oynayamasam da piyasam var, dönerim" diyecek mi? Bu sorunun bende oluşan cevabı performans için de önemli bir veri olacaktır.

Kendimi ifade edebildim mi bilmiyorum ama tutarsızlıktan çok deneyim olarak görüyorum onu ben...

Adsız dedi ki...

bizden örnek vererek başlayayım. arda ve sercan bu ülkenin üst düzey genç yetenekleri. başka ülkelerden takımlar kendilerine göre yabancı sayılan bu topçuları almak istedikleri zaman, türk klüpleri 10-15 milyon euro gibi bonservis isterler. bizden verdiğim örneği ters çevirip yorumlarsak, diğer ülkelerin genç yeteneklerini almak istediğimiz zaman aynı şekilde diğer ülkelerin klüpleride yetenekleri için bu düzeyde para isterler. pazar, brezilya, arjantin, portekiz, fransa ise bu bonservisler çok daha uçuk olur. dolayısı ile bizdeki büyük takımların, bu ve benzeri pazarlardan genç yabancı oyuncuları alması çok zor. alsalar bile türkiye pazarının değerinden dolayı bu oyuncuları daha yüksek paralarla satma imkanları bundan daha zor. bu olaydan çıkarılacak sonuca göre eğer az verip çoğa satmak istiyosak dolaşmamız gereken pazar ya asya yada afrika oluyor (ordan da topçu bırakmışlarsa).

peki nasıl yabancılar almamız lazım. herkesin yorumu kendine ama bence alınması gereken yabancı oyuncu tipi, tutmuş bir organizsayondan hareketle söylüyorum, tecrübeli ve kariyerli yabancılar olmalı. diğer ülkelerin yaptığı gibi eğer bir oyuncuyu ödediğiniz bonservisten daha yüksek bir bonservise satmak istiyorsak, bu türk oyuncular olmalı. ardanın, sabrinin, servetin, gökhan gönülün, sercanın, volkanın, ozanın, batuhanın ve bi çok türk gencinin satılması hem klüplere para kazandırır (hepsi karlı satışlar olur) hemde diğer gençlerin önü açılır. o yüzdendirki keitaya verilen bonservis geri dönüşünün olamayabileceği için eleştirilebilir ama keitadan alınan bonservis benzer sebeplerle övülür.

aks111 dedi ki...

@ onur

Benim orda demek istediğim olay çok iyi bi santrofor olan david villanın anca 29 yaşında şu an en iyi takım diyebilceğimiz barcelonaya gelmesi.Yani busquets geliyor ilk 11 oynuyor 21 yaşında barcelonada.Kim beğeniyor bu adamı.Şans gülmüş adamın yüzüne.Maicon niye yoktu 2006 dünya kupasında.Bence dünyanın en iyi sağ beki.Neden onu 22 yaşında görmedik interde.Mehmet batdal da kimse ilgilenmedi şimdi geldi diye bişey yok.Zamanında çok teklif oldu ama anlaşmazlıklar oldu bi şekilde adam bu yaşta geldi.Daha oynadığı topu görmeden bu adamın tecrübesi yok demek kolaycılıktır.Lucas barrios la da gidebilirizde boşver gitmicem :)

Adsız dedi ki...

uğur son zamanlarda yazmak için yazıyor gibi bir havan var, ya da ben öyle hissettim umarım yanılıyorumdur. çünkü ben seni bu blokta yazmaya başladığından beridir takip ediyorum. belki de gazeteye ağırlık vermiş olabilirsin.

pclion dedi ki...

Adsız, pek öyle değil. Bloga başladığımda çok daha rahattım, hem zevkli hem de tam zamanlı iş gibiydi zaman zaman. Şimdi okula da gidiyorum, ek işler falan da var. Gazete, bloga daha çok olumlu yansır çünkü orada da benzer konular üstüne çalışıyorum. Spesifik bir eleştirin varsa mail at, oradan konuşalım...

pink dedi ki...

Ben şahsen hala çizginizi koruduğunuzu düşünüyorum.Bu yazı da bir düşünce yazısı olduğu için(fikirler sizi bağladığı için),kimsenin sizi kırmasına izin vermeyin,ancak gördüğüm kadarıyla yukarıdaki adsızın yaptığı yorum gibi yapıcı eleştirilere de açıksınız.Bu çok hoş bence,ya da olması gereken diyeyim.

Bu arada sağda blogları gösteren kısmın eskisi gibi olmadığı için okuyucular şikayette bulunuyordu.Ancak bence böyle daha güzel olmuş.Hem o kalabalıktan kurtulunmuş,hem de böyle daha sade ve şık olmuş.

Sağlıcakla,

sembolist dedi ki...

Uğur'un yazılarında çizgisinde bir problem yok.Yazılarından aldğım tat da aynı.
Kimi insanlar özelinde şöyle bir algı değişmesi olmuş olablir:Önceki süreçte sadece bu blog ekseninde tanınan bir insandın ve blogdaki yazılar blogu da aşan bir birkimi okuyormuş hissi veriyordu kimi insanlara.Tv-Gazete gibi etkinliklerle beraber sürekli ismi duyulan bir 'spor yazarı' algısı oluştu Uğur ismi etrafında.O 'kimi insanlar'da bu 'çok tanınan' Uğur'dan, fotomaçlarda-fotosporlarda vs yıllardır yazan spor yazarları klişeleri bekleme eğilimi oluştu.
Sözün özü,'karpuzlar' la birlikte kimilerindeki blinçaltları da negatife doğru evrildi..
Kendi adıma söyleyim okunası blogların başındasın halaaa..

pclion dedi ki...

Falagar ve Mesut,

Bloga pek sizin gibi teşvik edici mesajlar gelmiyor eskisi gibi, sonuçta yeni bir yer değil burası ama arada sizin gibi düzenli takipçilerin olduğunu bilmek de güzel benim açımdan. Her türlü eleştiriyi karşılamak durumundayım ama çoğu zaman bu pek de yapıcı, mantıklı bir şekilde olmuyor. Adam sözlüğe benim yeni Ercan Saatçi, Gürcan Bilgiç olduğumu yazıp tepki alınca altına "blogunu okumuyordum, sağdan soldan duyduğumla yazdım" diyebiliyor mesela. Bu yüzden son adsızın yorumu inanın hiç problem değil. Derdini anlatan herkesle konuşurum, niye konuşmayayım? Tek başıma yazıyorum sonuçta burada, ruh halim bile yansır yeri geldiğinde.

Bir arkadaşımız mailden maç yazılarıyla ilgili güzel bir temenni yazmıştı, o hiç aklımdan çıkmaz mesela. Diyaloga kapalı insan değilim, yeter ki yazdığım düzgünlükte bir karşılık alayım...

Adsız dedi ki...

uğur sürekli olumlu eleştiri alacaksın diye bir kaide yoktur. eleştiri her alanda insanın kendini geliştirmesine yardımcı olur.

dediğin gibi yapıcı olması şartıyla. benim yorumumda çok olumsuz değildi kanımca. gene de sana hak vermiyor değilim.

hem okul, hem gazete... özel hayatına ayırdığın zamanı saymayalım. ki sadece o bile bloğu es geçmene yeterli olabilir.

biz seni okumaktan keyif alıyorsak, eleştiriyoruz yoksa iyi yazmışsın kötü yazmışsın kimseyi ilgilendirmez.

kendine iyi bak.
raşit

Adsız dedi ki...

Uğur 2 isimle anlaşılmış. Hadi senden yorum bekliyoruz. Lorik Cana iyide, Pablo Pino kanat boşluğunu iyi doldurabilir mi ? yaşları gayet uygun,futbolları uyuşur mu sence ?

Adsız dedi ki...

Uğur,

Şu adamı tanıyor musun? Harika bir sol ayağı var. Bloğumda bahsetmiştim ben bir keresin işte;
http://tinyurl.com/42hmhr

Related Posts with Thumbnails