Terim'in öğrencileri bugün sahaya çıktığında son altı lig maçından sadece ikisini kazanabilmiş haldeydi ve zorlu fikstür öncesi evinde kazanarak lider Fenerbahçe'nin kaybını değerlendirmek istiyordu. Öte yandan sezon başından bu yana sırıtan üretkenlik problemi, Riera ile Kazım'ın form durumu sebebiyle iyiden iyiye gün yüzüne çıkmıştı ve bazı değişiklikler gerekiyordu. Felipe Melo'nun da olmadığı maçta Fatih hoca cesur bir hamleyle savunma ile orta saha arasına başka oyuncu koymayıp 11.oyuncu olarak Milan Baros'u tercih etti. Bu da sezon başında bir kesim taraftarın görmeyi umduğu 4-4-2'yi ilk kez gerçek anlamda sahada görmek demekti.
Baros ile Elmander'in önde olduğu, Riera ile Kazım'ın saf kanat oyuncuları olarak görev aldığı bu düzen, güçlü orta sahanın ve formda savunma oyuncularının da becerisiyle defansta geçit vermedi ama neredeyse 45'teki gole kadar net pozisyon üretemedi. Kazım'a hiçbir zaman uzun maraton oyuncusu gözüyle bakmamak gerek belki ama hakikaten şu formsuzluğu çekilir gibi değil. Sağ kanat şu haliyle tamamen felç gibi duruyor. Yekta'nın yokluğu çok büyük kayıp oldu bu açıdan. Soldaki Riera, ortalamanın üzerinde işler yaptı bugün ama birebirde Uğur Kavuk'a üstünlük kursa da ortaları ve pasları bir türlü Baros ile Elmander'i bulmadı. Göbekten destek sınırlı kalsa da Engin Baytar'ın ekstra koşularından biri biraz da şansın yardımıyla ilk yarıdaki tek pozisyonu üretti ve oradan gol geldi. Görevini eksiksiz yerine getiren Engin'in fark yaratmasına da takım büyük ihtiyaç duyuyordu.
İkinci yarı ise kırmızılarla ve penaltı tartışmalarıyla geçti. Milan Baros'u savunmanın arkasına kaçıran Galatasaray, buradan iki pozisyon çıkardı. Buradan gelen penaltı da aslında oyunu Fatih Terim'in istediği noktaya getirmişti. Ne var ki ayağa daha doğru oynamaya başlayan Sivas, normale göre zaten bir kişi eksik orta sahayı düşürmeye başladı ve rakip yarı sahada daha aktif olmaya başladı. İlk yarıda sadece Pedriel'e top şişirerek iş görmeye çalışan Sivas, Rasmussen'in yerine giren Cerny'nin de etkisiyle pozisyonlar üretti, bunlardan birisinde de üç maçtır mükemmele yakın oynayan Semih'in birebirde Erman'a geçilmesi sonucunda golü buldu.
Ortalığı karıştıran ise Engin Baytar'ın kırmızısı oldu. Kendi sahasında, önde olan bir takımın en başarılı oyuncusu gidip rakip kaleciye kafa atar mı, atıyor işte. Engin, artık değiştiğini dosta, düşmana ilan etmişken tutup da şu yaptığı hareketle birçok kişinin kendisine olan güvenini sarstı. Takımın X-faktörü konumundayken şu yaptığının affedilir tarafı yok. Facia. Ligin en kritik maçlarından Fenerbahçe mücadelesinde de olmayacak böylece. Bu da yetmezmiş gibi Elmander'in en az onun kadar gereksiz müdahelesiyle takımı dokuz kişi bırakması tuz biber ekti.
Sivasspor'un durumu eşitleyecek çok şans bulduğunu söylemek güç ama bu kırmızıların Gençlerbirliği deplasmanında ve Fenerbahçe karşılaşmasında ceremesinin çekileceğini öngörmek zor değil. Hadi ileri uçta Baros var fakat bir türlü Engin dışında bir alternatifin hakkıyla dolduramadığı "Selçuk'un yanı" pozisyonu epey sıkıntı çektirecek gibi. Elbette her şeye rağmen şu hafta kazanmak Galatasaray adına mühimdi, buna şüphe yok fakat iki maç için şimdiden sarı alarm yanıyor bile.
Sivaspor ise 3-1 yenilmesine karşın Beşiktaş maçında ve rahat kazandığı Fenerbahçe maçlarında oynadığı oyunu ortaya koyamadı. Bunda elbette daha dirençli bir orta saha ve savunma bloğu olan Galatasaray'ın da etkisi var ama daha çok birebirde Eboue karşısında varlık gösteremeyen Kamil Grosicki ile bugün takımda yer almayan Eneramo'nun eksikliğinin hissedilmesinin payı büyük. Pedriel de özellikle ilk yarıdaki uzun toplarda duvar olmayı başaramadı ve zaten topla oynama becerisi kısıtlı Kıvanç-Kadir göbeği ekstra pozisyon üretemedi. Hal buyken dokuz kişi de olsa Galatasaray'a gol atmaları güçtü. Yine de derli toplu bir takım oldukları, şu kadroyla -en azından normal yollarla- ligde tutunacakları şimdiden kesin.
0 yorum:
Yorum Gönder