Türk Futbolunun Çıkmaz Sokağı: İstanbul

Büyük profesyonel Servet Çetin'in menajeri bugün açıklama yapıyor ve diyor ki "Servet'in Galatasaray'dan aldığı parayı her babayiğit veremez. Yazın transferin son gününde Schalke 04 teklifte bulundu ama teklifleri yeterli değildi. Devre arasında da bu konuda bir gelişme olacağını sanmıyorum. Panathinaikos da almayı düşünüyordu ama Servet için istenen rakamları duyunca şaşırdılar. Panathinaikos'un da gücü yetmez."

Mealen diyor ki "Biz kerizi bulduk, sağıyoruz. Servet de her maç kendi kalesine gol de atsa almış kontratı, size ne oluyor?" Kolay kolay sinirlenmem ama beni küplere bindiren bu açıklama aslında "üç büyüklerde neler oluyor" sorusunun da cevabını da içinde saklıyor. Son beş yılda Türk futbolunda yaşanan ekonomik büyümeden en büyük payı doğal olarak piyasanın temelini oluşturan İstanbul takımları alsalar da mevcut yerli oyuncu havuzunun teoride darlığı süreci bu takımlar adına olumsuz yönde işletti ve bu akıntıya kapılan üç büyükler üçte biri geride kalmış ligde dahi ilk dörde giremeyecek duruma geldi.

Türk futbolunda transfer, saha içindeki oyunun da önünde, açık ara en gözde ürün. AB üyesi de olmadığımızdan dolayı yabancı ve yerli olarak ikiye ayrılan transfer kendi içinde çelişkileri de beraberinde getiriyor. Yurtdışından kariyerli yabancıya parayı bastırıp getirtebilirken yurtdışında oynayan yerliyi kolay kolay getiremiyorsunuz. Yurt içindeki takımlar da pazar büyüdükçe elindeki yerlilere daha büyük bedeller biçmeye başlayınca yönetimler her zamanki gibi daha kolay olana yöneldiler. Daha az uğraşla daha çok popülarite getiren, taraftarları daha memnun edecek, isimli yabancılara yatırım yapmak daha cazip geldi. Tırnak içinde "kıçı kırık" gurbetçiler, Avrupa'da kariyer yapacak çapta olduklarından yönetimleri çok uğraştırıyorlardı çünkü. Yurt içindekiler de zaten çok para istiyordu. (Hoş, gerçekten istiyorlar) Yabancılara parayı bastırıp getirmek ve dünya yıldızlarını bu kulübe getiren vizyoner başkan unvanı almak dururken Nuri Şahin'lerin, Serdar Taşçı'ların kapısında yatmaya ne gerek vardı?

Böyle olunca kaliteli alternatifler gittikçe azalırken mevcut yeterlileri de elde tutmak önem kazandı. Özellikle Mateja Kezman'ın gelişiyle yabancı oyunculara verilen yıllık ücreti barajı 3 milyon avroyu geçti ve o günden bu yana imzalanan her yerli oyuncu kontratı, bu ücretler üzerinden şekillenir oldu. Fenerbahçe'de yedekliği tescilli Selçuk Şahin'in yıllık 1.5 milyon avrodan kontrat aldığı bir ortama gelindi.

Bugün itibariyle ortada öyle bir durum var ki üç büyükler ne kolay kolay yerli havuzuna kaliteli ek yapabilir, ne de eldeki oyuncularından kurtulabilir. Topa bomba muamelesi yapanların İstanbul'da 1 milyon avrodan aşağıya imza atmadığı bu piyasada mevcut yönetim kafasının eli tamamen ölmüş durumda. İşte bugün Servet Çetin çıkıp rahatlıkla "Hiçbir yere gitmiyorum lan, istersem kendi kaleme hat-trick yaparım" diyebilecek cesareti gösterebiliyor. Ne Avrupa'ya, ne Anadolu'ya açık olan Florya, Ümraniye, Samandıra kapısı içeride bol sıfırlı sözleşmelere imza atmış kodamanları barındırıyor. İstanbul, çıkmaz sokak kimliğinden kurtulamadığı sürece de ne kadar zengin olurlarsa olsunlar, eldeki kodamanlardan daha isimsiz ama daha kaliteli yerlilere karşı gün geçtikçe daha mahkum olmaya devam edecek, Bursa ve Trabzon gibi şehirlerin önünü açacaklar.

Servet'in bu açıklamasının bir de Galatasaray boyutu var ki küfretmeden bir şeyler söyleyebilmek için peygamber sabrı lazım. Adnan Sezgin'in meşhur tezi eşliğinde yarının konusu olsun o da...

Bu Yazıyı Paylaş!

Bookmark and Share

6 yorum:

Adem dedi ki...

Futbol Piyasasının Temelini oluşturan bu üç takım, dar olan oyuncu havuzunu genişletmek için neler yapıyor? Ne yaptı? Ellerinde onlarca alternatif varken absürt proje denemeleriyle, aslında ciddî olarak üzerinde durulsa bir şeyler yapabilecekleri bir sürü planı ilk denemelerdeki başarısızlıkları bahane göstererek çöpe attılar. Ama defalarca hatalı yabancı transferi yapmalarına karşın bundan vazgeçmediler. Yalnızca ve yalnızca sömürerek varlığınızı sürdürürseniz eninde sonunda bir yerde çark edersiniz. Ha, gerekli ortamlar oluşturulur/oluşur. Düzen tekrar sizin yelkeninizi dolduracak rüzgârların düzeni olur.

Ben onu bunu bilmem de, yıllar yılı üç istanbul takımının derebeyliğinde gitti bu lig ve herkes renk istedi durdu. Lige renk lâzım, anadolu takımları, uçurum, tad vermiyor. E lige renk gelince de işler tersine döndü. Renkse renk, neden bu durum kötü birşeymiş gibi algılanıyor ki? Neymiş, istanbul takımları kötüymüş. Beyler renkli lig arzunuza ne oldu? Bırakalım da spontane fırça darbeleriyle boyansın bazı şeyler. "Ahmet resim çizmiyor ya, Mehmet'in resimleri o yüzden güzel geliyor." anlayışı samimiyetsizlik tescili olur.

"Anadolu takımları maddi olarak..." la başlayan teranelerle istanbul takımları haricindeki futbol kulüplerinin başarısızlıklarını, yaşadıkları sıkıntıları maddiyata bağlardılar bir ara. Parasızlık gerçekten de büyük sorundu zengin gözüyle bakınca ama rüzgâr ters yönde esince şunu da gördük ki paraya sahip olmak da sorun ve aslında anadolu kulüplerinin esas sorunu parasızlık değildi. Sizin göremediğiniz şey şu. Bu takımlar, Bursa, Kayseri, Trabzon, Gaziantep... Birilerinin kötü durumundan faydalanmıyorlar artık. Birileri tarafından önleri de açılmıyor. Onlar kendi önlerini, vizyonlarıyla ve sabırlarıyla kendileri açıyorlar. O kodaman futbolcuların herbirinin, kendilerinden daha isimsiz ama daha kaliteli futbolculara rağmen sürekli millî takımda forma giymesiyse bambaşka bir ikiyüzlülüğün tezahürüdür ki o da zamanı gelince görülecektir.

pclion dedi ki...

Israrla siz demişsin ama "üç büyükler" benden sorulmuyor, sorumluluğu da bana ait değil. :) Ben ligden memnunum zaten, geri kalan fikirlerim de ortadadır. Kafandaki düşmanı benle eşleştirmeden görüş belirtsen daha doğru bence çünkü yazdıkların benim düşüncelerimle paralel şeyler değil...

Adem dedi ki...

Israrla siz demiş miyim diye baktım ama ben göremedim Uğur. Siz demişim, bir kez. Eğer bir kelimenin bir kerelik kullanımı ısrara giriyorsa özür dilerim. Kaldı ki sana eleştiri yapacak olsam sen derim. Çekinecek bir durum değil bu. 2. paragraftan itibaren yaptığım eleştirilerin şahsınla alakası yok. Fakat yazında belirttiğin fikirlerle beslenen benzerî düşünceler var. Ben de yazının bana düşündürdüklerinden yola çıkıp bi kontra söylem getirdim, hepsi bu. Sana eleştiri yönelttiğim tek eleştiri şudur, aslında belki de kelime hatası diyelim: "böyle yaparak Bursa ve Trabzon gibi şehirlerin önünü" Bu ülkenin futbolunda bir şeylerin olmasına karar yahut izin veren bu üç takım değil sanırım.

pclion dedi ki...

Sonradan çözdüm onu da gönderdikten sonra silmek istemedim okuyanlara saygısızlık olmasın diye. Bazen böyle garip yorumlar gelebiliyor çünkü, zaten yazanın sen olduğunu tıklayınca gördüm. :) Neyse...

Galiba şikayetçi olduğun "Üç büyüklerin kötü yönetilmesi meydanı Trabzon ve Bursa'nın önünü açtı" fikri ama burada kastettiğim tam olarak bu değil. Tabii ki etkisi var ama bu kadar kolay bir iş olsaydı 55 yıllık lig tarihinin son beş yılına yoğunlaşmazdı bu kalabalık. Bursa ve Trabzon gibi şehirlerin dememde de herhangi bir küçük görme ya da ötekileştirme yoktur. Zaten neyi ötekileştirmek isteceğim, ben İstanbul takımlarına özel sempati besleyen biri değilim. Kaldı ki sevdiğim takıma karşı dahi fikirlerimi törpülemiyorum, öyle bir şey olmaz yani.

YDYD için bu taraflara uğrarsan haberim olsun...

anfieldyolu dedi ki...

Aynı menajer Servet de top kesiyor Puyol da,Servet'i Barcelona'ya koysan oynar diyebilmiş biri,bu sebeple çok şaşırtmadı beni bu söylemi.

Her zaman büyümeli diyerek,bütçeyi genişleterek büyüme yaşanmaz.Doğru şekilde önce küçülerek ardından büyüme sağlanabilir,en büyük şirketler de kriz yönetimlerinde bu yollardan geçmişlerdir.Artık egolarını,anlık tepkileri düşünerek değil,kısa-orta-uzun vadeli stratejik planları yaparak hareket etmeliler.(Gerçi böyle planları yapan mı var,uzun dönem planı diye statı düşünüp,sadece stat diyebilen bir yönetim var)


Gayet güzel anlattığın şekilde,dışarıya uzanan yollar tıkanmış durumda,daha doğrusu yine belirttiğin gibi bazı yolları kafadan kapatarak tıkanmış.Kendi özkaynaklarına yönelmenin daha uygun zamanı var mıdır bilemiyorum.Başka zaman olsa,risk olarak adledilebilir ancak şu anda risk taşıyan bir durum da yok.Koskoca kulübü enayi yerine koyanların yerine kendi altyapımızdaki çocuklar oynasın artık.Yıllardır yabancılara,antrenörlere dağıtılan tazminatlar,kangreni atmak için kullanılsın bir kere de.Yurtdışındaki yeteneklere yönelinsin diyemiyorum,Nuri'nin kapısında değil Barış'ın kapısında yatanlardan böyle birşey dilemeye insanın içi elvermiyor.

Adem dedi ki...

Eyvallah Uğur, Facebook'tan iletirim.

Related Posts with Thumbnails