Basketbol izlemeyi, takip etmeyi severim ama hiçbir zaman iyi bir salon seyircisi olmamışımdır. Salonda, statta yer almak büyük ölçüde aidiyet işi. Hayatınızdan bir zaman yaratmanız gerek. Bu sene Oktay Mahmudi'nin Galatasaray Cafe Crown'ı beni o salona getirdiyse ve belki de uzun süredir Ali Sami Yen'de dahi harcamadığım enerjiyi onlar için sarfetmemi sağladıysa bireysel olarak teşekkür etmem gerekiyor her şeyden önce...
Bu takım sezon başında Avrupa kupalarında dahi yer almayacağı göz önüne alınarak kurulmuş bir takımdı ancak net olarak Türkiye'nin en iyisi olan Fenerbahçe'nin karşısına finalde dikilmeyi başardı. Yetmedi, birisi Sinan Erdem'de olmak üzere iki de maç kazandı. Neresinden bakarsak bakalım, başlı başına bir başarı hikayesi bu ve gelecek yıl farklı oyuncular yer alsa da, almasa da bu ekip Galatasaraylıların ve basketbolseverlerin unutmayacağı, tebessümle anacağı bir takım olarak anılacaklar. Son iki maçta Fenerbahçe'ye evinde kaybederken dahi kendilerini alkışlatan, bizlere İngiliz futbolsever hissiyatını yaşatan bu ekibin, "son topa kadar" zaferi kovalayanların hikayesi artık unutulmaz. Ermal Kuqo'dan Jerry Johnson'a, Luka Andric'ten Preston Shumpert'a kadar... Kadro kalitesi ve gücüyle şampiyonluğu hak eden ve alan Fenerbahçe'yi de tebrik ederim kendi adıma.
Bütçesi artmış, hedefini Eurolig olarak belirlemiş bir Galatasaray'ı takip etmek büyük keyif verecek. Fenerbahçe'nin yeni salona geçişiyle rekabet dozunun harlanacağı bir basketbol ortamı olacak gelecek sezon BBL'de. Salonda yaşanan olayları bir kenara bırakarak güzel bir salon rekabeti yaşandı. Galatasaray adına da Abdi İpekçi'de yeni bir aidiyet doğdu bu sene. Spor kulübü olgusunun altını daha güçlü bir şekilde doldurmak dileğiyle...
1 yorum:
öncelikle bi fenerbahçeli olarak geçmiş yazılarınızın tamamına yakınını okudum ve gerçekten çok beğendim,bu maça gelirsek her ne kadar kupayı kaldıran biz olsakta bu serinin kazananı galatasaray olmuştur tabi ki bu seriden gerekli dersleri çıkartmak şartıyla...saygılar(mustafa)
Yorum Gönder