Elstree'deki otel odama adım attıktan sonra çook yorgun olmama karşın hemen yatacak halim yoktu tabii, ilk işim odada minibar var mı diye kontrol etmek oldu, yokmuş. Onun yerine ufak bir kettle ile çeşit çeşit çaylar konmuş. Düzeneği çözüp bir sütlü çay hazırladım kendime. Yarı nescafe, yarı çay tadında, ilginç bir şeyi içtikten sonra televizyonu açıp Sky Sports'tan havadisleri almaya niyetlendim ama adamlar bildiğin pankreası realiti şov yapmışlar. Acun, Hülya Avşar, Ali bilmemne tipli adamlarla takılıyorlar orada. Yarın sabah bir Premier Lig keyfi sürerip deyip yattım.
Türkiye'deyken telefonda konuştuğum Zeynep, ikinci gün için toplanma saati olarak 9 demişti. Zeynep, Nike Türkiye'nin basınla ilgilenen organizatörü. Acaba Türkiye saatiyle mi söyledi, İngiltere mi derken hiç adetim olmadığı üzere yusuflayarak 8.45'te aşağı indim. Henüz aksanı oturtamadığım İngilizcemle resepsiyona Zeynep'in burada olup olmadığını soruyorum. Anlaşıyoruz ama Uğur Karakullukçu demenin bir İngiliz için işkence olduğunu fark ediyorum o sırada.
Neyse efendim, Zeynep'le ekibin diğer elemanlarını beklerken, Goal Dergisi'nden Yakup abiyle ile NTV Spor ekibinden Bülent abinin iPhone 4 almak için erkenden kuyruğa girdiğini öğreniyoruz. Irmak Kazuk ise bize daha sonra katılacağını söylüyor. Otobüs Nike Akademisi'ne doğru hareket ettiğinde aslında şehir merkezine uzak bir yerde olduğumuzu fark ediyorum. Bir nevi Riva'dayız yani. Dönüş yolunda ağaçsız bir tek yer yok ve daha ilginç olanı ağaç boyunu geçen herhangi bir ev de yok. İki katlı, dış cephesinde genelde ahşap malzeme kullanılmış evler var. Trafiğin soldan akmasına hâlâ 'vay anasına arkadaş' modunda bakarken, Akademi'ye adım attık.
Yeri gelmişken henüz tam açıklamadığımı fark ettim, anlatayım. İngiltere'ye gitme sebebim esasen Nike'ın The Chance adlı, 40 ülkeyi kapsayan projesine blog yazarı olarak davet almam. 40 ülkede yapılan seçmelerde 100 amatör genç belirlendi ve Londra'daki daimi seçmelere getirildi. Türkiye'den ise önce Orkun Dervişler ile Kerem Tulgar seçilirken, kontenjan artınca Doğukan Meşekoparan da ekibe dahil oldu. Bu 100 gençten sekizine İngiltere'de bir yıl boyunca prestijli bir üniversiteyle ortak bir programla futbol eğitimi verilecek. Bir yıl sonra da Arsenal'in büyük hocası Arsene Wenger bu çocuklardan birine profesyonel sözleşme önerecek. Konsept bu.
Akademi'ye geldiğimizde her Türk gibi önce çimlere göz atıp, "Adamlar yapmışlar!" triplerine girdikten sonra basın odasına geçtik. Çocuklar o sırada ısınıyordu. Orada bir günün ardından internete girdikten sonra ilk iş telefonun niye çekmediğini sormak oldu. Sağolsun, Twitter'da beni takip eden bir arkadaş Vodafone TR'de çalışıyormuş, işlemlerimi halletti. Fulham'da antrenörlük yapan, çocuklara eğitim veren ekibin önemli isimlerinden biriyle söyleşi yaptıktan sonra maçları izlemeye geçtik. Bizim çocukların yer aldığı 7'e 7 maçı izlemeye gidip Orkun ile Kerem'in takımının iyi iş yaptığını görünce rakip takımın stoperi Doğukan'ın şansının azaldığını düşündüm. Daha sonra çocuklarla biraz sohbet ettikten sonra otele döndük.
Bir saat dinlenmeye çıktığımda sütlü çayımı yapıp Sky Sports'u açtım ama bu kez de kriket maçı vardı. Sevenleri vardır illa ki de o kadar dar alanda oynanan bir spor için dev stadyumlar yapılması, daha da garibi o statların dolması bana garip gelmiştir. Neyse, biraz izledikten sonra bu kez son 32'ye kalan gençlerin açıklanacağı Wembley'e doğru yola çıktık. Türk Telekom Arena'nın açılışından yeni çıkmış biri olarak stadyumdan etkilenme kotamı doldurmuş durumdaydım ama Wembley de bambaşka bir stat hakikaten. Soyunma odalarına kadar gezme fırsatı bulduk, fotoğraflarımızı çekip içeri geçtik. Akşam yapılacak tören öncesi yemeği beklerken, Wembley internetiyle Sopcast'ten Beşiktaş-Bucaspor maçını seyrederek de tarihe geçtik sanırım.
Yemek öncesi bir de Figo'nun basın toplantısı vardı tabii. NTV Spor muhabirlerinden Irmak Kazuk, kıstırmışken Beşiktaş'ın Portekizlilerini sordu. Türk futbol hakkında hiçbir fikri olmadığını söyleyen Figo'nun tavrı gücümüze gitmişti ki, bir gün Türkiye'de teknik bir göreve gelme ihtimaliyle ilgili kontra soruya "işim olmaz" tribi atınca hakikaten kızdık Figo'ya. Snobluk da bir dereceye kadar kabul edilebilir ama olumsuz yanıt vermenin de bir adabı vardır. Hoş, bizim değerli basınımız bu haberi "Figo Kartal'a hayran" olarak sunmayı becermiş, sorun yok yani. Soruyu soran, cevabı alan biz değilmişiz gibi...
Toplantı sonrası yemeğe geçip, bizim çocukların son 32'ye girip girmediğini merakla beklemeye başladık. Bu arada Avusturya'yı temsilen katılan Atakan Yiğit de oldukça düzgün Türkçe konuşan bir arkadaşımız. İlk onun seçildiğini izledikten sonra Orkun ile Kerem'in de siyah takımda yer aldığını gördük. Doğukan tahmin ettiğim gibi seçilememişti ancak tören sonrası en neşeli olan oydu. Çocukları tebrik ettikten sonra bu kez günü kapatmanın huzuruyla kendimi odaya attım. Yarın sabah 7.30'da kalkıp aralıksız bir maratona girecektim. Üstelik programda Emirates Arena'da Arsenal-Wigan maçını izlemek de vardı...
12 yorum:
Vay arkadaş İngiltere'ye git,gez üstüne üstlük stadyumlarda girip çıkmadığın yer görmediğin adam kalmasın birde canlı maçlara ortak ol.İnsanın içi acıyor valla.Eline sağlık bu arada güzel olmuş yazın :)3. bölüm olacakmı :)
Is yerinde bezmislik ve pazartesi olmasinin verdigi ekstra kotu ruh haliyle belki gelmistir Ingiltere yazisi diye tikladim ve yuzume bir anda bir anlamsiz bir gulumse ve kan geldi.Cok guzel bir yazi olmus eline saglik.Wembley'de sahaya girip ilk golu atip,bunun videosunu bizle paylasmini isterdim acikcasi:)O zaman belki de Arsene Wenger teklifi sana sunardi:)
Devamini bekliyoruz,senin icin kucuk yazilar olabilir ama bizim icin buyuk emin ol.
abi mustafa özdemir'in futbol tutkusu, avrupa yolcusu yazı dizisinden sonra ilaç gibi geldi vallahi bu. ele, ayağa sağlık.
Üçüncü bölüm var, hatta dört de var. :)
Anfield, benim için de küçük değil yahu, keyif alarak yazıyorum. Hatta çok mu kişisel diye biraz çekinerek yazıyordum, hoşunuza gitmesine sevindim. Kendimi fazla kasıyorum galiba.
Yücel, eyvallah. :)
Bir de isimlerinizi öğrensem tam olacak...
İsimler demişsin kullanıcı adı belirtmediğin için geçen yazı ve bu yazıyada yorumculardan olduğum için üstüme alındım ben serhat :)
Ayrıca hiç tanışmadığımızı bildiğim halde acaba diyorum tanımadığın birinin atkı siparişini getirme olanağın olurmu :) Desem çokmu ileri gitmiş olurum :)
Agacli mekanlar, Londra'nin kuzeyine mi dusuyor? Arsenal ve Tottenham'in stadlari Kuzey Londra'da Turk bolgelerine yakin yerlerde.
Uğur kardeşim her şeyin en iyisine layısın ve hakediyorsun..
yazılarını keyifle okumaya devam..
Merhabalar,
Figo'nun Türk futbolunu takip etmemesinin ve verdiği cevaplardan çıkarılacak sonuç olarak aşağı görmesinde kişisel tarihinde yer alan Galatasaray hatıratının mühim bir yeri olduğunu düşünüyorum.. Sadece Super Kupa maçını kastetmiyorum, bir sene sonrasında İspanya'da kafasını yarmamızın da etkisi vardır; ayrıca milli takım maçlarında da Türkiye ile ilgili anılarının mutlulukla dolu olmadığını biliyoruz..
yeni yazı ne zaman :) Ayrıca yorumlara cevaplar ne zaman :)
Serhat, seni de düşünerek sormuştum, memnun oldum.
Atkı işi şimdilik mümkün değil çünkü buradayım. :)) Gidersem, bütçem de müsait olursa neden olmasın, getiririm tabii...
Bugün epey yoğundu, sadece yorumları onaylayabildim. Geç cevap için kusura bakmayın.
Mesut, teşekkürler abicim. :)
vaaaaayy futbol tutkusu londra yolcusu haaa :) ellerine sağlık aga biz de seninle londra'ya gitmişiz gibi okuduk, devamını bekliyoruz ;)
Figo roportajı bir gazetenin internet sayfasında gözüme çarptı özetini göz attım sadece baya ballandırmışlardı orda oysa elemanlar baştan aşağı yazmışlar hikayeyi o zaman bu yüzden blog okuyorum spor gazetelerini bakmıyorum.
türk basınında eski adetler hala devam ediyor demek ki 442 nin bizi nasıl kandırdılar köşesi devam ediyorsa kandırıyorlar olarak devam etmeli
Yorum Gönder