Ömer Toprak'ın Türkiye Tercihi

Türkiye Milli Takımı her daim hücum hattında derinliğe sahip olmuş, yaratıcı kanat oyuncuları yetiştirmekte sıkıntı çekmemiştir fakat saf  yetenek ve içgüdüden ziyade pozisyon bilgisi, taktik eğitim gerektiren stoper, bek, defansif orta saha gibi bölgelere kalifiye adam bulmakta zorlanmıştır. Yıldıray Baştürk ile başlayıp Altıntop kardeşlerin başarısıyla perçinlenen Almanya altyapılı gurbetçilere eğilme trendinin bu eksiklikleri kapatmakta kullanılmaması bana hep ilginç gelmiştir ama buralarda uzun süredir bahsettiğimiz bir isim artık bunu değiştiriyor: Ömer Toprak.

Almanya U-19 formasıyla Ömer Toprak
Epeydir Türk takımlarının imtina ettiği yeterli ilgi alakayı Leverkusen'in gösterip 4 milyon avro bonservis karşılığında Freiburg'dan aldığı Ömer'in tercihi, dün Fatih Demireli sayesinde twitter'da bugün de Bild, Kicker gibi prestijli Alman kaynaklarında yer buldu. Hem Türkiye, hem de Ömer için doğru tercih ve çok güzel bir haber. TFF, onunla uzun süredir ciddi bir şekilde ilgilendi ve karşılığını aldı. Hatta "devlet resmiyeti" kalıplarının dışına çıkıp mart 2010'da resmi siteden açık açık "Ömer'i izlemeye gidiyoruz" denmesi bile tek başına bu çabayı doğrular nitelikte. Ömer de Almanya-Türkiye arasında yeni bir dönem başlatan Mesut Özil'in değil, onunla benzer dönemde Almanya'yı tercih eden Serdar Taşçı'nın izinden gideceğini anladığından uluslararası arenada daha rahat boy göstereceği Türkiye'yi seçerek kariyeri adına da doğru bir seçim yaptı bana kalırsa.

2008/09 sezonunda yakaladığı büyük çıkış, Bundesliga'da boy gösterecek derken geçirdiği ağır go-kart kazası, ardından geri dönüşü ve Freiburg'dan Leverkusen'e geçişi... Henüz 22 yaşında olmasına rağmen kısa kariyeri hikayelerle dolu Ömer'in başarılı olacağından şüphem yok. Servet Çetin ve Gökhan Zan'ı milli takım adına vazgeçilmez kılan uzun boylu ve kalıplı stoper rotasyonunu genişleterek Guus Hiddink'e ve gelecekteki milli takım hocalarına önemli bir alternatif sağlayacak. Öte yandan henüz üstüne koyma aşamasında olduğu, bir savunma oyuncusu olarak olgunlaşmasının bir-iki yıl daha alacağı da açık. Leverkusen ona yatırım yaparken Freiburg'daki performansından ziyade yetilerine güvendi. Freiburg'daki hocası Robin Dutt da Ömer'in milli takım tercihiyle ilgili sorulara "Önce kulübünde ilk 11'de yer almaya konsantre olmalı" derken buna vurgu yapıyordu aslında.

Her şartta milli takımı epey rahatlatacak, iki taraf için de akıllıca bir hamle. Umarım milli takım performansı da onu Yıldıray, Hamit ve Nuri sınıfına sokar. Darısı yavaş yavaş gözlerimizi çevirmeye başlayacağımız Türk Asıllı Almanya U-17 takımında...

Türk Asıllılar
Geri Dön!: Ömer Toprak & Oğuzhan Özyakup
Ömer Toprak & Leverkusen

Galatasaray 2-0 Eskişehirspor || Söz Savunmada...


Zirve adayı ekiplerden şüphesiz en yenisi ve doğal olarak parçaları en değişken ekip olan Galatasaray için iç saha maçları çok mühim ve Eskişehirspor karşısında alınan ikinci lig galibiyeti de buna istisna değil. Fatih hoca 4-4-2 vari bir yapı denemesini hafta içi Karabükspor karşısında 75 dakika 10 kişi oynayınca fazla kullanamamış, ancak oyuncu performanslarından yola çıkarak çeşitli tespitler yapıp sezon başından beri uygulanan ve bence takıma en uygun yapı olan kanatları önde bir 4-1-4-1 dizilişi ile bir plan kurmuş. En belirgen değişiklik orta sahada oyun kurucu Selçuk İnan'ın partnerliğini Engin Baytar'ın üstlenmesiydi ki Felipe Melo ve Selçuk İnan'la beraber günün en dikkat çekici isimlerinden birisi de Engin'di.

Kredi notu olumsuzdan durağana: Engin Baytar
Engin Baytar'ın Trabzon'a gelişi sonrası "süper arızalı" etiketini yararlı bir rotasyon oyuncusuna dönüştürdüğü dönemi hatırlayanlar, bugünkü performansına çok şaşırmayacaklardır. Türkiye liglerinin en büyük hocalarından biri olduğu su götürmez bir gerçek olan Şenol Güneş'in onu en verimli kıldığı dönem, Bayern'de Schweinsteiger'in geçirdiği evrimin bir benzerini geçirip kanat hücumcusundan çok yönlü bir merkez oyuncusu rolüne adapte olduğu zaman zarfındaydı. Zaman içinde bu formül, Alanzinho'nun çıkışı ile göbekte Selçuk İnan-Gustavo Colman ikilisinin kemikleşmiş birlikteliği sayesinde taca çıkmıştı. Bunda ve akabinde takımdan şutlanmnasında Engin'in boşuna "manyağın oğlu" olarak anılmadığını hatırlatan eylemlerinin de payı büyüktü fakat 28 yaşını devirmiş bu yetenekli adamın bu işi yapabildiği görülmüştü. bugün Türk Telekom Arena'da fark yaratan detaylardan en dikkat çekicisi buydu sanırım.

İkincisi ve belki de daha önemlisi tempo sorunu çeken bir takım olan Galatasaray'ın zaman zaman rüzgarı arkasına almak için atması gereken ekstra gollere ihtiyaç duyması ki Selçuk İnan'ın Gökhan Zan'a servis ettiği korner asisti tam da bunu sağladı. Epeydir özgüven sorunu yaşayan, "Abdurrahman Çelebi" Zan için de moral sağlaması muhtemel bu gol, maçı Galatasaray'ın istediği kıvama getirdi.

Skibbe'nin ikilisi işlemedi
Eski dost Michael Skibbe, ilk kez TT Arena'ya adım attı.
Önde Mehmet Yıldız'ın şok presine ve sırtı dönük oyununa güvenen, arkasından da Camara'yı kaçırmaya çalışan eski dost Michael Skibbe'nin öğrencileri ise 1-0'ın arkasını getiremedi ve Tomas Ujfalusi'nin kestiği bir kontratak dışında pozisyon üretmekte güçlük çekti. Selçuk İnan'ın başta Elmander olmak üzere birçok arkadaşını aralara kaçırışı ve pozisyon hazırlamasına şapka çıkarmak gerek ki ligin en istikrarlı ve verimli orta saha oyuncusu olduğunu tekrar tekrar ispatlıyor Selçuk. Nazar değmesin. Felipe Melo'nun tribünlerden aldığı enerji ve aldığı sorumluluk da takdire şayan. Öte yandan maça kötü bir başlangıç yapıp zaten kredisinin çok yüksek olmadığı tribünlerden tepki çekmeye başlayan Sabri Sarıoğlu'nun 30 sonrası toparlanıp doğru kademeler ve bindirmelerle katkı vermeye çalışmasını da atlamayalım.

Galatasaray'ın en önemli eksiği Kazım'ın üretkenliğinin düştüğü, Riera'nın ise yeni yeni ısındığı şu dönemde kanatların işlememesi olsa gerek. Bekler de bu anlamda pek aktif sayılmaz. Riera'nın 90'dan çıkan müthiş şutu haricinde de akıllı ve düşünerek denediği belli olan çabalarını göz önüne alırsak takıma ısındıkça daha iyi olacağı belli gibi. Sarı-kırmızılıların ihtiyacı olan bir-iki aylık süreyi en az hasarla atlatması, onun adaptasyonları için de önemli bir yardımcı olabilir.

Tomas Ujfalusi, başarılı form grafiğini sürdürüyor.
Son sözü savunma söyledi
Skibbe'nin şu güne kadar can yakan ekibinin Galatasaray'a nazaran en üstün tarafı savunmadan topla çok rahat çıkabilmesi ve baskıya direnebilmesi gösterilebilir ama Melo-Engin-Selçuk üçgeninde inşa edilen orta sahayı geçmekte başarılı olamadılar ve kanatlardan bu kilidi açmakta da yetersiz kaldılar. Gökhan Zan arada sendelese de o da iyi durdu, Orta Dünya'dan kopup gelmiş büyük savaşçı Tomas Ujfalusi ise yine kapı gibiydi ve Es-Es'in belki de en önemli pozisyonunu kesen isimdi. Skor üstünlüğünü galibiyete çeviren son sözü bu beşli söyledi, kaledeki 1 numaralı Aykut'a pek iş düşmedi.

Günün Eskişehir adına en güzel anekdotu, 4-0 yenilen takımı hakkında açıklama yapan Kenny Dalglish'in dediği gibi şüphesiz taraftarları olsa gerek. Bir deplasmana bandolarıyla rahat bir şekilde gitmelerinden memnun oldukları yönündeki açıklamaları okuduk. Böyle de olmalıydı. Bir hafta içi maçı olmasına karşın 30960 kişilik seyirci katılımıyla takımı yalnız bırakmamaya gayret eden Galatasaraylılar da bir takdiri hak etti. İki maçta 6 puanı cebine koyan Fatih hocanın talebeleri, içerideki en zorlu sınavlarından birine üç hafta sonra Bursaspor karşısında çıkacak. Şimdilik kayıpsız çıkılan Arena'nın esas sınavına çıkacağı zaman o zaman...

Teknik Değil, Sportif Direktör: Tolunay Kafkas

Yılda transfere 100 milyon avronunn üzerinde para akıtılan, fakat bu paranın hakkını alamayan ülkelerin başında Türkiye geliyor. Oyuncu seçimlerini ve değerlendirmelerini iyi veya kötü niyetle menajerlere bırakan ya da scout adını bir yerlerden duyup bu işin eğitimini almamış eski futbolculardan "iyi topçuymuş" onayı alıp sonra bambaşka bir isme talip olunan bir futbol ortamındayız ve burada fark yaratabilen her insanın başımızın üstünde yeri var. Bu klişeyi ve algıyı bir şekilde kıran isimlerden biri de sportif direktörmüşçesine çalışan Tolunay Kafkas.

Kafkas'ın farklı refleksler geliştirmesinde altın çağında geldiği Galatasaray'da aradığı şans bulamayıp kariyerinin son bölümünde Bursa ve Denizli aktarmalı gittiği Avusturya'da aldığı eğitimin payı büyük. Henüz oyuncuyken Avusturya'ya teknik direktörlük eğitimini de tamamlamak adına geldiğini birçok kez ifade eden Kafkas, burada forma giydiği ilk takım olan Pasching'de yaklaşık bir sezon yardımcı hocalık görevini üstlenmişti. Ardından Türkiye U-19'un başında da bir yıl geçirip Kayserispor'un başına geçen Tolunay hoca, özellikle altyapı eğitimini yurtdışında almış Türk oyunculara yoğunlaşarak bir fark yaratabileceğini fark edip bu yönde mesafe kat etti.

Avusturya kampında Tolunay Kafkas
Türkiye'de gerçek anlamda çalışan ender bir scouting ağına sahip olan Kafkas, birçok oyuncuyu kendisi izliyor ve transferlerde ikna edici bir rol üstleniyor. Doğrudan teknik direktörle görüşme fırsatı bulan genç gurbetçi oyuncuların da normalde pek de sıcak bakılmayan Türkiye'ye adım atması kolaylaşıyor. Henüz Avusturya'dayken keşfettiği Turgay Bahadır başta olmak üzere bu strateji Serdar Kesimal, Furkan Özçal, Ömer Şişmanoğlu, Cenk Tosun, Yasin Pehlivan gibi yetenekli oyuncuları Süper Lig'e kazandırdı. Güzel, eyvallah ama bunlar bir teknik direktörün mü, yoksa Türkiye'de içi boşaltılan sportif direktör makamının bir görevi mi? Burası biraz tartışmalı.

Sportif direktör yetilerini de barındıran, hatta bu görevleri üzerinde toplayan isimlerin başında şüphesiz Alex Ferguson ve Arsene Wenger geliyor. Transferinden, altyapısına, koçlardan, scout ağına kulübe bir bütün yorumlayan bu Premier Lig tipi menajerlik aslında Türkiye için de ideal bir sistem. Bu ülkede yönetimlerin ne kadar amatörce ve dar bir havuzdan, ne şekillerde seçildiğini, yönetme becerilerinin sınırlarını ve futbolla ilişkilerindeki niyetinin dahi şüpheli olduğu bir ortamda bir teknik adam transferlerde ne kadar etkinse o kadar iyi. Bunu bir şekilde metodlandırıp oyuncu izleme konusunda mesafe kat eden Tolunay Kafkas ise bu ekolün ülkedeki önemli bir ismi ve takdiri hak eden çok yönü var ama...

İşi kulübedeki birinci adam rolü çerçevesinde ele alınca Tolunay hocanın sınıfta kaldığı bazı noktalar var. İyi bir kadro mühendisi belki  ama aynı derecede bir taktisyen olduğu konusunda şüphelerim var. Kaldı ki genelgeçer bir düzene yaslanıp işi motivasyonla götüren, tipik yerli antrenör vasıfları da yok. Daha çok sahaya dahi zaman zaman sirayet eden bir pesmistlik söz konusu. Maç sonu açıklamaları da kriz yönetiminde başarılı olduğu izlenimini uyandırmıyor. Özellikle geçen ay Legia Varşova hakkında verdiği akıllara ziyan "Hayatımda gördüğüm en kötü takım. Futbol falan oynamıyorlar. Bu şekilde bir yere gelemezler" demecini unutmadık. Aynı Legia'nın bütçe olarak İstanbul büyüklerinden aşağı kalmayan Spartak Moskova'yı da eleyerek turladığını not düşelim.

Tolunay Kafkas, bugün itibariyle Gaziantepspor'daki görevinden resmen istifa etti. Geçen yıl ikinci yarının en gösterişli futbolunu oynayıp UEFA Avrupa Ligi biletini cebine koyan, düzeni ve kadro kalitesi belli Antep'ten kötü bir başlangıç sonrası ayrılığı onun için kısa vadede teknik adamlığı da askıya alma ihtimalini de doğurdu. Yine pesimistliği üzerinden yorumlanabilecek bir açıklaması daha vardı, Türk futbolu ortamından bıktığı ve bu işleri bırakabileceği yönünde.

Türk futbolunda kalıplaşmış hataların bazılarına çözüm bulan, sportif direktör yetileriyle fark yaratabilecek Kafkas'ı bir şekilde saha dışında bir role ikna edebilecek bir takımın hep istenen ancak bir türlü hayata geçemeyen sportif/teknik direktör ayrımını yapabileceğini görmek zor değil. Şimdilik bir varsayım ama belki ileride bu fikrin gerçekçiliğini test edebileceğimiz bir yapıda görev alır Tolunay hoca, belli mi olur...

Gaziantepspor Türkiye'dir

Kafa Nereye, Biz Oraya! || EPL'nin Kafa Golü Kralları

Arkadaşlarla sohbet ederken konu Peter Crouch'a ve boyuna oranla kafa vuruşlarına gelince zamanında kenara attığım Premier Lig'in en golcü 100 listesine göz attım. Sağ, sol ayak ve kafa vuruşu ile atılan golleri ayıran bu listeden 1992'de kurulan Premier Lig'in en iyi kafa vuruşu yapan golcülerini bir kenara ayırdım. İlk 10 isim aşağıdaki gibi, Peter Crouch da cılız denilen kafa vuruşlarına karşın attığı 60 golün yarısını kafasıyla atmış. Listede ondan daha iyi kafa golü/toplam gol oranına sahip tek isim Duncan Ferguson. Zirvede ise 46 kafa golüyle Newcastle efsanesi Alan Shearer var. Listenin tamamı aşağıda:

İsim                              Kafa Golü          Toplam
Alan Shearer                  46                     260
Dion Dublin                    45                     111
Les Ferdinand                43                     149
Dwight Yorke                 38                     123
Duncan Ferguson           35                      68
Teddy Sheringham          35                    147
Tim Cahill                      31                      54
Peter Crouch                 30                      60
Andy Cole                     29                     189
Robbie Fowler               28                     163

63.Emmy Ödülleri || Modern Family ve Diğerleri...

Bir NBA Draftı, bir seçim gecesi grafikleri sınıfına koymasam da Emmy Ödülleri de yabancı dizi lanetine sardığım liselilik günlerimden kalma bir zevk lakin senelerdir bu yerel kafamla aklımın ermediği birçok tercih oluyor. ABD'de pek izlenmiyor, eyvallah ama Fringe'in "Bi' Mad Men değil" denilerek adaylık alamaması, Neil Patrick Harris gibi sağ bekten oyun kuran bir yardımcı oyuncunun 6 sezonda tek ödül alamaması, Hugh "tek başına dizi" Laurie'nin her daim underrated kalışı gibi abukluklara tam gaz devam edilen bir tören oldu. Yine de bazı hegamonyaların kırıldığı, en iyi erkek, kadın, yardımcı erkek ve yardımcı kadın ödüllerinin el değiştirdiği bir ödül töreni geride kaldı.

Dramada en iyi erkek dalında daha Malcolm in the Middle günlerinden (ki ilk düzenli izlediğim yabancı dizidir sanırım) saygımızın büyük olduğu Bryan Cranston üstad yardırmalarıyla tekrar alabilirdi normal şartlarda lakin Breaking Bad'in yeni sezonu yaza kaydırılınca geçen yıl hiç yayınlanmamış sayıldı ve adaylık otomatik olarak düştü. Yerine Kyle Chandler girmiş, Friday Night Lights'tan. Amerikan futbolu dizisi, işim olmaz. Büyük doktor House MD'nin çabucu da yine dama atılmış oluyor haliyle. En iyi yardımcı erkek oyuncu en doğru isme, Game of Thrones'un Imp'i Peter Dinklage'e verildi, +rep. Dramada en iyi kadın ve yardmımcı adaylarından sadece Elizabeth Moss ve Christina Hendricks'i biliyoruz Mad Men'den. Kadınlık simgesi Hendricks'e saygı duruşunda bulunmaktan başkası elimden gelmez.

Komedide ise tamamen hemfikir olduğum tercihler var. Modern Family en iyi dizi olmanın yanısıra Phil ve Claire Dunphy rolleriyle ailecek sevdiğimiz Ty Burrell ve Julie Bowen'a yardımcı erkek ve kadın ödüllerini kazandırdı. En iyi erkek oyuncu Sheldon Cooper fenomenini yaratan Jim Parsons, en iyi kadın oyuncu ise dizisini izlemesek de Gilmore Girls günlerinden saygımız olan  Melissa McCarthy'nin oldu. Burada da uzun süreli bir Tina Fey hegamonyasının sona erdiğini not düşelim.

Gecenin en bomba anı ise Mildred Pierce'taki rolüyle mini dizi/tv filmi dalında ödül alan Guy Pearce'ın "Hem Kate Winslet'le tekrar tekrar sevişiyorum, hem de ödül alıyorum lan, ne güzel. Karıma da saygılar" tadındaki konuşmasıyla salonu yarmasıydı. Bir de gönüllerimizin şampiyonu Conan O'Brein'a bir ödül sıkıştırsalardı iyiydi, sağlık olsun.

Son olarak Glee ekibinden getirilen sunucunun Ellen DeGeneres'in iki gömlek altı bir hatun olduğunu söyleyeyim. Ellen iyidir de Jane Lynch'i tutmadım.

Kimin, hangi adaylardan sıyrılıp aldığını merak edenler için adaylıklarla beraber kazananlar:

EN İYİ DRAMA DİZİSİ

    Boardwalk Empire • HBO
    Dexter • Showtime
    Friday Night Lights • DirecTV
    Game of Thrones • HBO
    The Good Wife • CBS
    Mad Men • AMC

DRAMA DİZİLERİNDE EN İYİ ERKEK OYUNCU

    Steve Buscemi (Boardwalk Empire)
    Michael C. Hall (Dexter)
    Kyle Chandler (Friday Night Lights)
    Hugh Laurie (House MD)
    Timothy Olyphant (Justified)
    Jon Hamm (Mad Men – Don Draper)

DRAMA DİZİLERİNDE EN İYİ KADIN OYUNCU

    Kathy Bates (Harry’s Law)
    Mireille Enos (The Killing)
    Connie Britton (Friday Night Lights)
    Julianna Margulies (The Good Wife )
    Mariska Hargitay (Law & Order: Special Victims Unit)
    Elisabeth Moss (Mad Men)

DRAMA DİZİLERİNDE EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU

    Peter Dinklage (Game of Thrones)
    Josh Charles (The Good Wife)
    Alan Cumming (The Good Wife)
    Walton Goggins (Justified)
    John Slattery (Mad Men)
    Andre Braugher (Men Of A Certain Age)

DRAMA DİZİLERİNDE EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU

    Kelly Macdonald (Boardwalk Empire)
    Margo Martindale (Justified)
    Archie Panjabi (The Good Wife)
    Christine Baranski (The Good Wife)
    Christina Hendricks (Mad Men)
    Michelle Forbes (The Killing)

EN İYİ KOMEDİ DİZİSİ

    The Big Bang Theory • CBS
    Glee • FOX
    Modern Family • ABC
    Parks and Recreation • NBC
    The Office • NBC
    30 Rock • NBC

KOMEDİ DİZİLERİNDE EN İYİ ERKEK OYUNCU

    Jim Parsons (The Big Bang Theory)
    Louis C.K. (Louie)
    Johnny Galecki (The Big Bang Theory)
    Matt LeBlanc (Episodes)
    Steve Carell (The Offiice)
    Alec Baldwin (30 Rock)

KOMEDİ DİZİLERİNDE EN İYİ KADIN OYUNCU

    Laura Linney (The Big C)
    Melissa McCarthy (Mike & Molly)
    Edie Falco (Nurse Jackie)
    Amy Poehler (Parks And Recreation)
    Tina Fey (30 Rock)
    Martha Plimpton (Raising Hope)

KOMEDİ DİZİLERİNDE EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU

    Chris Colfer (Glee)
    Ty Burrell (Modern Family)
    Jesse Tyler Ferguson (Modern Family)
    Eric Stonestreet (Modern Family)
    Ed O’Neill (Modern Family)
    Jon Cryer (Two And A Half Men)

KOMEDİ DİZİLERİNDE EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU

    Jane Lynch (Glee)
    Julie Bowen (Modern Family)
    Sofia Vergara (Modern Family)
    Kristen Wiig (Saturday Night Live)
    Jane Krakowski (30 Rock)
    Betty White (Hot in Cleveland)

EN İYİ MİNİ-DİZİ VEYA TELEVİZYON FİLMİ

    Cinema Verite • HBO
    Downton Abbey • PBS
    The Kennedys • ReelzChannel
    Mildred Pierce • HBO
    The Pillars of the Earth • Starz
    Too Big To Fail • HBO

DİĞERLERİ
En İyi Reality Show: The Amazing Race
En İyi Variety Show: The Daily Show with Jon Stewart

Galatasaray 3-1 Samsunspor || Isınma Turları


Fena geçirilmemiş, takımın bazı kronik eksiklerine yönelik, iyi transferlerin yapıldığı, büyük ekiplerle yapılan hazırlık maçlarının gurur okşadığı yaz aylarından Süper Lig'in gerçek yüzüne geçiş yapmak kolay değil. Önemli oyuncular takımda mevcut ama hâlâ kimin oynacağı belli olmayan iki-üç bölge var ve denemeler sürüyor. Bu süreçte Türk Telekom Arena'nın avantajı her şeyden daha önemli ki burada düzenli kazanmanın getireceği özgüvene de takımın ihtiyacı var. Bu açıdan son 20 dakikası sıkıntılı geçmesi gereken bir maçta alınan 3-1'lik galibiyeti Galatasaray'ın öpüp başına koyması gerekiyor. Eksikler göze çarpsa da bu açıdan iyi bir maç geride kaldı.

Sahaya çıkan 11 İstanbul Belediye maçına epey benzese de hem Riera'nın girişi, hem de Ujfalusi, Sabri ve Eboue'deki mevkii değişiklikleri vardı. Fatih hoca Belediye maçındaki bazı performanslardan çok memnun kalmamş belli ki... İlk 25 dakikada Sabri'nin sağ kanat bindirmeleri, sağ içteki Eboue'nin ise Kazım'la birlikte oluşturduğu pas birlikteliğinden birkaç pozisyon çıktı. Bu bölümde gelen Felipe Melo'nun mükemmel golü de skor üstünlüğünü getirdi lakin devrenin kalanında yaşanan temposuzluk topun daha çok Samsunspor'da kalmasına yok açtı ve bu bölüm pozisyonsuz geçildi. Bence bunun en temel sebeplerinden biri Selçuk İnan'ın henüz takımın merkezi olarak kendini tanımlayamayışı. Yine takımın en yumuşak ayağı ve denediği derin toplar ve savunma arkasını sürekli gözleyişi önemli ama Trabzonspor'daki rolüne Galatasaray'da adapte olması sanki biraz zaman alacak.

Johan Elmander, Süper Lig'deki ilk maçında golle tanıştı.
Takımın en temel problemleri yaratıcılık, savunma tandeminde Ujfalusi'yi ikileyecek güvenilir bir ismin olmayışı ve Baros'un formsuzluğu gibi gözüküyor. Riera, ilk yarıdaki şutu haricinde de gayretli gözüktü ama tehlike yaratacak kadar takımı tanımıyor gibi geldi. Hakan Balta'dan da hiçbir şekilde destek almayışı büyük handikap. Biraz daha topa girerse önemli artı olacak lakin Servet ve Zan'ın savrukluğu bu sene de baş yaracak gibi. Gökhan Zan pozisyon hatası, hamle yapamaması gibi sebeplerden birçok gol yedirebilir ama nispeten düzgün olduğu pas konusunda da sıkıntı yaşatacaksa işimiz var. Samsunspor'un golü hediyelikti, atanın Mustafa Sarp olması ise ayrı ironi. Baros'un kendi seviyesine gelmesi biraz zaman alacak gibi ki İsveç Milli Takımı'nda da formda gözüken Elmander bu sıra topa girebilir. Sercan da kenardan gelerek iki maçta da çok iyi iş çıkardı, bugünkü topuk pasına şapka çıkarıyorum. Samsun lehine geçmeye başlayan maçı çözen isim oldu.

Güney Kale Arkası'nda olduğumdan penaltıyı görme ihtimalim yoktu ama özet tekrarlarda çok tatmin olmadığımı söylemeliyim. Basketbol olsa hücum faul derdim ama dirsek gelmemiş sanki, Elmander biraz penaltıyı almaya oynamış. Öte yandan ilginç bir şekilde eski hakem güruhu penaltı diyor. Ben işin içinden çıkamadım lakin pozisyonun 1-1 değil, 2-1'ken gerçekleşmesi tartışmanın dozunu azaltmış gibi.

Son olarak güzel bir detay vereyim, Avrupa liglerinden alışkın olduğumuz, stadyumdaki seyirci sayısının maç içinde açıklanması bundan böyle Türk Telekom Arena'da da uygulanacak gibi gözüküyor. İlk maçta 35 bin 246 seyirci vardı tribünlerde. Bu ulaşım imkanlarıyla bence iyi bir rakam, sezonu 30-35 bin arası ortalamayla kapatmak ilk sezon için kabul edilebilir. Stadyumun kapasitesi 52 bin elbette ama geçen yıl 20 bin üzeri seyirci ortalaması yakalamış sadece bir takımın olduğu (Fenerbahçe) bir ligimizin olduğunu unutmamamız gerekiyor. Galatasaray ve Fenerbahçe 30 binlere oynasın, arkasına da 3-4 takım 20 binleri bulsun, ondan sonrasını düşünürüz. Kısacası hem stat için, hem takım için ısınma turları henüz...
Related Posts with Thumbnails