Fenerbahçe 1-0 Karabükspor || 10x > 11y


Kadıköy'de oynanan hemen her maçın enteresan bir hikayesi oldu bu sezon fakat bu herhalde en absürtleriydi. Teoride maçın seyrini Fenerbahçe aleyhine değiştirebilecek en uç ihtimallerden biri belki de takımın lideri Alex'in maç başında göreceği bir kırmızı kart olurdu. Öte yandan öyle bir maç oynandı ki birlikte oynama alışkanlığının, bireysel kalitenin saha içinde bir birey fazla bulundurmaya net şekilde baskın geldiği görüldü. 10 Fenerbahçeli, 11 Karabüklü'yü yok etti. Peki bunun sebepleri neler?

Fenerbahçe kaptanı Alex, sekizinci Süper Lig sezonunda
ikinci kez (doğrudan) kırmızı kart gördü.
Alex arkadaşlarını 10 kişi bıraktığında iki takımın planı da doğal olarak değişti. İlk 30 dakikayı baskın oynaması beklenen Fenerbahçe frene basmak durumundaydı ve taşlar yerinden oynayacaktı. Emre Belözoğlu, Alex'in oyunu yönlendirme görevini karşılamak adına biraz daha ön bölgeye gelip sorumluluk üstlenecek, orta sahanın kalan bireyleri daha büyük bir alanı savunacak, takımın en ciğerli forveti Henri Bienvenu ise daha çok efor sarf edecekti. Bunlar tamamdı ama sahada yaşanan bu değişikliğe hazır olmayan 11 kişi vardı: Karabük oyuncuları.

Zaten iyi bir sezon geçirmeyen Yücel İldiz'in öğrencileri, reaktif durumdan proaktif duruma, yani topa sahip olma zorunluluğuyla başa çıkmakta çok zorlandı. Zorlandı hafif kalır, resmen çuvalladı. Topa bir bomba muamelesi yapıp karakola götürmedikleri kalmamıştı ki kazanılan topu Mehmet Topuz aracılığıyla Bienvenu'nun koşu yoluna atan Fenerbahçe, bu afallamayı fena cezalandırdı. Bu golden sadece birkaç dakika önce Gökhan Gönül'ü sağ çizgiye kadar indirmiş, Kamerunlu yanlış vuruş tercihi sebebiyle boş kaleyi bulamamıştı. 16.dakikadan ilk yarının son düdüğüne kadar bu saçmalama hali de devam etti.

Bienvenu, Semih'in formsuzluğunda takımına
önemli katkı sağlamayı sürdürüyor.
İldiz'in takımı elbette ileri uçta Emmanuel Emenike gibi komple bir forvetin yokluğunu arıyordu ve Shelton özellikle top tutma konusunda Nijeryalıyı fazlasıyla aratıyordu fakat esas özlenen isim Emenike kadar Hakan Özmert'ti. Florin Cernat'ya ayak uydurabilecek pas yetisine sahip, orta sahayı tutabilen bir Hakan yokken ne Romanyalı eski havasındaydı, ne de isabetli pas becerisiyle öne çıkan Ragued dişe dokunur bir organizasyonu başlatabiliyordu. Prese bile gerek yoktu neredeyse, üçüncü pas bir şekilde Fenerbahçelileri buldu ve zaten eksik kalmanın motivasyonuyla enerjilerini sonuna kadar kullanmaya meyilli sarı-lacivertlileri 45 dakikanın tek hakimi yaptı.

İkinci yarı kısmen değişen ise biraz Karabük'ün futbol aklından yoksun haliydi. Top tekniği nispeten daha iyi bir Bilal Kısa ile etkisiz kalan Ali Kuçik'in yerine giren Ahmet Cebe en azından topu Fenerbahçe yarı sahasında tutulmasına yardımcı oldu ki bunda doğal olarak ekonomik oynayamayan sarı-lacivertli orta sahanın defansa gittikçe yaklaşmasının da payı vardı. Emre düştükçe yarı sahadan çıkmak bireysel çabalara kaldı ve takım yoruldukça Karabük'ün beceriksiz pas denemeleri dahi bir şekilde dönüp dolaşıp yeni bir deplasman akınını başlattı. İldiz'in takımı sadece Shelton'ın ilk adım çabukluğuyla 63'te maçın kendileri adına en net pozisyonunu buldu ama Jamaikalının son vuruşunun kalitesi biraz da takımın kalitesini özetler gibiydi. Cılız akınlar Volkan'ın kucağında eridi, gitti.

Maçın Dikkat Çekenleri

Caner, takımı adına ön plana çıkan oyunculardan biriydi.
Caner Erkin (Fenerbahçe): Andre Santos'la topla yumuşaklık bakımından yarışamasa da benzer melekelere sahip olan Caner Erkin, Ziegler'in gelişiyle birlikte oyununu iki seviye üste taşıdı. Sol önde her daim daha başarılı bir görüntü çizen Caner, takımdaki ortak akıldan en çok faydalanan isimlerden biri ve birçok yerli oyuncuda olmayan atletik becerilerini daha verimli kullanma konusunda aşama kaydediyor. Bugün Kadıköy'de ismine tezahüratlar yapılması boşuna değildi.

Anthony Seric (Karabük): Yetersiz orta saha, yetersiz hücum hattı ve yetersiz kanatlar arasında rolünün en fazla dışına çıkan ve katkı veren Karabüklü bir dönemin Beşiktaşlısı Seric oldu. İleri çıkıp zor pozisyonlarda soldan üç tane etkili orta yaptı, ne yaptığı konusunda hiçbir fikri olmayan arkadaşlarının oyununa derinlik kattı. Bugün rahat uyuyacağı kesin.

Alex de Souza (Fenerbahçe): Dünya çapında bir oyun zekası olduğu aşikâr ve genelde birebir mücadelelerde savunma tarafında yer almayışının, daha çok koşuyla pas açısı daraltarak savunma yapmasının bir sebebi var. Alex'in en zayıf yönü bu ikili mücadeleler ve yersiz fauller yapabiliyor, kartlık hareketlerde bulunabiliyor. Şahsen pozisyonu biraz gri olarak görsem de Brezilyalı yıldızın böyle bir yanı da mevcut. Kazanılan galibiyete en çok sevinenlerdendir şüphesiz ama yokluğu en az iki maç boyunca hissedilecek.

Luton Shelton (Karabük): Öyle bir adamın halefi olarak geldi ki doğal olarak insan birkaç spekteküler hareket ve gol yollarında üstün bir beceri görmek istiyor lakin Karabük yönetimi aradığını pek bulmuş gözükmüyor. Tamam, Shelton'ın da belli bir düzeyde atletizmi var ama onu Emenike'yle aynı cümlede kullanmak bile futbola bir noktada saygısızlık. İki sezon sonra bu topraklarda adının çoktan unutulmuş olması kuvvetle muhtemel.

Süper Lig Yerli U-21 Karması

Dünkü Bursaspor-Manisaspor, Kayserispor-Galatasaray ve Beşiktaş-Sivasspor maçlarını izlerken fark ettim ki (Semih Kaya etkisi olsa gerek) aslında az gözükse de ligde kalifiye genç oyuncular şans buluyor, en azından birkaç sezon önceye kadar aşama kaydedildiği kesin. Bir yerli U-21 karması çıkıyor mu diye araştırma yaptım, gayet yedekli bir kulübe de oluşuyor. Savunma hattında, özellikle beklerde sıkıntı var fakat Orhan Gülle gibi bir adamı ilk 11'e yazamayacak kadar bol orta saha alternatifleri, forvet alternatifleri de var. Bir de kaleci Özkan Bulut'un alternatifi yok, biraz zorlarsak Kasım 89 doğumlu Ertuğrul Taşkıran'ı da fahri yedek kaleci olarak yazabiliriz.

Benim ilk 11 ve 18'im şöyle, sizin kadrolarınızı ve alternatiflerinizi de bekliyorum.

İlk 11: Özkan Karabulut (Gençlerbirliği), Mahmut Boz (Sivasspor), Semih Kaya (Galatasaray), Serdar Aziz (Bursaspor), Musa Nizam (Antalyaspor), Necip Uysal (Beşiktaş), Alper Potuk (Eskşiehirspor), Okay Yokuşlu (Kayserispor), Özgür Çek (Ankaragücü), Sercan Yıldırım (Galatasaray), Muhammet Demir (Gaziantepspor)

Yedek Kulübesi: Mahmut Tekdemir (İstanbul BB), Okan Alkan (Kayserispor), Orhan Gülle (Gaziantepspor), Gökay İravul (Fenerbahçe), Emrah Başsan (Antalyaspor), Sefa Yılmaz (Kayserispor), Cenk Tosun (Gaziantepspor).

Avrupa'nın En Etkili Golcüsü: Burak Yılmaz

Bu sezon Trabzonspor'un yıldızı Burak Yılmaz'ın içinden bir canavar çıktığına, durdurulamadığına Hayatım Futbol'da değinmiştik lakin bu derece insanlık sınırlarını zorladığını düşünmemiştik. IMScouting.com veritabanına göre hazırladığım listeye göre Burak, Avrupa'nın en iyi 10 liginde 500 dakika ve üzerinde süre alan oyuncular arasında dakika başına en fazla skora etki eden isim. Her 57,27 dakikada bir rakip ağları sarsan Burak'ın hemen arkasında 64,38 dakikalık ortalaması Barcelona'yı sırtlayıp götüren Lionel Messi var. Bu ikiliyi ise sırasıyla Manchester Cityli Sergio Agüero, Bayern Münihli Mario Gomez ve Twenteli Marc Janko takip ediyor.

Listedeki bir diğer tanıdık sima olaylı bir şekilde Karabük'ten Fenerbahçe aktarmalı olarak Spartak Moskova'ya giden Emenike. Nijeryalı golcü her 90,17 dakikada bir gol atarak listede 14.sıraya yerleşti. Trabzonspor'a iki gol atarak bordo-mavililere ilk Şampiyonlar Ligi yenilgisini tattıran ve ligde son dört maçta dokuz gol atarak Avrupa'nın en formda golcüsü unvanını alan (ki onun da insanüstü formundan bahsettik) Seydou Doumbia ise 1000 dakikayı aşmasına karşın listede yer alabilen tek oyuncu ve 98,05 dakikalık ortalamasıyla 17.sırada.

Listenin tamamı aşağıda...

Not: Liste hazırlanırken en iyi 10 lig olarak Süper Lig, Premier Lig, La Liga, Serie A, Bundesliga, Ligue 1, Rusya Ligi, Ukrayna Ligi, Portekiz Ligi ve Hollanda Ligi seçildi

Beşiktaş 3-1 Sivasspor || Yap, Boz

Bu sezon Süper Lig'de oynanan en enteresan karşılaşmalardan birini izledik. İlk 30 dakika tartışmasız bir Beşiktaş dominasyonu, iyi bir kontratak ve arka direk koşusuyla gelen gol derken çehresi değişen bir Sivasspor. Rıza Çalımbay kenarda delirmekte epey haklıymış zira 30'dan maçı çözen penaltı üstü kırmızıya kadar oynadıkları futbol mükemmeldi. Yaptıkları bu atılımı ise sadece ve sadece basit bir hamleye borçluydular.

İlk yarım saatte sol kenarda oynayan Kamil Grosicki, istediği topları alamadığı gibi aldıklarını da ziyan ediyordu. Rıza hoca zaten memnun olmadığı takımda Grosicki'yi sağ kanada çekti ve olaylar gelişti. Hilbert'in etkisi midir, değil midir bilinmez ama İsmail'in karşısına geçince hem orayı madene çevirdi, hem de kendini öne atan Sivas takımında hücum elemanları devreye girdi ve üstünlüğü ele aldılar. Sağ taraftan gelişen pozsiyonlarda Pedriel ve Mahmut Boz ile iki inanılmaz gol kaçırdılar.

İlk golde Ernst'in Kadir'den kaptığı top atağı başlattı.
İşin Beşiktaş cephesi ise ayrı karışık... Sivas'ın öne yerleştiği, top yaptığı dakikalarda hiçbir çözüm üretemediler. Simao-Quaresma gibi ayağına top isteyen kanat oyuncuları varken bir de hayalet gibi dolanan, top tutma yetisinden yoksun bir Almeida önde olunca iyiden iyiye teslim bayrağını çektiler. Tüm bunların üstüne sıkı bir savunma yaptıkları da söylenemez ki Carvalhal ilk değişikliğini 45'te Tanju'yu sol beke alarak orayı tıkamakla kullandı. Buna karşın golü duran topta sağdan kontra ile Grosicki'den yemelerinin altı çizilmeli.

Tüm bunlar bir yana, futbol maç içinde oynanan oyun kadar bireysel kaliteye de bakıyor. Quaresma'ya nasıl "bir atakta iş bitirebilir" gözüyle bakılıyorsa tecrübesiz, yetersiz savunmacı da insanı bir anda yakabiliyor. Eyvallah, bu tip duran toplarda bu mücadeleler çok olur ama sarı kartın da varken ligin kurt stoperi Egemen'in formasına asılırsan hem penaltı yaparsın, hem de atılırsın. Mahmut Boz için sağlam bir tecrübe olabilir kazığı yiyen onun kadar maçı gayet iyi götüren Sivasspor'a oldu. 10 kişi de iyi zorladılar aslında fakat Quaresma'nın klas ortasına bir başka arka direk koşusu yapan Holosko son dakika hediyesiyle fişi çekti.

Mahmut Boz'un hatası maçın kaderini belirledi.
Sivasspor, geçen hafta da Kayserispor karşısında uzun süre maçın içinde kalıp kaçırdığı net pozisyonlarla dikkat çekiyordu, bu haftayı da farklı geçmediler. İyi oynamaya eyvallah lakin bu kadar oyunu tutup da iki haftada 9 gol yemek de hayra alamet değil. Yine de Kamil Grosicki gibi özel bir oyuncuları var ve bu ligin bence X faktörlerinden olan sırtı dönük oynayabilen birden fazla forvetleri mevcut. Tipik bir 10-15 takımı olarak ligi bitirirler. Beşiktaş ise sağlam sıçradı bu sefer lakin başta Carvalhal hocanın olmak üzere takımın düşünecek çok şeyi var bu maç üzerine...

Maçın Dikkat Çekenleri

Kamil Grosicki (Sivasspor): Açık ara Sivasspor'un en iyi oyuncusu ve ligin en iyi kanat oyuncularından biri. Topla iyi olduğu gibi şutu da var, takım oyununa yatkın. Henüz 22 yaşında, Sivas'ta biraz daha demlenirse İstanbul'a geçiş yapmaması için hiçbir sebep yok.

Ricardo Quaresma, birebirlerde Sivas beklerini epey zorladı.
Ricardo Quaresma (Beşiktaş): Kırmızı kart sonrası biraz silkelendiği aşikâr. Daha derli toplu oynuyor ve top ayağına geldiğinde faydalı olmaya çalışıyor. Birebirlerde bekleri epey zorladı, son dakika da olsa golünü attırdı. Yine de topu bekleyen stili takımın sıkıştığı anlarda pek de yardımcı olmuyor. 



Milan Borjan (Sivasspor): Fiziği epey sağlam duruyor ama Kanadalı kaleci pek de güven veren bir görüntü çizmedi. Sektirdiği toplar sıkıntı yarattı. Henüz 24 yaşında, üzerine koyabilir fakat soruşturma sebebiyle formasını asan Korcan Çelikay'dan daha iyi demek şimdilik güç.

Roberto Hilbert (Beşiktaş): Sağ bekte İbrahim Toraman ve Ekrem Dağ rotasyonuyla oynayan takıma yeni bir soluk getirdi. Orijini sağ kanat olduğundan hücumda etkili arka direk koşuları yaptığı gibi savunmada da Almanlıktan aldığı fazla sırıtmıyor. Şu haliyle tahtaya çıkmayan kalemle yazılacak oyunculardan.

Kayserispor 0-2 Galatasaray || Terim'in Takımı

Budur... Haftalardır takımın oynamak için çaba sarf ettiği oyunu oynayabilmek için ihtiyaç duyduğu sadece kulübedeki pasa daha yatkın birkaç oyuncuymuş. Özellikle göbekte Selçuk'un yükünü epey hafifleten Ayhan ile sağda daha dinamik ve pas trafiğine giren bir Yekta fark yarattı. Savunmada sakin, topa bomba muamelesi yapmayan Semih'in olması da geriden çıkarken epey iş gördü.

Bu ligde iyi hücum oyununa giden yol beklerden geçer. Eboue özellikle maç başında epey savruk olmasına rağmen Terim öncesi kendini bu işlerden emekli etmiş Hakan Balta ile beraber çok zorladı rakip kanatları. Onlar ileri çıkınca Ayhan ile Selçuk'un göbeğe yanaşması da kolaylaştı. Riera'nın soldan aktığı, Selçuk'un kötü bir şut çıkardığı pozisyon Galatasaray'ın oyun kimliğini tanımlayan andı. Fatih hoca da muhtemelen böyle oynayan bir takım istiyor.

Kayserispor'un ataklarını Amrabat sürükledi.
Kayserispor'da ise iki senedir süregelen arızalar bugün fazlasıyla baş ağrıttı. Senelerce ligin en iyi savunma takımı unvanıyla iş yapan Kayseri, yumuşak bir göbeğe, güven duyamayacağınız stoperlere sahip. Hasan Ali ile Pekarik iş yapmaya çalışıyor ama onlar da alanını mükemmel kapatabilen adamlar değiller. Okay'ın topla becerisi çok yüksek, çok da iyi koşuyor lakin daha çok bir ofansif orta saha kıvamında. Selçuk İnan'ın yıllar içinde geçirdiği değişimi/gelişimi yaşaması için bir-iki yıl düzenli oynaması gerek. Santana ile Riveros'un sağlam durması gerek orada ama Melo gibi bir kulenin, Selçuk gibi bir top saklama üstadının yanında sönük kaldılar.

İkinci yarıda ise roller bir 20 dakikalığına değişti. Bunda Ayhan'la Selçuk'un psikolojik olarak Melo çizgisine kayması, Kayseri'nin de 1-0 sonrası ikinci devreye iştahlı girmesinden kaynaklandı. İlk yarı büyük katkı veren Yekta'nın yerine Aydın Yılmaz adlı kara deliğin girmesinin de payını yadsıyamayız tabii. Yekta'ya da büyük geçmiş olsun, ağır bir sakatlık değil dedik ama bağları koptu, 4-5 ay yok deniyor. İnsanın içini acıtıyor bu sakatlıklar. Belki de oyunuyla bir daha formayı kaptırmayacaktı. Çok yazık...

70 sonrası tekrar toparlanmada Fatih Terim'in 4-1-4-1 fırçası kadar bana göre günün kahramanlarından Riera'nın sakin ve akıllı oyunu ve Selçuk'un sorumluluk alması etkili oldu. Maç boyu sallanan Eren Güngör'ün ikramını ise ön alanda baskıya çıkan takımın şefi Selçuk güzel bir plaseyle bitirdi. O andan itibaren maçın Galatasaray'da kalacağı belliydi. Cem Sultan'ın girer girmez yaptığı nefis asisti yiyen Ömer de bunu tescilledi.

Maçın Dikkat Çekenleri

İsveçli golcü 8.lig maçında 4 gole ulaştı.
Johan Elmander (Galatasaray): Özverili, çalışkan, akıllı. Geldiği günden beri elinden gelen her şeyi yapıyor. Baros'la birlikte forveti rahat götüreceğine şüphem yoktu, forvet arayışlarının boşuna olduğunu gün geçtikçe ispatlıyor. Ateşle sahaya çıkmış. Büyük futbolcu...

Ayhan Akman (Galatasaray): BAM esprisindeki sesli harf eksikliğini doldurması için siber tanrılara kurban edildi ama 11 yıldır Galatasaray forması giyen bu adam iyi bir takımda neler yapabileceği tekrar gösterdi. Selçuk İnan'dan yük alabilecek bir alternatif olduğunu gösterdi. Saygılar...

Nordin Amrabat (Kayserispor): Çok yetenekli adam, topla ne kadar rahat olduğunu görmemek için kör olmak lazım fakat egosunun törpülenmesi şart. Mehmet Topuz da zamanında böyle oynuyordu, ne kadar ağırlığını koyarsa takımın yükselmesi o kadar zorlaşıyor. Biraz daha takım oyuncusu olmalı. Şota hoca bunu nasıl sağlayacak, o soru işareti.

Semih Kaya, Galatasaray formasıyla 4.maçına çıktı.
Semih Kaya (Galatasaray): Üç yıl önce Bülent Korkmaz'dan alamadığı şansı bu kez Fatih Terim'den aldı ve hocasını mahçup etmedi. İkinci yarıdaki bir müdahelesi hariç hatasızdı. Ayağının düzgünlüğü fark yaratıyor. Normalde topla çıkmayı da sever ama bugün yerini sağlamlaştırma adına pek o toplara girmedi. Bu oyunuyla en azından güvenilir bir stoper yedeği olduğunu herkese gösterdi. Bravo çocuk...

Eren Güngör (Kayserispor): Yaşadığı ağır iki diz sakatlığının ondan çok şey götürdüğü açık. Fundemental olarak üzerine koyacağı seneleri boş geçirdi, atletik yetenekleri de aşağıya inince karar vermedeki sıkıntıları belirginleşti. Bugün yaptığı pas hatasından ziyade güvensiz oyunu çok daha büyük sorun. Gözden uzak olsa da ikinci bir Uğur Uçar vakası da o...

"Spartacus: Vengeance" Yolda

Ailemizin şiddet ve cinsellik dizisi Spartacus'ta yeni sezonun adı belli: Vengeance. Spartacus: Blood & Sand'in kaldığı yerden devam edecek olan sezonda rahmetli Andy Witfield'in rolünü Liam Mcintyre üstleniyor. Oyuncu ve yapımcıların yeni sezonu anlattığı bu tanıtım videosunda da epey iddialılar. Vengeance'ın Ocak 2012'de başlaması bekleniyor.
Related Posts with Thumbnails