
Bu yazının bir Trabzonspor nostalji yazısı olmasını isterdim ama malesef öyle değil. Dağılan milli takım yapılanmasında gözden kaçan çok ama çok önemli, belki de istikrarlı bir sistem oluşturamayış sebeplerimizin bir tezahürü, bir sonucu Hami, Ogün ve Abdullah'ın bu görevlerde bulunması. Bu isimlerin futbolculuktan hocalığa geçiş sürecini, amiyane tabirle stajyerliğini bence en az A milli takım teknik direktörlüğü kadar üzerine düşünülmesi gereken kademelerde yapmaları, uğruna kendimizi paraladığımız o sihirli kelime olan 'istikrâr'ın bir türlü gelmemesinde göründüğünden daha büyük payı var.
Kulüp takımlarının istikrârlı bir kadro ve sistem oluşturabilmeleri için en gerekli öğelerin başında geliyor altyapı, bunu biliyoruz ancak milli takım için altyapıların önemi çok daha hayati düzeyde. Milli takım mevcut oyuncu havuzunuzdan en iyi oyuncuları seçerek oluşturduğunuz bir yerdir, ülke bazında en iyilerin arasında olmak içinse en kalifiye oyuncuları yetiştirebilmeniz gerekiyor. Bu sebeple oyuncu yetiştirme konusundaki beceriksizliğimiz her ne kadar bu işte en büyük sorumlulardan biri olsalar da sadece kulüplere ihale edilemez. Cem Yılmaz'ın yaptığı her espri gibi çoktan itinayla klişe haline getirilmiş "Eğitim şart!" esprisinin tam yeri aslında, durumumuzu bundan iyi özetleyen bir söz olamaz. Bir çözümden söz edeceksek ilk önce sporu okullara entegre etmemiz gerekiyor, dışarda bırakmamız değil. Pekin Olimpiyatları sonrası federasyonların ve idarecilerin dilinden düşmeyen okul entegrasyonunda ilk adım zaten sağa-sola dönmekten fazlasının yapılmadığı Beden Eğitimi derslerini seçmeli hale getirmekle atılmış. Eğitim sistemimizin sakatlığını biliyoruz zaten, oraya girersek söylenecek çok şey var ama bunları da birinin söylemesi gerekiyor artık, tüm ümitsizliğe rağmen. Bizde ders denince 'ceza' gelir akla okullarda, futbolun eğlenceli bir olgu olması fazla tezât yapımıza. O yüzden fazla uzatmayalım burayı, Fatih Terim'in geldiğinden beri ısrarla her röportajında bunu belirttiğini, gerçekleştirilmesi gereken bir proje olduğunu not düşerek.
Biraz daha somut şeylerden devam edelim öyleyse. A milli takımımızın kadrosuna bakalım ve ülke içinden yetiştirebildiğimiz en yetenekli oyuncularımızı bir sayalım. Arda Turan, Tuncay Şanlı, Emre Belözoğlu, Nihat Kahveci. Bu oyuncuların hepsinin benzer bir yönü yok mu sizce de? Oynadıkları bölge ve oyun stilleri itibariyle zaten teknik becerilerine dayalı, aldıkları eğitim oyunlarına fazla bir şey katmamış oyuncular bunlar. Bizim bir oyuncu yetiştirme planımız olsaydı bu oyuncuların yanına rahatlıkla koyabileceğimiz bir ön liberomuz, bir stoperimiz, bir kanat bekimiz olurdu, daha doğrusu olmalıydı. Milli takımımızın ön liberosunun Marco Aurelio olması başlı başına bu eksikliği vurguluyor zaten. Elinizde Mehmet Topal gibi bir fizik var ancak bu fizik bir türlü potansiyeline ulaşamıyor. Dardanelspor'dan Galatasaray'a geldiğinde ilk maçında 40 metreden şut deneyebilecek cesareti ve bu şutu çıkarabilecek kas kuvveti mevcuttu Mehmet Topal'da, peki gün itibariyle sizce Mehmet Topal daha iyi bir şutöre evrilebildi mi? Milli takım elindeki bu potansiyeli kullanılabilir hale getirmek için ne yapabilmiştir? Galatasaray'a gelmeden önce genç milli takımlar tarafından önce kaç kere izlenmiş ve alt yaş kategorilerine çağrılmıştır? Biraz da bu soruların cevabında yatıyor eksikliklerimiz.

Hami Mandıralı, Ogün Temizkanoğlu, Abdullah Ercan. Aslında bu isimler burda birer değişkenden fazlası değil, bizim için değişmeyen tek faktör altyapı hocalığından bihaber, milli takım kadrolarında birer jest olarak bulundurulan isimler olmaları. İspanya'ya, Almanya'ya bir bakın, bu mevkiilerde hocalık tecrübesi olmayan eski futbolcular değil çeşitli altyapılarda ve kulüplerde kendisini ispatlamış gerçek antrenörler yer bulur. Geçtiğimiz sene Galatasaray'ı çalıştıran Michael Skibbe, Almanya milli takımında yardımcı antrenör olmadan önce 11 yıl çeşitli altyapılarda ve Bundesliga takımlarında teknik direktörlük yapmıştır. Galatasaray'ın getirmeye çalışıp başarılı olamadığı Mathias Sammer, Almanya genç milli takımları sorumlusu görevine getirilmeden önce 5 yıl Bundesliga'da görev almıştır.
Bizde A milli takımdan sonra en önemli kademe olan U21'in başında Hami Mandıralı var, ondan önce Ümit Davala, Ünal Karaman ve Tolunay Kafkas vardı. Sanki bu takımların görevi A milli takıma oyuncu yetiştirmek değil de başındakileri yetiştirmek. İşin ironik tarafı futbolculuk döneminde teknik direktör olabileceği düşünülen birçok oyuncu altyapılarda görev almayı da hakaret sayıyor kendine, yardımcı antrenörlüğü bile. Hani yaptığımız kökten yanlış ama o yanlışı bile doğru şekilde yapamıyoruz. Ondan sonra 15 yaşındaki oyuncudan üç pas üst üste yapmasını öğretemeyen, tek bildiği koşmak ve mücadele için gaz vermek olan bir futbol ekolüne evriliyoruz. Bu bile fazla bize aslında ya, Almanya sağolsun.
Bu ülkenin altyapı kökenli tek üst düzey hocası Abdullah Avcı ve doğru düzgün bir yapılanmaya gideceksek bence en doğrusu bu modelin başına onu getirmektir. Almanya'daki Sammer'in koordinatörlüğüne benzer bir statüyle U21 ve altı tüm takımlardan sorumlu kişi olabilir, genç milli takımların planlamasını o yapar. Aynı zamanda da 21 yaş altı takımının başında olur. Benim aklıma yatan, şu garip kadrolaşmadan bir nebze olsun sıyrılmamızı sağlayabilecek tek formül bu kafamdaki. Belki Suat Kaya da alt yaş takımlarından birini alabilir, hem altyapılarda hem üst düzey liglerde gerçek anlamda tecrübesi olan başka hoca da yok zaten. Fatih Terim'in istifası ve yerine gelecek kişi çok kritik elbette ama bu yeni yapılanmada önemli bir ayak da bu. Biraz da vizyonumuzu ortaya koyacak olan ayak aynı zamanda...