Ömer Toprak & Leverkusen

Stoper kıtı memlekette alternatifler zaten azken, yetenekli savunma oyuncuları için gözlerimizden birinin Almanya'da olması gerektiği malum. Ülkemizdeki en potansiyelli savunma oyuncusu Kayserispor'un Köln'den getirdiği Serdar Kesimal. Durum buyken Freiburg'dan Ömer Toprak'a özellikle İstanbul kulüplerinin ilgi göstermesi gerektiğini düşünüyordum ki ilginin kralı Bundesliga ekiplerinden Bayer Leverkusen'den geldi.

Leverkusen'in başkanı Wolfgang Holzhäuser, 21 yaşındaki stoperin kulübüyle görüştüklerini, Ömer'le de anlaşıp transferi bitirmek istediklerini açıkladı. 37 yaşındaki Sami Hyypia'nın yerine onu düşünüyorlar. Bizimkiler Gökhan Zan'ın yerine onu koyup koyamayacağını düşünedursun, el oğlu işi bitirmek üzere.

Geçirdiği go-kart kazası hepimizin malumu, blogda daha önce bahsetmiştik. Kariyeri bitti mi diye düşünülürken, kısa süre içinde Bundesliga'da seviye atlayacak duruma geldi. Ömer ve kariyeri için önemli bir adım. Kaza öncesi onunla ilgilenen ancak son dönemde sadece uzaktan izlemekle yetinen, kadroları muazzam ancak ne hikmetse Avrupa'da şubat ayını dahi göremeyen İstanbul kulüplerine gelince... Onlar için futbolcu transferinde ana kriter olarak "taraftar ve futbol kamuoyu nezdinde tanınmayı" belirlemenin yanlışlığını bir kez daha ortaya koyuyor aslında Ömer Toprak'in Leverkusen'e geçişi ama arif olan anlar demiş atalarımız. Zaten sorun da bu anlama konusunda...

Neo-Özil Jenerasyonu, Almanya & Türkiye

İbrahim Yılmaz (İstanbul BB) ve Robin Yalçın (VfB Stuttgart)

Türkiye, U-17 Avrupa Şampiyonası için Elit Tur’da Almanya’nın konuğuydu dün. Emre Can’ın kaptanlığını yaptığı takım ilk yarıda Samed Yeşil, ikinci yarıda Levent Ayçiçek’in attığı gollerle 2-0 kazanıyor. Ancak o takımın renkleri kırmızı-beyaz değil...

Almanya’da Mesut Özil’le başlayarak iyice tırmanan trend, ülkede yetişen genç yetenekleri Türkiye’ye kaptırmamak. Özil’den aldıkları büyük verimin ardından bu konuya daha da eğildikleri ve buna genç yaş kategorilerinden başladıkları biliniyor. Eskiden Türkiye U-17 düzeyinde Almanya’dan birçok oyuncuyu kadrosunda barındırırken, dün 2-0 sona eren karşılaşmada forma giyen tek gurbetçi oyuncu Norwichli Dean Selim Florence’ti.

4-Koray Günter, 6-Robin Yalçın, 8-Emre Can (C),
9-Samed Yeşil, 10-Levent Ayçiçek
Aslında mağlubiyete çok aldanmamak lazım. Türkiye merkezli, iyi bir 1994 jenerasyonumuz var. Karşılaşmada da kaleyi bulan şut sayısının 9-2 Türkiye lehineydi ancak sorun takımın yeterliliği değil. Almanya’daki Türk yetenekleri üzerinde gün geçtikçe ev sahibinin daha etkin olması, orta ve uzun vadede Türkiye’ye çok şey kaybettirebilir. Yeni bir Hamit Altıntop ya da Nuri Şahin bulmak bizler adına gün geçtikçe zorlaşıyor. Maçta öyle bir Almanya U-17 takımı vardı ki 76.dakikada Okan Aydın oyuna girdiğinde Spor Toto Süper Lig’de yabancı kontenjanına takılmayacak durumdaydılar. TFF Futbol Geliştirme Merkezi Direktörü Ersun Yanal’ın Türkiye’ye eğilme vizyonunu doğru buluyorum ama Almanya’yı da mümkün olduğu ölçüde imkan etmeden uygulamak gerek bunu. Yanal da maç sonunda bu oyuncuların aileleriyle de görüşüldüğünü ancak Almanya’yı tercih ettiklerini söylemiş. Haklı ama Almanlar’dan bir fazlasını koymak için de kafa patlatmaya ihtiyaç var.

Elit Tur’a gelince... Çok iyi bir jenerasyona çok yazık olacak gibi gözüküyor. Zaten grubun ev sahipliği Almanya’nın olunca Avrupa Şampiyonası’na tek biletin bu maçtan geçeceği az çok belliydi. 2-0 yenildiğimiz Panzerler’i altımıza almamız için iyi oyun ve iki galibiyet kadar şansa da ihtiyacımız olacak. Abdullah Ercan’ın öğrencilerine şimdiden başarılar.

25 Mart 201 / Taraf

Hagi Hagi Hagi

Kaçınılmaz bir ayrılıktı bu ama ayrılmanın da her zaman bir adabı olmuştur. Hagi'nin Galatasaray'la yaşadıkları var, bir yaşanmışlık var ortada. Bir Galatasaraylı olarak bu rezalet dönemde en azından susmak gerektiğine inandım, Hagi'nin gitmesi gerektiğini düşünmekle ona git demek arasında fark vardır çünkü. Adam Hagi yahu. Ercan Taner'in Rapid Wien maçındaki haykırışlarına hâlâ heyecanlanan insanların bugün ona sırt çevirebilmiş olmasına inanmak istemiyorum. En azından taraftarın birçok noktada bu sınavdan çaktığına inanıyorum, öncelikle bu...

Gheorghe Hagi'nin sadece büyük bir futbolcu olduğu tezine hiç inanmadım. Oyuncu yönetimi konusunda sorunları olsa da oyuncu seçimi ve transferinde başarılı bir hoca olmuştur her zaman. Yanılmıyorsam YDYD'de söylemiştim, sportif direktör denildiğinde benim aklıma Hagi geliyor diye. Türkiye liglerine bu kadar hakim, bu kadar çok oyuncu tanıyan kaç kişi var ki? Keşke o tip bir görevle gelseydi, Cüneyt Tanman'ın bulunduğu scout ekibinin başı olma görevine cuk oturabilirdi. Galatasaray istediği için kabuğuna çekilmişken tekrar buraya geldi ve sorumluluk aldı. Kötü bir 18 maçlık dönem izledik, çok da irdelemek istemiyorum. Olmasaydı sonumuz böyle be Hagi. Olmasaydı...

10'u yollayan yönetime gelirsek... Polat ve ekibinden zerre umudu kalmamış biri olarak mali kongre havasına da girilmişken şu anda geleceği konuşmak çok kolay değil. Ünal Aysal da başkan adaylığını açıkladı ki bu mali kongrenin artık seçim havasında geçeceğini gösteriyor. Mart sonunu görmeden yeni teknik adam ve Hagi sonrası dönem hakkında söylenecekler varsayımdan ibaret olacak. Bülent Ünder önemli bir futbol adamıdır ve bu dönemde geçici olarak da olsa Galatasaray'da görev almayı hak ediyor.

Ağustosta Karpaty Lviv gibi çapı belli bir takıma elenerek Avrupaya veda etmek, sekizinci haftada Frank Rijkaard'ı, yirmi altıncı haftada Gheorghe Hagi'yi göndermek. daha da acısı gelecek sezon Avrupa kupalarına katılacak bir derece dahi alamamak. Fatih Terim döneminde Avrupa potasının dışında kaldığımız sezon az kalsın Şampiyonlar Ligi ikinci turuna çıkıyorduk. Kötü bir takımdık ama bir geleneğimiz vardı. Bu sezon yaşananlar Galatasaray yakın tarihinde hiç görülmedi ve bir daha görülmemesi için taraftardan yönetime kadar herkesin çoook çalışması gerek.

Bursaspor Düşerken: Volkan, Sercan & Ozan


İki senedir merakla beklenen gün geldi, Süper Lig'in anomalisi olarak görülen Bursaspor'un zirve iddiası an itibariyle sonlandı. Sekiz hafta kalan ilk ikiyle arasında dokuz puan var ve mucizeler Bursa'nın yanında olmazsa artık muhtemelen üç, kötü gidişat sürerse dördüncü sırada ligi tamamlayacaklar.

Geçen sezon onları zirveye taşıyan yolda en önemli parçalar orta sahanın önündeki yerli üçlü Ozan İpek, Volkan Şen ve Sercan Yıldırım'dı. Bursaspor, Prestij Ailesi'nin Mahsun, Alişan, Özcan üçlüsünü kıskandıracak bu ekibe yatırım yaparak devam etmeyi düşündü ama bu üç oyuncunun hali ortadayken Kenny Miller gibi üstün bir forvet dahi şampiyonluğu kotarmaya yetmiyor. Trabzon'un da Fenerbahçe'nin de gerisindeler, bu açık.

Türkiye'de kanundur. Yerli oyuncuların kariyer eğrisine güven olmaz. Bir anda tepetaklak da olabilirler. Zaten üç sene formda kalan adamı öpüp başa koymak lazım, oldu dediğiniz adamı tanıyamaz hale gelirsiniz. Biraz yerli oyunculara fazla dayanmanın getirdiği sonuçlardan birisi olarak Ertuğrul Sağlam ve Bursa istediğini bulamadı bu yıl lakin üçünün birden geçen seneyi mumla aratmasını biraz daha farklı yorumlamak gerekiyor.

1- Bu üç oyuncu için Şampiyonlar Ligi'nin vitrinliği teoride kaldı.
2- Her Türk oyuncu için İstanbul hâlâ bir cazibe merkezi.
3- Formunun zirvesindeyken bırakmadığın oyuncular kulübe hem performans hem de ekonomik zarar verir.

Bu sezonki Volkan, Sercan ve Ozan portresine bakarsak yapılacak çıkarımlar bunlar. Sanıldığı gibi Şampiyonlar Ligi, bu üçlünün daha da parlamasını ve aşama kaydetmesini sağlayamadığı gibi geçen senenin kredisinden yiyen bir görüntü sergiler hale geldiler. Şu anda bu üçlüden sadece Ozan İpek oynarken, Volkan Şen ile Sercan Yıldırım ilk 11'de yeri garanti olmayan oyuncular haline geldiler.

Ozan İpek, saha içinde verimli olmaktan uzaklaştıysa da bu onun oyun kimliğine bağlanabilir. Ozan, kanatlar işlediğinde görevini yapacak, ortasını kesecek, arka direkte de gol vuruşu yapacak, iyi bir sol açık ve iyi bir orta saha çoklayıcısı. Volkan Şen ile Sercan Yıldırım ise daha çok bireysel becerileriyle öne çıkan oyuncular ve yaşadıkları düşüşün tamamen şampiyonluk sonrası gelen tanınırlığın ve izleniyor olmanın getirdiği baskıyla ilgili. Bu sınavdan hem bu ikilinin, hem de Bursaspor'un geçer not almadığını söylemek lazım. Türkiye şartlarında yine epey iyi bir paraya gönderilebilir, Kayseri ve Gökhan Ünal-Mehmet Topuz örneğinde olduğu gibi lakin piyasası gelen adamı göndermek gerektiği gerçeğini Şampiyonlar Ligi gibi bir vitrinin dahi değiştiremediğini görmek üzücü bir yandan da.

Öte yandan sorulması gereken bir başka soru şu: Bursaspor'un üçüncü olması bir başarısızlık mıdır? Bence kesinlikle değil ama bunu açmak gerek. Üçüncülük de kesin gibiyken gelecek sezonki UEFA Avrupa Ligi yoluyla da söylenecek bir şeyler var. Şu iki gün olmasa da önümüzdeki günlerde bu yazıyı serileştirmek için elimizde yeterince malzeme var.

Bleach: Stajyer Ölüm Meleği

Birçoğumuzun Tsubasa'yla bilmeden de olsa adım attığı anime dünyası oldukça geniş ve elinizi verdiğinizde kolunuzu kaptırıyorsunuz. Yine de 100 Temel Eser minvalinde, popüler animeler var ve bunların en güzellerinden birisi de Bleach.

15 yaşında bir ergen olan Kurosaki Ichigo, hayaletleri görüp onlarla konuşabilen, maneviyatı kuvvetli bir arkadaşımız. Dünyaya hapsolmuş bu hayaletleri avlayan ve bilinçlerini yitirip birer ölüm makinesine dönüştüren hollow adındaki kayıp hayaletler ile bu yaratıklarla savaşarak onları hak yoluna davet eden ölüm melekleri animenin ana hikayesini oluşturuyor. Kuchiki Rukia adındaki bir ölüm meleğiyle tanışan Ichigo, gelişen olaylar neticesinde ailesini korumak adına yaralanan Rukia'nın güçlerini almak zorunda kalır ve hikayemiz başlar. Artık liseye devam etmekte olan Kurosaki, yarı zamanlı ölüm meleği olarak hollow kesmeye başlar.

Bir anime klasiği olarak üstün yetenekli bir kahraman olan Ichigo'nun her ölüm meleğinde olduğu gibi ruhuna ve karakterine uygun bir kılıcı var. Zanpaktou adı verilen bu kılıcın Kurosaki'nin boyu kadar olmasının yanısıra işlevi de büyük. Saz arkadaşlarıyla birlikte ölüm meleklerinin dünyası Soul Society ve hollowların mekanı Hueco Mundo'da yaşadığı maceralar ve birebir kavgalarla dolu bir serüven Bleach. Karakter açısından da bir o kadar dolu olması Naruto'yu anımsatıyor ve bu da hikayenin genişçe ve birçok açıdan işlenmesini sağlıyor.
Üst Sıra: Matsumoto, Shiba, Orihime, Yoruichi, Kotetsu
Alt Sıra: ?, Nemu, Lisa, Sui-Feng, ?, Rukia

Ichigo ve Saz Arkadaşları

Kuchiki Rukia: Soul Society'nin Karakura kasabası için görevlendirdiği ölüm meleği. İlk kez memleketi dışında bir göreve tayin olan Rukia, güçlerini Ichigo'ya devrettikten sonra işlerini onunla beraber yapmaya başlıyor ve ikili arasında kimine göre dostluk, kimine göre sevgi bağı oluşuyor. Soul Society'deki en güzel Zanpaktou'ya sahip kişi olarak tanınıyor.

Sado Yasutora: Kendisini Chad olarak çağıran Kurosaki'nin can yoldaşı. Doğuştan güçlü ve boylu poslu bir arkadaş olan Sado, konuşmayı pek sevmeyen bir karaktere sahip. Daha sonraları bu yumruklarının insanlık sınırları içinde kalmadığını keşfedecek olan Sado, Ichigo'yla birlikte cenke katılan ekipte yer alıyor.

Inoue Orihime: Kurosaki'nin sınıf arkadaşı olan Orihime, daha büyük göğüsleriyle erkekli kızlı bir kitleyi peşinden sürüklemesiyle biliniyor. Güzelliğine karşın biraz fazla saf ve iyi niyetli karaktere sahip olan Orihime, iyileştirme gücünü keşfetmesinin ardından aşık olduğu Ichigo'nun peşinden yardıma gidiyor. "Kurtar bizi Ichigo" en çok kullandığı replik olarak öne çıkıyor.

Ichida Uryuu: Hollow'ları oklarıyla avlayan insan klanı Quincy'lerin son temsilcisi. Ichigo'nun bir başka sınıf arkadaşı olan Ichida, baştan Ichigo'yla sıkı bir rekabete girse de daha sonra iyi bir dostluk kuruyorlar. Akıllı, planlı ve iyi bir analist olarak öne çıkan Ichida, ekipte Kurosaki'nin ardından en güçlü insan evladı olarak öne çıkıyor.

Ana elemanların dışında özellikle Soul Society'yi koruyan 13 ölüm meleği takımının kaptanları ve yardımcı kaptanları tek tek tanınması gereken isimler ama Rukia'nın sessiz ama derinden giden, büyük savaşçı abisi Kuckiki Byakuya, Rukia'ya çocukluğundan beri aşık olan onun yardımcısı, gönül adamı Abarai Renji sıkça karşımıza çıkar. Onların dışında Kurosaki ve arkadaşlarını Soul Society'yi götüren Yoruichi ile Kisuke'nin hikayedeki ağırlığı da kaçınılmaz. Bu ikilinin geçmişlerine girmek spoiler olur ama kral adamlardır bunlar.

Bugüne kadar yayınlanan 313 bölümüyle boş zamanlarınızın katili olmaya aday bu animeyi gönül rahatlığıyla izleyebilirsiniz arkadaşlar. Ayırdığınız zamana değecektir.

1 Milyon Avroluk Golcü: Felipe Caicedo

Basel'in parlattığı genç yeteneklerden biri olarak zihinlere kazınan Felipe Caicedo, şu sıralar düşüşteki kariyer eğrisini yukarıya çekmekle meşgul. 7 milyon avro bonservisle Premier Lig'e gidecek kadar kendini göstermesinde 16 yaşında Ekvador formasını sırtına geçirmesinin de payı var ancak oraları hak eden bir yetenek olduğunu Avrupa kupalarında belli ediyordu. City'nin değişen vizyonu ve kulüp yapısının kurbanı olarak iki sezon kaybettikten sonra Sporting ve Malaga'ya kiralandı ancak buralarda kendini bulmakta zorlandı.

Rehabilitasyon merkezi işlevi gören futbol kulüplerini severim. Levante de bu tanıma uyan kulüplerden. Caicedo da bu şansı iyi değerlendirdi ve La Liga'da çıktığı 20 karşılaşmada attığı 11 gol ile bu sezon önemli bir geri dönüşe imza attı. Güçlü, dengeli ve hızlandığı zaman yardıran türden bir adam. 19-21 yaş arası üzerine koyamamış olması hâlâ önemli bir soru işareti olsa da tek vuruşları ve patlayıcılığıyla kalburüstü bir forvet olduğuna şüphe yok.

22 yaşındaki Caicedo'yu kiralayan Levante'nin Manchester City'yle yaptığı anlaşmada yazan bonservis bedeli sadece 1 milyon avro. İspanyollar ne yapıp edip bu parayı verecektir. Haldun Üstünel döneminde Galatasaray'la adı geçtiğini de son olarak not düşmekte fayda var.

Bakalım etiketi bir milyon avro olan bu adamın kariyeri hangi yönde devam edecek? Caicedo'nun Serie A ve Milan'a meylettiği haberleri var. Yaz transfer döneminde gözlerin üzerinde olacağı adamlardan birisi de o olacak...

Sivasspor Forvetleri

Atanın da tutanın da iyi olacak felsefesinin doğruluğuna inanan biri olarak Sivasspor'un forvet rotasyonuna hayran kalmamak elde değil. Devre arasında gelen Michael Eneramo ile Kamil Grosicki'nin yanında Ricardo Pedriel ve Mehmet Yıldız. Daha ikinci forvetine güvenemeyen takımlar zirve hedefiyle yola çıkarken, dördüncü golcüsü iki sene önce ligin en iyi yerlilerinden biri olarak gösterilen Sivas, herkese nispet yapıyor gibi. Bu yatırımlarının karşılığını da alıyorlar.

Belki de sezonun en kritik karşılaşmalarından birinde Buca Arena'ya çıkıp 4-0'la rakiplerinin fişini çektiler. İkili averajı da alıp farkı dört puan yaptılar. Gollerden biri Pedriel, biri de Eneramo'dan. Beş gollü Grosicki de bir penaltı kaçırdı üstelik.

Bir takım ister Ziya Doğan taktiğyle ister yüce total futbol sistemiyle oynasın, pozisyon geldiğinde gol atabilecek, daha doğrusu o pozisyonların içinde düzenli yer alabilecek oyunculara ihtiyaç duyar. Bu konuda yetenekli adamlardan biri olan Karşıyaka gelişli Cihan Yılmaz'ı da katarsak Rıza Çalımbay'ın elinde epey sağlam bir hücum gücü mevcut. Bence bu da eksikleri olsa da ligde tutunmaları için gereken puanları toplamalarını sağlayacaktır. Efsanevi Bülent Uygun seneleri gibi olmasa da daha güvenli bir bölgenin takımı olma yolunda ilerliyorlar...

Ricardo Pedriel: Sene başında geldi, bonservisi 100 bin avro.
Michael Eneramo: Devre arasında geldi, bonservisi yok. Beleş.
Kamil Grosicki: Devre arasında geldi, bonservisi 900 bin avro.

U-21 Milli Takımı & Galatasaray

Türkiye'nin Liechtenstein'la oynayacağı U-21 Avrupa Şampiyonası eleme maçının kadrosu açıklandı. Karşılaşma pek mühim olmasa da kadro seçimi her daim önemlidir, o dönemin gözde oyuncularını görmek açısından. Yerli rotasyonu kaşarlaşmış, küflenmiş olan Galatasaray'dan dört oyuncu seçildi takıma. Kadronun tamamı ise şöyle:

Ali Şaşal Vural (Altay), Necip Uysal (Beşiktaş), Ali Kuçik (Bucaspor), Serdar Aziz (Bursaspor), Sakıb Aytaç (Dardanelspor), Musa Nizam (Denizlispor), Alper Potuk (Eskişehirspor), Cem Sultan, Anıl Dilaver, Emre Çolak, Yusuf Onur Arıkan (Galatasaray), Mahmut Boz, Özkan Karabulut (Gençlerbirliği), Abdülkadir Kayalı (İstanbul Büyükşehir Belediyespor), Barış Başdaş, Şahin Aygüneş (Kasımpaşa), Savaş Yılmaz, Furkan Özçal (Kayserispor), Özgür Çek (Ankaragücü), Burak Kaplan (Greuther Fürth), Sefa Yılmaz (Duisburg)

Galatasaray adına en dikkat çekici isim şüphesiz Cem Sultan. 15 yaşında profesyonel sözleşme yapılmasına karşın beş senede bir kez dahi A takım formasını giyemeyen Cem, kontratı sona ererken U-21 düzeyinde ilk kez kadroya çağrıldı. Hatırlarsanız Anıl Dilaver'in A takıma yükseliş sürecinde Ümit Milli Takım'a seçilmesi büyük rol oynamıştı. Anıl yine kadroda yer alıyor. Onun dışında daha önce de seçilen sağ bek Onur Arıkan ile Emre Çolak var.

Benim esas beklentim Kartalspor'da önemli bir çıkış yakalayan Semih Kaya'nın kadroda yer almasıydı ama Semih mevcut kadroda yok. Performansında bir sorun yok ama Rusya U-19 Milli Takımı'yla bizimkilerin arasında çıkan kavgada ismi geçen oyunculardan biriydi Semih. Belki bir disiplin cezasıdır. Ekstra bir şey öğrenirsem yazacağım.

Son olarak daha önce de söz ettiğim oyunculardan Dardanelli Sakıb Aytaç'a tekrar dikkat diyorum. (Fotoğrafta 3 numara) Sol bek kıtı memlekette çölde bir vaha gibi bu çocuk. İlk gördüğümde gurbetçi sanmıştım gösterişli fiziği sebebiyle. Basamakları doğru çıkarsa A Milli olacak kapasitesi var. Savunması kevgirden hallice olan Galatasaray'ın yetkililerine duyurulur...

Fotoğraf: TFF.org

Galatasaray 1-2 Fenerbahçe || Dört Stoperler, Derbi & Gelecek Üzerine

Zorunluluktan da olsa takımın en iyi dört stoperiyle oluşturulmuş bir savunma hattıyla sahada yer alan Galatasaray, öne geçtiği maçı rakibin gol atma ihtimali en yüksek iki oyuncusunun kafa vuruşlarıyla 2-1 kaybediyor. Son bir ayda öne geçilen üç lig maçında alınan üçüncü mağlubiyet. Diğerlerinde oyuncu değişiklikleri etkendi belki ama bu kez ne orta sahaya, ne savunmaya dokunmayan bir Hagi'nin şu gollere yapabilecek çok da fazla bir şeyi yok. Dört stoperin yerine çıkıp sahada Alex'i kovalamayacağına göre takımın yetersizliğini kanıtlamış teknik direktörü dışında da ağır sorunları var.

Türk Telekom Arena'da ilk maçta mağlup olunması elbette hoş değil ama sakin oyunda Fenerbahçe'nin bir gömlek gerisindeki Galatasaray'ın ilk yarıda oyuna kaosa sürüklemesi, topu sürekli ortada tutabilmesi önemliydi. Fenerbahçe bu bölümde pozisyon üretemezken, Galatasaray rakip kaleye gelmeyi bildi ve golü de buldu. Rekor makyajlı taraftar ve stat baskısı da 15'ten itibaren doruğa ulaştı, farkı arttıracak pozisyonlar Galatasaray'ın ayağına geldi. Girmedi.

Top yere indiğinde ve sular biraz durulduğunda Fenerbahçe, 45-55 arası bir baskı üretse de aradığı pozisyonları bulamadı. Yakın oynanan Alex, hakemin kolay düdükleriyle faul kovalamak dışında oyun içinde aktif değildi, tek topları dışında pasları da istediği yerlere gitmiyordu. Ama dediğim gibi, ortada böyle kevgirleşmiş bir savunma hattı varken, Alex'in bir duran top, bir de kafa golüyle fişi çekmesine şaşırmamak lazım. Büyük topçu. Fenerbahçe'deki en verimli dönemini geçiriyor. Şampiyonlar Ligi çeyrek finali oynattığı takım da dahil. Onda yaptığı işler parlıyordu, bu takımı ise resmen sırtlıyor.

Galatasaray'da yönetim desibel rekoru peşinde, taraftar televizyonda yöneticilik oynuyor, futbolcular kendi menajerliğini yapıyor, Hagi ise kendini ve kendi Galatasaray'ını arıyor. Zor dostum, zor. Yarından itibaren yeni bir Galatasaray'ın inşaasına başlanması gerekiyor ki ne teknik direktör, ne olmayan sportif direktör, ne de başkan dahil yönetim bu operasyona muktedir. Beni yaralayan da bence hak edilmemiş bir derbi mağlubiyeti değil, bu kulübün yarınına karar veremeyecek kadar karışık olmasıdır. Sığınacak bir liman bakınıyor ama bulamıyorum. Bilen, duyan?...

Adnan Sezgin'in Ardından

Galatasaray'da yönetim kurulu toplanmış ve kupadan da elenmenin faturası "ihtiyaç halinde kovunuz" camı önünde olan Adnan Sezgin gitmiş. Başkan Adnan Polat'ın tabiyile Türk futbolunu en iyi bilen beş kişiden biri olan Sezgin hakkındaki görüşlerimiz sabit olmakla birlikte hiçbir şey demeyip sizi sayın Polat'ın açıklamalarıyla başbaşa bırakıyorum. Zaten o, kendi adına konuşuyor.

  • "Kendisi hak etmediği muameleye tutuldu. Bana kendisi 6. kez istifasını verdi. Sezgin'e bugüne kadar verdiği hizmetlerden dolayı teşekkür ediyorum. Galatasaray'a en faydalı profesyonellerden birisi olduğunu söylüyorum."
  • "Ortaya konan onca efor, emeğe rağmen, Galatasaray takımının almış olduğu neticeler samimi olarak herkesten çok bizi üzüyor."
  • "Galatasaray futbolda kötü bir dönem geçiyor. Futbolda büyük sıkıntıların olmaması, dün akşam olduğu gibi topun 5 santimetre aşağı ya da yukarı değmesiyle ilintili olabiliyor."
  • "Galatasaray'da hedefler bitmez, önümüzde önemli maçlar var. Galatasaray bir noktada Türkiye Ligi'nin şampiyonunu belirleyecek konumda. Şampiyonluk adaylarından 3 tanesi Türk Telekom Arena'ya gelecek."

Bunlar Galatasaray başkanının birkaç saat önce yaptığı açıklamada sarfettiği sözler bunlar. Hangisini seçip hangisine mavi ekran vereceğimi bilemediğimden tercihi size bıraktım. Benim favorim dördüncüsü ama, bir Ali İpek ve Denizlispor nostaljisi yaşattı bana. Bir de şu topun beş santimetre aşağıdan gitse olayı var. Ah şu top ya, di' mi? Tüm suçlu bu futbol topu. Zaten geri kalan her şeyde çok başarılıyız ama bu lanet olası futbol bizi kötü gösteriyor. Şu futbol olmasa Galatasaray'ı ne güzel de yönetirdi sayın başkanımız ve şürekası...

Şu açıklamalardan sonra Sezgin'in gitmesine yeterli diyen, hatta "yetmez ama evet" diyen var mı?...

Yeni Fabregas: Jon Miquel Toral

Tarihin en iyi takımı olup olmadığı tartışılan günümüz Barcelonasının temellerinin altyapıdan geldiği malum. Kaleci Valdes'ten kaptan Puyol'a, stoper Pique'den yıldız oğlu yıldız Messi'ye, Xavi'si ve Iniesta'sıyla hakikaten bir rüya takım gibiler. Bu tadına doyum olmayan pastanın üzerinde olmayan kiraz ise bendeniz de dahil olmak üzere birçoklarına göre Arsenal'in 87'li kaptanı Cesc Fabregas'tır. La Masia çıkışlı bir Katalan olan Fabregas, Arsene Wenger tarafından Arsenal'e getirilip işlense de o hâlâ Barcelona'nın çocuğu ve muhtemelen kariyerindeki bir sonraki durak tekrar Katalunya olacak. Peki Fabregas bu yolun son yolcusu mu? Görünüşe göre hayır.
Daha önce bordo-mavililerin altyapısında Fran Merida ile Ignasi Miguel'i de Arsenal'e kazandıran Wenger, bu kez en az Cesc Fabregas kadar ses getirmesi beklenen 16 yaşındaki orta saha oyuncusu Jon Miquel Toral Harper'ı 500 bin avro karşılığında transfer etti ve ortalık tekrar karıştı. Barça'nın başkanı Sandro Rossell, transferi, "Biraz ahlak dışı" olarak tanımladı. Wenger ise bir mahalle maçındaymışçasına "Adamın gelmek istiyor" tadında bir cevap verdi. Torel Harper adından da anlaşılacağı üzere anne tarafından İngiliz ve Fransız hocanın dayanak noktası da bu.Anlaşmazlığın esas sebebi ise Arsenal'in İspanya'daki genç oyunculara 17 yaşından önce profesyonel sözleşme imzalamayı yasaklayan kuraldan faydalanarak Katalanları aradan çıkarması. Hatta öyle ki Toral'ın en yakın arkadaşı ve orta sahadaki ekürisi Sergi Samper'e de teklif götürülmüş. Wenger'in Londra'da bir Xavi-Iniesta ikilisi kurma çabası ise Samper'in ret cevabıyla direkten döndük. Şimdilik...
Aslına bakılırsa birçok İngiliz kulübü bu madeni keşfetti ve Liverpool, Chelsea ve Manchester City gibi kulüpler altyapılarına İspanyol yetenekleri kazandırmak için büyük çaba sarfediyor. İspanya'daki "Daha 17" kuralı değişmediği sürece de yeni Fabregaslar, Torallar görmeye devam edeceğiz.

Sterling'in eli kulağında
İngilizlerin gündemindeki bir başka genç yetenek ise Liverpool'un aralık 94 doğumlu yıldız adayı Raheem Sterling. Federasyon Kupası'nın gençler kategorisinde boy gösteren Sterling'in Southend United'a attığı beş gol epey dikkat çekti. Kenny Dalglish de kayıtsız kalmayıp onu kadroya aldı. Geçen hafta Sparta Prag deplasmanına giden kafilede yer alan genç oyunculardna biriydi. Çok hızlı, muazzam bir sağ ayağı var ve yaptığı gol vuruşlarının tamamını tercih ederek yaptığını size hissettiriyor. Zaten Kırmızılar geçen yıl onu QPR'dan alabilmek için Manchester ekipleri United ile City'yle kapışmak zorunda kalmıştı. Bizim pek alışkın olmadığımız bir kültür genç oyunculara bonservis bedeli ödemek ama yavaş yavaş Türkiye'de de bunun örneklerini görmeye başlayacağız. Çok uzak değil...

U-17'de rövanş derbisi
Edirne'nin berisinde ise Galatasaray ile Fenerbahçe arasındaki olaylı U-17 derbinin rövanş vardı bu hafta. Elbette ki olaysız geçen karşılaşma, 2-2'lik beraberlikle sonuçlandı. Galatasaray'ın stoperi Ömer Faruk Altın, iki güzel frikik golü atarak kendini fark ettirdi. Serbest vuruştan gole hasret olan sarı-kırmızılı taraftarların da hoşuna gitmiştir muhakkak. Altyapıda daha önce Cafercan Aksu, İrfan Başaran gibi "frikik ustaları" vardı ama bir 10 numaradan ziyade bir stoperin bu yeteneğe sahip olması daha önemli. Ev sahibinin golleri ise Buğra Bozdaş ile Mustafa Eren Yeniçeri'den.

A2 Ligi Panorama
1.Grup (26.Hafta): Galatasaray 56, Turgutluspor 55, Kasımpaşa 52, Beşiktaş 52, Bursaspor 48.
Denizli-Eskişehir: 2-2, Kasımpaşa-İstanbul BB: 2-0, Buca-Bursa: 1-2, Altay-Fenerbahçe: 2-3, Galatasaray-Akhisar: 0-1, Güngören-Kartal: 0-1, Bolu-Tavşanlı: 2-1, Turgutlu-Dardanel. 5-3, Karşıyaka-MP Antalya: 0-1, Beşiktaş-Manisa: 2-0.
2.Grup (23.Hafta): Kayseri Erciyesspor 46, Gençlerbirliği 43, Konyaspor 41, Kayserispor 41, Trabzonspor 40.
Karabük-Giresun: 1-1, Sivas-Konya: 1-4, Ankaragücü-Adana: 3-0, Gaziantep BB-Mersin İY: 0-0, Gaziantep-Gençlerbirliği: 1-4, Trabzon-Kayseri: 1-2, Samsun-Erciyes: 2-4, Diyarbakır-Ordu: 1-1.

Galatasaray Kongresi'ne Açık Mektup


Değerli Galatasaray Kongresi üyeleri,

Bu kulüp üzerine kafa yoran birçok kişinin de hemfikir olduğu kongre kararıyla Adnan Polat ve ekibine iki yıl daha şans tanıyanlar sizlersiniz. Mart 2010'dan bu yana gelişen süreçte yeni stadıyla bir atılım yapması uzun yıllardır beklenen Galatasaray, bu hamleyi gerçekleştiremediği gibi tarihin en pahalı ancak en kalitesiz futbol takımlarından birine sahip konumdadır.

Bu kulübü bir senedir yarışmacı kimliğinden uzaklaştıran, bu yetersizliklerini icraatlarla silmek yerine binbir türlü bahaneler bulan Polat önderliğindeki mevcut yönetimin, bu kulübe menfaatleri sebebiyle değil gönülden bağlı Galatasaraylılar nezdinde herhangi bir kredisi kalmamıştır.

Bu 12 aylık süreçte sportif başarısızlıkla kalmayıp bu başarısızlığın sorumluluğunu almamak adına Galatasaray'ın daha ağır yaralar almasına seyirci kalan, kendi iktidarını korumak için sarı-kırmızı yürekleri alenen kandırmaya, aldatmaya çalışan yönetimin tasfiyesi, bu ekibe ikinci kez şans tanıyan kongre üyelerinin boynunun borcudur.

Kendi adıma imza hakkım olmasa da gönül imzamın bu yönetimi Galatasaray'a zaten verdiği kalıcı hasarın onarılamaz boyutlara ulaşmadan gönderme yönündeki her türlü girişimin yanında olduğunu söylemek isterim.

Sıra, artık Galatasaraylıların ucuz iktidar oyunlarına prim tanımayan, gücünü koruyabilmek için hem kongre üyelerini, hem de taraftarını fişletmekten çekinmeyeceğini açıkça deklare etmişlere verilecek cevaba gelmiştir. En kısa sürede bu çağrıya kulak vermeniz ben ve benim gibi düşünen tüm Galatasaraylıların dileğidir.

Saygılarımla. Uğur Karakullukçu, bir Galatasaray taraftarı...
Related Posts with Thumbnails